1. 2 temmuz 1993 yılında madımak oteli'nde insanların, aydınların diri diri yakıldıkları olay

    1) behçet sefa aysan şair - ankara
    2) yeşim özkan sanatçı - ankara
    3) nurcan şahin sanatçı - ankara
    4) muhibe akarsu misafir - ankara
    5) muhlis akarsu sanatçı - ankara
    6) murat gündüz sanatçı - ankara
    7) handan metin sanatçı - ankara
    8) ahmet özyurt sanatçı - ankara
    9) huriye özkan sanatçı - ankara
    10) inci türk sanatçı - ankara
    11) özlem şahin sanatçı - ankara
    12) yasemin sivri sanatçı - ankara
    13) asuman sivri sanatçı - ankara
    14) uğur kaynar şair - ankara
    15) sehergül ateş sanatçı - ankara
    16) gülender akça sanatçı - ankara
    17) gülsün karababa sanatçı - ankara
    18) mehmet atay sanatçı - ankara
    19) hasret gültekin sanatçı - sivas
    20) serkan doğan sanatçı - ankara
    21) muammer çiçek sanatçı - tokat
    22) belkıs çakır sanatçı - ankara
    23) asaf koçak karikatürist - ankara
    24) edibe suları ağbaba misafir - isviçre
    25) menekşe kaya sanatçı - ankara
    26) koray kaya çoçuk - ankara
    27) serpil çanik sanatçı - ankara
    28) erdal ayrancı yönetmen - ankara
    29) asım bezirci yazar - ankara
    30) sait metin sanatçı - ankara
    31) carina cuanna thuıjs misafir - hollanda
    32) nesimi çimen sanatçı - istanbul
    33) metin altıok şair, yazar - ankara
    34) kenan yılmaz otel görevlisi - sivas
    35) ahmet öztürk otel görevlisi - sivas

    #unutmadimaklımda
  2. "sivastopal, 2 temmuz 1993,
    37 ölü,
    milyonlarca şiir yaralı...

    sizleri tanıyordum
    sabahları geçerek önümden giderdiniz işlerinize
    siz
    kendini amber ağacı sanan karalahana suratlı manav
    yüreğini örümceklere diktiren terzi çırağı
    siz
    çocuklara çarpıp kaçma eğilimli belediye şoförü
    maçlarda peygamberlere küfreden zabıta memuru
    evet siz
    siz
    öğrencilerine atatürk heykelini tokatlatan öğrenci yurdu müdürü
    yani siz beyefendi
    siz
    çanakçılar, kışkırtıcılar, kibritçiler
    melek boğazlayıcılar
    sahte itfa’ye aslanları
    siz
    cinayet sonrası toz olan pır pır sultan imamlar
    bayat yeşil biberler
    kanat düşmanları
    sizleri tanıyordum
    kutu kutu odalarım kol kanat gerdi askerlik anılarınıza
    banka cüzdanlarınıza
    astım ilaçlarınıza
    kiminiz evden kovuldunuz bende yattınız sabaha kadar zik zak
    korudum sizi göktaşlarından ve ay çarpmalarından
    çocukluk arkadaşınızdı otel kayıt memuru önce onu yaktınız
    türküleri yaktınız şiirleri yaktınız
    doğru sözü yaktınız

    akşamları geçerek önümden gidersiniz evlerinize
    yıkıntıma sinsi sinsi gülersiniz
    kapıda sizi karşılayan çocuklarınız
    onlar da öğrenir bir gün
    içindeki insanlarla yaktığınız
    bir otelin
    sonsuza dek
    kül tüküreceğini yüzünüze."

