1. dillerinde "allah" adıyla yaktılar bizi, yaratan öyle emretmemişti oysa. ve sebepsizce bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibidir diyordu kutsal kitapta.
  2. küçüktüm ve daha yeni yeni kafamda kişiler ve kavramlar oturduğu yıllardı. bir gün suda balık yan gider diye bir türkü dinlerken çok beğendim. hasret gültekini görünce diğer türkülerini de dinledim sonra daha da bir araştırma merakı aşk eyleyince bu katliamla yüzleştim. çok ama çok acımazsız topraklarda, insan olmayanlarla yaşıyoruz.
  3. madımakta 33 savunmasız masum cana kıyanlar sarhoş değillerdi meyhaneden çıkmamışlardı camiden çıkmışlardı ve ağızlarında allahu ekber sözü vardı sözde barış dinini savunuyorlardı o yüzden kıymışlardı o 33 aydına 33 cana...madımakta yanan insanlıktı...2 temmuz 1993te insanlık öldü...
  4. yapılan bu katliamın failleri halen bulunmadı! burası türkiye
  5. bugün ısid i destekleyen, sokak hayvanlarina saldıran, kadınlara,çocuklara saldıran güruhun yaptığı vahşettir.
    ulan yobazlar! insan olsaydınız, o allah ınız size din, peygamber falan göndermezdi.
  6. bu ve benzeri olaylara en iyi ihtimal "provokasyon var. yoksa biz harika süperiz" cevabı veriliyor. birisi de çıkıp "salağız ve provokasyonlara aldanıyoruz" demez. ya da "içimizde var olan nefretin gıdıklanması" deyip özeleştiri vermez. özrü kabahatinden büyük, derler ya öyle işte.

    tanım: şuursuz, dedikoducu, nefret dolu insanların galeyana gelmesi sonucu yaşanmış olan katliam.
    yok
  7. 'Rüyalarında kendi mezheplerinden olanlara cennet kapılarını açan fanatiklerin, yeryüzünde hep birlikte yaşamayı cennete yeğleyenleri' yakarak öldürmesinin üzerinden 24 yıl 1 gün geçti. Dava düşeli 5 yıl oluyor. Utanç sürüyor. Sanık avukatları teker teker akp milletvekili olmuşken akp döneminde adil yargılama beklemek de komik bir talep olurdu zaten. Üstelik dava düştüğünde "hayırlı olsun" diyebilen bir başbakan varken. Gerçi kendisi artık başkanlık hedefleriyle yasamayı ve yargıyı komple çökertmenin hazzıyla nefes alıyor.

    "Giderek yaygın ve sistematik bir duruma gelen bu katliamlar ve saldırılar, sürekliliği olan bir şiddetin, farklı dönemlerde ortaya çıkan, aktörleri ve bağlamları farklı görünümlerini oluşturuyor. Dolayısıyla Türkiye siyasal tarihinde, bugüne kadar yaşanan katliamların her biri; yaşandıkları dönemin öncesinin sonuçlarını içinde barındıran, kendi döneminin siyasal, sosyolojik, ekonomipolitik koşullarını etkileyen ve nedenlerini belirleyen ve aynı zamanda, bir sonraki dönemin siyasal, sosyal, ekonomik ve ideolojik yapısını ve aktörlerini hazırlayan çok katmanlı, çok boyutlu birer oluşumdur. Bu anlamda da, toplumu yönetilir kılmak bağlamında Faucault’un tanımlamış olduğu en etkili iktidar teknolojilerinden biridir.

    Bu gerçekliğin bilinci ve geçen yirmi üç yılın ağırlığıyla yine ve yeniden sormak gerekir:

    Bir yangının külleri, hangi sürede soğur? Kaç zamanda dağılır sisi? Ne zaman kaybolur kokusu insanın hücrelerinden, bedeninden, belleğinden? Kaç yılda unutur insan, yangının çıkardığı sesi? Yangının kendi sesini de yakan o çığlıkları, hangi zaman sonra duymaz olur? Böylesine simgeleşen bir şiddetin yarattığı acının çerçevesi, nasıl çizilebilir? Acı… insandan önce de mi vardı? Ya da onu da mı insan var etti, kendi varoluş gerçekliğini oluştururken?

    Demişti ya şair: “Acı düştü peşime..” Madımak Katliamdan arta kalan yaşamlarını sürmeye çabalayan bizler gibi, Reyhanlı, Roboski, Soma, Diyarbakır, Suruç, Ankara, İstanbul katliamlarını yaşayanların her biri “peşine düşen acıların çaldığı ıslığa” kaç yılda alışır? Kaç yılda alışır; “yangın artığı bir yaşamı” sürmeye? “Hoyrat bir makasla”… “eski bir fotoğraftan” oyulmuş, “yarım kalan yanakların, kendini tamamladıkları boşluklarla yaşamaya”- o boşluğa düşmeden ve fakat ona sarılarak- yaşamaya alışmak için, kaç hayat gereklidir? Bize."

    kafka'nın dava'sı utanç ve sivas madımak katliamı
  8. katliamın sanık avukatlarından mevlüt uysal istanbul büyükşehir belediye başkanı oldu.
    mesut
  9. ne güzel demiş şair, kalbin varsa türkü yakarsın, kalbin yoksa insan.