• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.86)
spotlight - tom mccarthy
2001 yılında the boston globe, marty baron (liev schreiber) adında yeni bir editör kiralar. walter "robby" robinson (michael keaton) ile tanışan baron, walter'in küçük gazeteci topluluğu takımı ''spotlight''ın başkanı olduğunu anlar. baron gazetede sübyancı papaz john geoghan ve boston başpiskoposu cardinal bernard law hakkında küçük bir yazı okur ve spotlight takımı'nı hikayeyi kovalamaya zorlar.

hikayeyi takip eden spotlight takımı, massachusetts'de roma katolik rahiplerinin çocuklara yönelik olan cinsel tacizlerini ve bunun boston başpiskoposluğu tarafından gizlendiğini ortaya çıkarır. çalışmalarını genişleten takım sübyancı papazları iyileştirmeye çalışan eski bir rahip sayesinde boston'da yaklaşık 90 tane tacizci papaz olduğunu öğrenir. araştırmaları yoluyla listeyi 87 isimle şekillendirirler ve kurbanları aramaya başlarlar. takımın araştırmalarına 11 eylül olayı engel olunca hikayeden biraz çekinmeye başlarlar. sonra hikaye tekrar kendini toplamaya başlar ve michael rezendes (mark ruffalo) bazı belgeler keşfeder. sorunun farkında olan kardinal law bunları görmezden gelir.

daha sonrasında ise the boston globe davayı kazanır ve spotlight takımı ilk hikayelerini yazmaya başlar. (vikipedi)


  1. geçen yılın tüm kötü anılarını yok sayma isteğinden midir bilmem, tartışma programlarını, haberleri falan görmezden gelmeye çalışıp filmlere vurayım kendimi dedim ve sonuç hüsran...suburra'da tek bir sahneye bile şaşırmamış olmam bu filmde de sürdü...tek tesellim şaşırmamakla öfkelenmemek arasındaki ince çizgiyi halen koruyor olmak.

    filmin konusunu bilmeyen yoktur, spoiler etiketine gerek yok sanırım. git gide karmaşıklaşan, çok da hassas bir konu bence oldukça iyi anlatılmış. bir kaç yorumda din adamlarının açıkça gösterilmemiş, mahkeme sürecinin verilmemiş ve bu nedenle suya sabuna az dokunmuş olması gibi olumsuz yorumlar okudum ancak ben izlediğimde tam aksini düşündüm. filmin sonunda verilen listeyi (kanada, yeni zelanda...dünyanın hemen her ülkesinden isimler vardı) görmek ve boston kilisesi kardinalinin -herhalde bizzat papa tarafından- daha yüksek bir mevkiye getirilmesi bilgisi yeterliydi benim için.

    gerçek bir olayı anlatan filme ilişkin bir şeyler yazacaksak kendi gerçeklerimize de yer vermek zorundayız. sanırım filme ilişkin "olmamış" eleştirilerinin asıl temelini türkiye'de de gözlemlediğimiz basın bir pisliği ortaya çıkardığında takındığımız hepsi bu mu tavrı oluşturuyor. oysa basının görevi tam da o filmde gördüğümüz kadar...herkesin üç maymunu oynadığı bir dünyada gerçeği ortaya koymaktan çekinmeyen bir grup gazetecinin, sorunu şahıslardan alıp sistemi sorgulama noktasına getirmekten öte ne var yapabileceği? ensar vakfı'nda olup bitenleri bilmiyor muydu bu devletin kurumları mesela? ortaya çıkarıldığında sistemi korumak için şahıslar öne atılmadı mı? dinin tahakkümünü, o tahakkümün zenginle fakir üzerinde nasıl farklı yansımaları olduğunu görmedik mi?