    akgün akova

    #unutmadımaklımda
  3. bir beyaz güvercin
    gelecekse ağzında bir mektupla
    ve silecekse gözlerimdeki hüznü
    isterim
    durmasın kanat çırpsın bana doğru
    bir gün eğer bir tahliye kağıdı
    beni sana kavuşturacaksa
    gayri gelsin düşlenen günler
    ocakta kaynayan tencere
    beşikte bebek
    tomurcuk tomurcuk
    filiz filiz hayat
    düşünsene ne güzel olurdu
    düşmansız yaşamak
    haydi boş ver bunlara
    şimdi bunlar tatlı hayal
    eğer bir gün sevgilim
    son verecekse hayatıma
    bir ses
    isterim durmasın patlasın
    anlam bulacaksa kulaklarımda
    yalnız…
    düşerse kanımın bir damlası yere
    bilsinler ki
    orada kırmızı yediveren gülleri açacak
    ve bülbüller ağıt yakacak ölüme
    korksunlar korksunlar artık
    korksunlar alev çemberindeki akrep gibi
    çünkü ölümleri
    gül dikenlerinden olacak

    erdal ayrancı
  4. "2 temmuz 1993 günü okuldan eve dönerken, sünni olduğunu sonradan öğrendiğim bir komşumuz yolumu çevirdi:

    - duydun mu kız, sizinkileri yakıyorlar!

    allah allah bizimkiler kimdi; bizimkileri niye yakıyorlardı?

    kafamda soru işaretleri, korku ve merak ile eve koştum.
    evde, komşumuzun kızı ve annem, başlarını ellerinin arasına almış ağlıyorlardı.
    televizyon açıktı. bültenlerde; “pir sultan abdal anma etkinlikleri çerçevesinde kente gelen konuklara ve aziz nesin’e kızan, bu yüzden tahrik olan dindar insanların sivas’ta gösteri yaptıklarını, konukların kaldığı otelin göstericiler tarafından yakıldığını, içerde çok sayıda insan olduğunu, bazılarının yandığını, bazılarının ise dumandan boğuldukları” haberleri geçiyordu…

    yakılanlar arasında küçücük çocuklar, genç kızlar, semahçılar, aydınlar vardı… 12 yaşındaki koray da yakılanlar arasındaydı!

    - iyi ama bu yananlar neden “bizimkiler” oluyordu?

    epey bir süre hiçbir şey soramadım kimseye…

    annemin gözleri kan çanağı olmuş, hem ağlıyor, hem televizyonu izliyordu. dokunsan patlayacaktı! donmuştu kadın; bir taraftan ağlıyor bir taraftan da; “ah-tüh-vah yavrularım” gibi belli belirsiz sözler dökülüyordu ağzından.

    daha fazla tutamadı kendini: bir ağıt tutturdu!

    "sivas ellerinde sazım çalınır

    çamlıbeller bölük bölük bölünür

    yardan ayrılmışam bağrım delinir

    güzelim ey, bebeciğim ey, koray’ım oy, yavrum oy"

    annem ağıt tutturmuştu ya, bugüne kadar bana bu kadar dokunan, etkileyen, yüreğimi burkan bir ağıtı, ne görmüş ne de dinlemiştim…

    nefes alsanız duyulacak bir sessizlik… ve içimi paramparça eden o ağıt! annem hangi anı yaşıyordu bilmiyorum. bakıyor görmüyor, “anne” diyorum duymuyordu; ağzında o ağıt, nereye gideceğini bilmeden öylece dolaşıyor, oturuyor, kalkıyor, sonra tekrar oturuyordu…

    sonra, sonra annem hıçkırığını daha fazla dizginleyemedi… ağıtı bırakıp kendini koyuverdi. bu nasıl bir feryattı tanrım! artık, annemin ve komşu kızın hıçkırıkları evin dışına taşıyordu. ağıtlarını ve acılarını birbirine kattılar, uzun uzun ağladılar, durdular, ağladılar, durdular tekrar ağladılar…

    yorulmuşlardı…

    ikisinin gözleri de kan çanağına dönmüştü!

    bir süre sonra sorabildim:

    - anne neler oluyor?

