1. bu kadar zaman geçti üstünden hala olaya siyaset gözlüğüyle bakanlar,sağ-sol ideolojileriyle yorumlayanlar var içim acıyor bu ülkede yaşarken bazen yüreğim sıkışıyor.tek söyleyeceğim hani bir alet yapsalar ülke sınırları içinde insan sevgisi miktarını ölçebilen 100 gr çıkmaz.
  2. bir bahar vakti, yollar toz duman…

    bir yandan sıcak yakıyor tenimi, bir yandan rüzgar tozu dumana katıp kurutuyor genzimi. dilimde az önce öğrendiğim dizeler ve hep o melodi, unutmayayım diye tekrar tekrar söylüyorum kendi kendime. hiç unutmadım ki ekranlardan canlı canlı izlediğim o anları. nasıl unutayım o güne dair tek bir anı, yazıyı, şarkıyı?

    iki tur atıp cemselerine binip gitmiş askerimiz, elinde telsizleri ile boş boş dolanıyor polisimiz ve katil başkanının emrinde itfaiye neferleri ne de kahramanca tartaklayıp aşağıya atıyor insanları. karanlığın emzirdiği bir ucuz mahluk çıkmış ekranlara, şükrediyor otelin dışındaki halka bir şey olmadığı için.

    tezgah kurulmuş. katil belli, maktul aşikâr. karar: zamanaşımı.

    okumamış nesin’in konuşmasından tek satır kara cahil ama inadına diyor ki “o” suçlu. okusaymış veya dinleseymiş nesin’in konuşmasını, anlarmış belki kıt beyni ile aslında alevilere saydırdığını nesin’in. sözüm ona bir gazeteci, çalıştığı paçavra adına soru sormak eylemini gerçekleştirmiş de nesin hakaret etmiş tek kelimesi üzerine onlarca mealcinin anlaşamadığı anlam farklılıkları ile dolu kutsal kitabımıza.

    bu acı, bu acılar niye dinmiyor arkadaş desem de kendime, aslında çok iyi biliyorum cevabı? daha iki gün önce aldılar kırk dört canımızı bizden. hiç diner mi bu acılar, hiç unutulur mu yitirilen canlar bunca katil serbest iken?

    yine ve yeniden tezgah kurulmuş. katil belli, maktul aşikâr. karar: fail-i hiç bulunmamak üzere meçhul olduğundan zamanaşımı

    dilimde yine ayni dizeler, döneğin daha dönmediği ve umuda ezgi dizdiği zamanlarda seslendirdiği parça:

    temmuz sende nem kaldı
    acı kederden gayrı
    madımaktan ötede
    türkün ve lorin kaldı
  3. içim yana yana, her aklıma düştüklerinde, hayatın ne berbat olduğunu kanser gibi iliklerimde hissederek ve fakat ölümsüzlük lanetine bulaşmış gibi ölemeyerek kalakalıyorum.

    kader midir, insanları aydınlatıp, insanca yaşama ulaştırmaya kendini adayanların, madem konuşturmuyorsunuz, biz de yana yana anlatırız demeleri?

    allahın kahretmesini beklediğim, o beni prometheus gibi her gün öldüren cani kalabalık!

    üstelik hala var olmaları! hala haklı sayılmaları! hala öldürmeleri!