    11 eylül olayları ile sürecin kesintiye uğraması aklıma bizdeki seçim sürecini, patlayan bombaları ve sonrasında yaşadığımız koca bir yılı getirdi..."güvenlik ile özgürlük çatışırsa kesinlikle güvenlik kazanır. çünkü güvenlik biyolojik evrim ile ilişkilidir, özgürlük ise toplumsal evrimle. biyolojiyle sosyoloji çatışırsa biyoloji kazanır." tespitini okumuştum seçimlerin sonrasında...kitlelerin önüne ölüm kalım meselesi konulduğunda pek tabii ki dünyanın her yerinde geri kalan her şey ikincil plana itiliyor ister istemez...ve hayatta kalma refleksi sistemin elinde kitleler üzerinde kullanabildiği en etkili silahlardan birine dönüşebiliyor...hayatın için kork ve itaat et!

    insanlığın geleceğinin de bu kısır döngüde şekilleneceğini düşünüyorum. insanın en temel güdüsü dna'sını yani soyunu devam ettirmek ise; devletlerin bekası için, para için, rütbe için, kokuşmuş inançların sırça köşklerini parlatmak için çocuklarımızı feda etmeyi seçeceksek insanlık olarak yolun sonu yakın...aksi de mümkün...vereceğimiz karar geleceğimizi belirleyecek...
    mesut
  2. ufak spoiler içerebilir. her ihtimale karşı spoiler koyalım.

    !---- spoiler ----!

    filmin bir özelliği de, kurumsal tahakkümün dayanağı olan iktidar ağlarının nasıl toplumun kılcallarına kadar işlediğini ve esasen gündelik hayattaki birebir ilişkiler düzleminde nasıl yeniden üretildiğini ortaya koymasıdır. film devam ederken, filme konu olan skandalın şehirde yaşayan onbinlerce insanın hayatına doğrudan ya da dolaylı olarak girdiği öğreniriz. kentteki pek çok kişinin kulağına gelmiştir bu taciz söylentileri. ancak insanların, kilise iktidarının dayanağı olan kılcal iktidar ilişkilerinin etkisi ile, farklı gerekçeler üreterek kafalarını başka yöne çevirmeyi tercih etmiştir. filmin bir noktasında, ana "kahraman" olan gazeteye de aslında bu skandala ilişkin bilgilerin onlarca yıl önce gönderildiğini ama üzerine yeterince gidilmediğini öğreniriz. üstelik bunun sorumlusu olan bir "kötü adam" da yoktur kurumun içerisinde. filmde de açıkça söylendiği gibi, ortada bir "iyi alman" durumu vardır. tahakküm gündelik hayatta kendisini yeniden üretmektedir.

    !---- spoiler ----!

    edit: spoiler ekledim ne olur ne olmaz..
  3. finalinde geçen bir cümle insanın dünyadan umudu kesmesine yol açabilir;

    --- spoiler ---

    tacizlere göz yuman boston kardinali aralık 2002'de istifa etti. dünyanın en güçlü roman katolik kiliselerinden biri olan, roma'daki basilica di santa maria maggiore kilisesine atandı.

    --- spoiler ---

    ufak bir araştırmadan sonra, atama emrinin bizzat dönemin papası* tarafından verildiğini öğreniyoruz.

    pedofiliye göz yuman belki de kendisi de karışan bir kardinali, katolik dünyasının lideri önemli pozisyona elleriyle atıyor.

    oha.

    dünyadaki din kurumları ve örgütlü muhafazakarlığın geldiği nokta için muazzam bir örnek.

    film bunu konuyu saptırmadan gayet iyi özetlemiş, özellikle bizim tatlı su müslümanlarına seyrettirmek lazım.
  4. 2001-2002 yıllarında geçen ve gerçek bir olaydan uyarlanan, kilisenin çocuk tacizinde bulunan papazlar hakkındaki davaları örtbas etmesini araştıran bir grup gazeteciyi konu alan 2015 yapımı bir film. cast seçimi başarılı olmuş. özellikle mark ruffalo, rachel mcadamsve michael keaton rollere çok oturmuş.

    !---- spoiler ----!


    film konu bakımından çok çarpıcı. kendi ülkemizdeki çocuk tacizcilerine medyanın yaklaşımını, din olgusunun çocuk tacizine nasıl kalkan oluğunu düşünürsek bize göre hafif bile kalabiliyor. tabi burada kesinlikle tacizleri derecelendirmiyorum. sadece biz, bu bataklığa daha fazla batmışız.