    - annem: ellerini dizlerine vurarak; gittiler kızım gittiler, sivas’a gidenleri yakıyorlar” diyebildi…

    annemin konuşacak hali yoktu. komşu kızı ise hem ileniyor, hem karış veriyordu. şaşkındım. anlamaya çalışıyordum. duruma çok sonra vakıf oldum. o an kendimi, sanki birisi yüreğimi eline almış ufalıyor gibi hissettim. yüreğim ufalanıyor, boğazım sıkılıyordu. ağlayamadım ben, gözümden bir damla bile yaş düşmedi… sadece korktum, “insanları nasıl yakabilirler” diye kendi kendime soruyor ve ürperiyordum… insanın yakılması !!!

    insan yakılır mıydı?

    o günden belleğimde kalanlar bunlar… bir de sünni komşumuzun: “duydun mu kız, sizinkileri yakıyorlar!“ derken yüzüne yansıyan alayımsı ifade… yüzü, sanki otelin önündeki ağzı salyalı yobaz güruhun içinden fırlamış gelmiş biri gibiydi… o suratı hiç unutamam; unutamam, bunlar da yakar; islam yakar, evet yakar!

    korkmuştum, büzülmüş, vücudum korkudan buz kesmişti… sonra o lanet günün akşamı anneme şöyle dediğimi anımsıyorum:

    - ‘anne bizi de mi yakacaklar?’

    çocuk aklı işte,

    o gece, bütün alevileri yakacaklar diye düşünmüştüm ve uyuyamamıştım…

    ben uyuyamamıştım da, ya sivas’ta birer-ikişer çifte kuzularını kaybedenler, o anı yaşayanlar ne olacaktı?”

    (sosyal medyada yapılan bir paylaşımdan alınmıştır..)
    zepur
  5. sivas katliamı sanık avukatları ve süreç içinde geldikleri makamlar ise şunlar :

    - şevket kazan - eski rp milletvekili, adalet bakanı
    - mümtaz akıncı - ayfon barosu başkanı, anayasa mahkemesi üyesi
    - hayati yazıcı - akp devlet bakanı
    - haydar kemal kurt - akp isparta milletvekili
    - zeyid aslan - apk tokat milletvekili, tayyip erdoğanın avukatlarından
    - hüsnü tuna - akp konya milletvekili
    - burhanettin çoban - afyon akp belediye başkanı
    - faik işık - tayyip erdoğan ve süleyman mercümek'in avukatlarından
    - ibrahim hakkı aşar - akp afyon milletvekili
    - m. ali bulut - akp maraş milletvekili ve anayasa komisyonu üyesi
    - bülent tüfekçi - akp malatya il başkanı
    - halil ürün - rp kayıp trilyon davası sanıklarından, akp afyon milletvekili
    - mevlüt uysal - akp istanbul başakşehir belediye başkanı
    - nevzat er - akp eminönü belediye başkanı
    ..... diye uzayan bir liste.
    mesut
  6. 'Rüyalarında kendi mezheplerinden olanlara cennet kapılarını açan fanatiklerin, yeryüzünde hep birlikte yaşamayı cennete yeğleyenleri' yakarak öldürmesinin üzerinden 24 yıl 1 gün geçti. Dava düşeli 5 yıl oluyor. Utanç sürüyor. Sanık avukatları teker teker akp milletvekili olmuşken akp döneminde adil yargılama beklemek de komik bir talep olurdu zaten. Üstelik dava düştüğünde "hayırlı olsun" diyebilen bir başbakan varken. Gerçi kendisi artık başkanlık hedefleriyle yasamayı ve yargıyı komple çökertmenin hazzıyla nefes alıyor.