    mazlumun yanında, ben yana yana...
  4. madımakta 33 savunmasız masum cana kıyanlar sarhoş değillerdi meyhaneden çıkmamışlardı camiden çıkmışlardı ve ağızlarında allahu ekber sözü vardı sözde barış dinini savunuyorlardı o yüzden kıymışlardı o 33 aydına 33 cana...madımakta yanan insanlıktı...2 temmuz 1993te insanlık öldü...
  5. bugün ısid i destekleyen, sokak hayvanlarina saldıran, kadınlara,çocuklara saldıran güruhun yaptığı vahşettir.
    ulan yobazlar! insan olsaydınız, o allah ınız size din, peygamber falan göndermezdi.
  6. 'Rüyalarında kendi mezheplerinden olanlara cennet kapılarını açan fanatiklerin, yeryüzünde hep birlikte yaşamayı cennete yeğleyenleri' yakarak öldürmesinin üzerinden 24 yıl 1 gün geçti. Dava düşeli 5 yıl oluyor. Utanç sürüyor. Sanık avukatları teker teker akp milletvekili olmuşken akp döneminde adil yargılama beklemek de komik bir talep olurdu zaten. Üstelik dava düştüğünde "hayırlı olsun" diyebilen bir başbakan varken. Gerçi kendisi artık başkanlık hedefleriyle yasamayı ve yargıyı komple çökertmenin hazzıyla nefes alıyor.

    "Giderek yaygın ve sistematik bir duruma gelen bu katliamlar ve saldırılar, sürekliliği olan bir şiddetin, farklı dönemlerde ortaya çıkan, aktörleri ve bağlamları farklı görünümlerini oluşturuyor. Dolayısıyla Türkiye siyasal tarihinde, bugüne kadar yaşanan katliamların her biri; yaşandıkları dönemin öncesinin sonuçlarını içinde barındıran, kendi döneminin siyasal, sosyolojik, ekonomipolitik koşullarını etkileyen ve nedenlerini belirleyen ve aynı zamanda, bir sonraki dönemin siyasal, sosyal, ekonomik ve ideolojik yapısını ve aktörlerini hazırlayan çok katmanlı, çok boyutlu birer oluşumdur. Bu anlamda da, toplumu yönetilir kılmak bağlamında Faucault’un tanımlamış olduğu en etkili iktidar teknolojilerinden biridir.

    Bu gerçekliğin bilinci ve geçen yirmi üç yılın ağırlığıyla yine ve yeniden sormak gerekir:

    Bir yangının külleri, hangi sürede soğur? Kaç zamanda dağılır sisi? Ne zaman kaybolur kokusu insanın hücrelerinden, bedeninden, belleğinden? Kaç yılda unutur insan, yangının çıkardığı sesi? Yangının kendi sesini de yakan o çığlıkları, hangi zaman sonra duymaz olur? Böylesine simgeleşen bir şiddetin yarattığı acının çerçevesi, nasıl çizilebilir? Acı… insandan önce de mi vardı? Ya da onu da mı insan var etti, kendi varoluş gerçekliğini oluştururken?

    Demişti ya şair: “Acı düştü peşime..” Madımak Katliamdan arta kalan yaşamlarını sürmeye çabalayan bizler gibi, Reyhanlı, Roboski, Soma, Diyarbakır, Suruç, Ankara, İstanbul katliamlarını yaşayanların her biri “peşine düşen acıların çaldığı ıslığa” kaç yılda alışır? Kaç yılda alışır; “yangın artığı bir yaşamı” sürmeye? “Hoyrat bir makasla”… “eski bir fotoğraftan” oyulmuş, “yarım kalan yanakların, kendini tamamladıkları boşluklarla yaşamaya”- o boşluğa düşmeden ve fakat ona sarılarak- yaşamaya alışmak için, kaç hayat gereklidir? Bize."

    kafka'nın dava'sı utanç ve sivas madımak katliamı
  7. "ben anlarım
    bu acı bizim ora işi hançer acısı
    bir ülkedeniz ne de olsa
    aynı dili konuşsak da
    anlamayız birbirimizi
    hançerin nakışı
    tanıdım acısından sıvas işi"

    aziz nesin
  8. yaz sil, yaz sil. aleviyim ve söylemek istediğim çok şey var aynı zamanda hiçbir şey yok. adalet istiyorum...
    ozumm
  9. dillerinde "allah" adıyla yaktılar bizi, yaratan öyle emretmemişti oysa. ve sebepsizce bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibidir diyordu kutsal kitapta.
  10. yapılan bu katliamın failleri halen bulunmadı! burası türkiye