    tekrar filme dönecek olursak; gerçek bir hikayeyi filme uyarlarken bazı konular yüzeysel ve hızlı geçilmiş. bunlardan biri; gazetecilerin araştırdıkları konu daha derine indikçe daha kapsamlı bir araştırmaya giriyorlar. tacizci papazların sayısı giderek artıyor bunu filmde belirtiyorlar. fakat daha kapsamlı bir araştırma yapıldığına pek fazla tanık olamıyoruz. bunu filmin süresine bağlıyorum. çünkü filmin süresi kısıtlı. teknik imkanlar nedeniyle daha fazla detaya inilememiş olsa gerek. yoksa 1-2 papazla başlayıp 13 papaza, daha sonra 87 papaza çıkan araştırmaya baktığınızda sarf edilen efor giderek azalıyor. yine de tatmin edici bu konuda. izleyicinin aklında fazla soru işareti kalmıyor. bir diğer yüzeysel ve hızlı geçilen konu ise gazetecilerin sözüm ona gizli yürütülen bir araştırmasından bahsediliyor ama herkesin haberi var. kilisenin avukatları biliyor, çünkü gazete belgeler halka açılsın diye dava açmış. mağdurların avukatı kilisenin sürekli kendisini izlediğinden bahsediyor ama gazetecilerle halka açık alanda buluşuyor ve mağdurlarla gazetecileri yüzleştiriyor. yani filmde sürekli kilisenin her şeyden haberi olduğundan, delilleri yok ettiğinden bahsediliyor ama bu sözüm ona gizli araştırmaya kilise hiç müdahale etmiyor. her an gazetecilerin evine bir baskın gelecek, itiş kakış olacak diye bekledim ama yok. kilise öylece izledi. kilisenin tek müdahalesi şöyle oldu; cemaatin içinde önemli bir konumda olan birinden michael keaton 2-3 defa sözlü uyarı aldı ve en sonunda o kişi tacizci papazların listesini onayladı. yani kilisenin baskısı filmde çok hafif kalmış bence.

    çocukların taciz edilmesinin kameraya yansıtılmadan bu kadar çarpıcı işlenmesi gerçekten başarılı.


    !---- spoiler ----!

    yani efenim izleyin, izletin.
  5. spotlight, aslinda the boston globe'un arastirmaci gazetecilik yapan takiminin ismi, ve film buyuk olcude onlarin bulgulari ve yazi dizisine dayaniyor.

    hatta bu yazi dizisi "betrayal - the crisis in the catholic church" adiyla kitaplastirildi - ki bence konuyu derinlemesine anlayabilmek icin okumak lazim. hatta kitabin sonunda gercek mektuplarin resimleri vs de var... burada failler, kurbanlar, kardinaller, vatikan, papazlarin bekaret yemini, ve katoliklerin kiliseye bakisindaki degisim ayri ayri inceleniyor, ki filmin bu kadar ayrintiya girmesi mumkun degil...

    ben sahsen once kitabi okudum ve konuyu genel hatlari ile bilmeme ragmen isin korkutucu boyutunu ogrenince sasirmaktaktan kendimi alamadim... isin en kotu tarafi kilisenin tecavuzcu papazlari gizlemek ve hatta korumak icin gosterdigi inanilmaz caba... (mektuplar ile sabit)... bi de sonrasinda onlari yeni yerlere atayip yeni kurbanlar yaratmalari...

    film bence cok basarili... ama en guzeli amerikalilarin bu filme oscar vermeleri...
  6. spoiler içerebilir.

    filmin en can alıcı kısmı bana göre; film anında bana şahısları değil sistemi verin, kilisenin taciz olaylarında nasıl bir yapılanmaya dönüştüğünü ve dokunulmazlığı getirin tripleri atılırken finalde vurucu darbeyi indirmeyip, hiçbir şekilde kilise ya da rahipleri küçük düşürücü herhangi bir sahne çekmeyip bir de yazıyla o dönem işte şu kadar rahip yargılandı tayini çıktı falan diye sanki kilisenin üstüne gidilebiliyormuş gibi yapmaları oldu. yine çürük elmaya bağladılar mevzuyu, belki elmalar oldu en fazla.