    "Giderek yaygın ve sistematik bir duruma gelen bu katliamlar ve saldırılar, sürekliliği olan bir şiddetin, farklı dönemlerde ortaya çıkan, aktörleri ve bağlamları farklı görünümlerini oluşturuyor. Dolayısıyla Türkiye siyasal tarihinde, bugüne kadar yaşanan katliamların her biri; yaşandıkları dönemin öncesinin sonuçlarını içinde barındıran, kendi döneminin siyasal, sosyolojik, ekonomipolitik koşullarını etkileyen ve nedenlerini belirleyen ve aynı zamanda, bir sonraki dönemin siyasal, sosyal, ekonomik ve ideolojik yapısını ve aktörlerini hazırlayan çok katmanlı, çok boyutlu birer oluşumdur. Bu anlamda da, toplumu yönetilir kılmak bağlamında Faucault’un tanımlamış olduğu en etkili iktidar teknolojilerinden biridir.

    Bu gerçekliğin bilinci ve geçen yirmi üç yılın ağırlığıyla yine ve yeniden sormak gerekir:

    Bir yangının külleri, hangi sürede soğur? Kaç zamanda dağılır sisi? Ne zaman kaybolur kokusu insanın hücrelerinden, bedeninden, belleğinden? Kaç yılda unutur insan, yangının çıkardığı sesi? Yangının kendi sesini de yakan o çığlıkları, hangi zaman sonra duymaz olur? Böylesine simgeleşen bir şiddetin yarattığı acının çerçevesi, nasıl çizilebilir? Acı… insandan önce de mi vardı? Ya da onu da mı insan var etti, kendi varoluş gerçekliğini oluştururken?

    Demişti ya şair: “Acı düştü peşime..” Madımak Katliamdan arta kalan yaşamlarını sürmeye çabalayan bizler gibi, Reyhanlı, Roboski, Soma, Diyarbakır, Suruç, Ankara, İstanbul katliamlarını yaşayanların her biri “peşine düşen acıların çaldığı ıslığa” kaç yılda alışır? Kaç yılda alışır; “yangın artığı bir yaşamı” sürmeye? “Hoyrat bir makasla”… “eski bir fotoğraftan” oyulmuş, “yarım kalan yanakların, kendini tamamladıkları boşluklarla yaşamaya”- o boşluğa düşmeden ve fakat ona sarılarak- yaşamaya alışmak için, kaç hayat gereklidir? Bize."

    kafka'nın dava'sı utanç ve sivas madımak katliamı
  7. zaman aşımına hayırlı olsun diyenler yüzünden 1993'ten beri hala yanmakta olan yangın...
  8. sen benden gittin gideli şiiri aslında sevgiliye bir hasreti anlatmıyor, babaya yakılan bir ağıt. mazlum çimen sivas katliamında kaybettiği babası nesimi çimen'e ithafen yazıyor şiiri.
  9. hangi kitapta var insanı yakmak?
    kadısına düştü onu savunmak..

    ne yazsak, ne desek az. hangi abdest temizler, hangi secde yanında olur "allah'ım bu senin ateşin!" diyenlerin sırat geçerken..

    hasret gültekin, kadir karakoç'a "benim bir kızım olacak, sizin kel kafalarınıza vuracak ve ben de ondan 'la' alıp sazımı akort edeceğim." demişti, eşinin doğumuna iki ay kala katledildi..
    oğlu oldu, göremedi..

    1993'te öldürüldü hasret daha 22 yaşında, bunu okuyan sen kaç yaşındasın acaba?..

    "ölüm denizin kıyısında anacığım
    ölüm göğün yüzünde
    ölüm yerin dibinde
    ölüm soluk alışında
    ölüm başucunda..."
  10. "firavunlar tabletleri kütüphanede kırdı. hitler orduları avrupa'da bütün kütüphaneleri yaktı. dünya tarihinde ilk kez aydınları bir binaya koyup yaktılar" (rıfat ılgaz)

    madımakta insan yakan zihniyet bugün ülkeyi yönetiyor ve artık milyonların desteği var. hepimizi tekrar yaksalar eskisinden daha çok destek alacaklar. alkışlanacaklar.