    asıl sorun bu zaten. yıllardır belki de 500 yıldır kilisenin üstüne gidebiliyormuş gibi yapıp duruyorlar. peki noluyor tabiri caizse bütün medeniyetlerinin orta yerinde eşşek kadar kilise olgusu halen durmakta, halen papa'nın ağzından çıkacak laflar pür dikkat dinlenmekte, kilise mefhumu, gücü, rahiplerin papazların saçma kutsallığı aşılamamakta. (halbuki cami öyle mi? yerim ben camileri ya, tertemiz git imama selam bile vermesen olur)

    sonra da işte kilise bile olsa üstüne gidebildik, gazetecilik yaptık istismarları ortaya çıkardık vs vs peki madem filmin sonunda adamların yargılandığı küçük düşürüldüğü sahneyi niçin vermedin? ya da sürekli neden insanlar kilisesiz ne yapacak yahu deyip durdun? inanmıyorum ama bir gün kiliseye dönecektim dedirttin karakterlere çünkü gerçek bu, yıkamıyorlar kilise olgusunu ama yıkmış gibi yapıyorlar. kendilerine şifa diliyorum. ayrıca bu film oscara aday bile olamaz bence.
    abi
  7. !---- spoiler ----!

    filmin bana göre en düşündürücü yanı rahibin tecavüzüne uğrayan çocuğun annesinin, görüşmeye gelen rahiplere kurabiye ikram etmesiydi. altyazıda bu şekilde yansıtmadılar neden bilmiyorum. altyazıda "güle oynaya kabul etti" gibi bir şey yazıyordu. dinin algılarımızı bu kadar kapatması, sorgulamamıza bu kadar ket vurması çok saçma.

    !---- spoiler ----!
  8. filmin buralarda bu kadar az elestirilmesini icinde "ask" olmamasina bagliyorum. aksine, inandigi degerler ugruna eslerine zaman bile ayiramayan insanlarin hikayesi var.

    durumun ciddiyetinden kaynakli olsa gerek, yonetmen ve senaristler isin kurgu kismini minimalize etmisler. olayi carpitmadan, asli neyse onu vermeye calismislar. uzerine dusunulmus ve bu sekilde karar alinmis filmden once, bu ortada.

    !---- spoiler ----!

    yine burada getirilen elestirilerden biri rahiplerin yargilandigi ve kucuk dusuruldugu sahnelerin filmin sonunda verilmemis olmasi. ben bu elestiriye katilmiyorum. din, insanlarin fazla hassas olduklari bir konu. durduk yere, kendi bunyelerini bile manipule etme olasiliklari var. islenen sucun kendisi bile yeterince irite edici zaten. sorgulamak isteyen insan icin yeterli arguman mevcut filmde. bu tur sovlara gerek yok. ayrica bu tarz sahnelerin ters tepmeme garantisi de yok. kisinin sorgulama olasiligi varken aksine savunma psikolojisi gelistirebilir.

    benim elestirim, filmin son sahnesinde, telefonlarin yogunlukla geldigi anda diger ulkelerdeki magdurlardan da telefonlar alindigini belirtmemis olmalari. telefonu kaldiran her gazeteci not alirken bir ulke ismi soylese, etkileyici bir son olurdu.

    basindan beri "sistem"in kendisini hedef alan film, tam da kuresel bir elestiri yapma sansini yakalamisken bunu elinin tersiyle itip lokalize etmis. oysa filmin sonunda beliren yazilarda da goruluyor ki, butun dunyaya yayilmis pis bir hastalik hali soz konusu.

    !---- spoiler ----!

    ek: spoiler eklim de küfür yemim :)
    halit
  9. filmin oldukça güzel hikayesi ve oyunculukları bir yana adamlar kendi din adamlarının cinsel istismarı hakkında çekilen bir filme oscarı verdiler ve aynısının beş beteri türkiyede hem de gizli olarak değil açıktan gerçekleşiyor benzer bir film türkiyede çekilse oyuncusundan senaristine yönetmeninden set çalışanına hepsi hapiste olurdu. birkaçyüz sene sonra belki bunları da konuşuruz.
  10. 88. oscar ödül törenlerinde "en iyi film" ve "en iyi özgün senaryo" ödüllerini kazanan filmdir.

    the revenant rezaletinden sonra ikisinin yarışacağı tüm kulvarlarda diğerini alt etmesi gereken filmdi aslında..

    spotlight şahane bir yapımdır.

    öyle ayıların mayıların tecavüzü değil, din adamlarının tecavüzü anlatılır.