1. yaklaşık dokuz ay barista tecrübesi edindiğim mekan. otuz beş yaşında göt göbek karışmış olarak katıldım aralarına. istanbul bağdat caddesinde çalıştım. öncelikle söyleyeyim asgari ücret politikası ve prim sistemi ile çalışıyorlar. yemek ücreti de var. sabah açılış ve gece kapanış vardiyalarında mağazadan mağazaya değişmekle birlikte servis var.

    günlük sekiz buçuk saat çalışma var. bunun bir saati mola. çalışanlar için günlük iki kahve hakkı vardı ben çalışırken.

    çalışma ortamı çok güzel. en azından diğer türk şirketlerine nazaran bir çalışma politikaları var. tamam her şey kahve yapmaktan ibaret değil. ama depodan su gelecekse misal iki koli sudan fazlasını taşımak yasak. öyle vuralım yükü çalıştıralım değil yani. çalışanlar çoğunluk üniversite öğrencisi veya yeni mezun zaman geçirenler olduğundan güzel muahbbetler dönüyor çalışırken. esprili, neşeli, enerjik arkadaşlarla tanıştım, kaynaştım. kahve yapmanın incelikleri ve kahve tarihçesini de güzelce öğretiyorlar. ben kahve tutkunu bir insan olduğumdan çok keyifle geçirdim bu süreçleri.

    ve çoğu yerde muhabbeti dönen starbucks çalışanlarının yavşaklığı geyiği. yani ingilizce terimler, insanları düzeltmeler falan. valla ne yalan söyleyeyim dokuz ay boyunca çok çok az şahit oldum. misafirimiz gelip "bana bir nesgayfe ver" dediğinde kimse americano'mu olsun, filtre mi demedi mesela. anladık amcamızın/teyzemizin niyetini ona göre siparişini aldık. ha olmuyor muydu? tabiki oluyor, arkadaşın eşin dostun geliyor ona yapıyorsun mesela, e tabi arkada bekleyen adam diyordur ne yavşak lan bunlar diye. şimdi ben kimseyi de sonuna kadar savunmayayım da benim mıntıkımda çok olmadı tabi. hatta bir eğitimde bunun videosunu izlettirdiler. amerika starbucks'da nasıl oluyor bu işler diye. elemanın biri çekingen,falan starbucks'a giriyor kahve almaya. önündeki eleman da müdavim,herkesle çakbir beşlik falan durumunda. çekingen arkadaş siparişini veremeden çıkıyordu. yani bu işler her yerde aynı sanırsam şirket içerisinde.

    kahve kalitesine gelecek olursak kahvelerin hepsi arabica denen kaliteli tohum. fakat kavurma kalitesi butik kahvecilere göre daha düşük. bunun sebebi de sanırım kahveyi daha fazla muhafaza edebilmek. en az kavrulmuş kahvesi dahi ağır gelebilir bazılarına. ben genelde medium kategoride colombia, etiyopya, kenya gibi kahveleri tercih ediyorum. mesela peru var o da medium kategori diyor ama bence dark kategoride olmalı.

    velhasıl kelam çalışma hayatına yeni atılacaklar için güzel bir tecrübe. vardiyalı çalışma, keyifli ortam falan. misafir olarak zaten güzel. geniş koltuklar, kahve, güzel müzik. film gibi ortamı var.
  2. bardak boyutlarını öğrenmeye karşı geliştirdiğim içsel anarşistlikten dolayı, sipariş verirken iyice türkçe takıntılı gözüktüğüm kahveci. grande filan neymiş, orta boy der geçerim :)
  3. ara sıra işyerinden birkaç arkadaşla gittiğimiz kahveci. kahvelerimizi alıp oturduğumuzda değişik düşüncelere dalıyoruz. misal bir abimize, siyasi görüşünden mütevellit, o bardak eline yakışıyomu abi diye takılıyoruz. bir diğer arkadaşın sipariş verirken havalı havalı grande demesinden kendimizi ortama yabancı hissetmiyoruz. başka bir arkadaşım bardağı altı liradan günde bin bardak felan içler dışlar çarpar genelde. bende hep bu vayt çaklıt moka bi harika dostlar derim.
  4. yıllar evvel buraya gitmeyi şov olarak görüp sürekli giden bir kitle vardı. şimdi ise buraya gitmemeyi şov olarak görüp gitmediğini her ortamda belli eden bir kitle türedi.
  5. eski ceo'su howard schultz'un starbucks'ı küçük bir zincirden bugüne taşıma hikayesi ve yaşam öyküsü bir hayli ilginç. ne kadar büyüyebilir ki denilebilecek, doymuş bir sektörden çok da kaliteli olmayan ürünlerle büyük bir pazar yaratmış. 2020 yılında da abd başkanlık seçimlerinde demokrat parti adayı olması gündemde.

    konunun özüne dönersek, zincir halinde yapılan üretim -satışın mevcut üretim teknikleri ile özellikle yeme içme alanında kaliteli olabilmesi aslında işin doğasına aykırı. starbucks ve benzeri zincirlerin de aslında en büyük handikapı bu iken bu zincirler biz tüketicilere işin bu kısmını unutturup olayı kaliteli bir tat almaktan pr ile etiket almaya indirgiyorlar. mesela binlerce kilometre ötede üretilmiş kahve çekirdeğini uzun süre korumanın tek yolu gereğinden fazla kavurmak olduğundan starbucks'ta gayet acı bir kahveye on liralar veriyor ancak içine konulduğu bardağın amblemi ile bu acı tadı beynimizin damağımıza unutturmasına izin veriyoruz. yeteri kadar ısrarlı olan tüketici için bir süre sonra damak da artık "gerçek" lezzeti aramaktan vazgeçiyor, hatta unutuyor. müthiş bir illüzyon...
    mesut
  6. bir gün rüyalarda yaşayan^:rüyalar ülkesi^ bir adam varmış. bu adam gitmiş, new york'un beşinci caddesinde minnacık bi tükkan açmış.^:hı hı^ sonra gel zaman git zaman o iki metrekare tükkanda kahve satmaya başlamış.. ama sonra günlerden bir gün böyle gitmeyeceğine karar vermiş.^:kiralar arttıysa demek^ kararı; yeni egzotik tatlar^:fil bokundan ivory^ bulup onları içirmekmiş müşterilerine..^:müşteri de üç beş zat^ sonra bizim bu oğlan başlamış dünyayı gezip gittiği her yerden kahveler toplamaya.^:her limanda bir kahve çekirdeği^ sonra yeteri kadar fil boku esanslı kahvesi olduğunu düşününce tekrar dönmüş tükkana.^:tabii dükkan aynı değil^^:bi de bakmış ne görsün?^^:dükkan kendiliğinden boy atmış^ sonra o topladığı kahveleri sata sata, sata sata ikinci minnak tükkanını açmış.^:hemen yolun karşısına elbette^^:eee rekabet kazancı arttırır^^:beşinci caddeyi hepiniz bilmez^^:böyle osmanbey gibim bi yer^ neyse efenim sonra üç, sonra dört derken, bi bakmış dünyada her zittiriboktan sokakta bile satış yapabileceği tükkanlar açmış.. nerede bir entelektüel, bi kahve-kitap düşkünü varsa bu herifin tükkana gitmeye başlamış.. ve adam en sonunda dönmüş demiş ki; istanbul bebek şubesi, los encılıs'tan sonra en güzel ikinci tükkanım demiş.^:yersen^

    işte bir başarı hikayesinin daha böylelikle...^:zonuna geldik^

    bu arada benim de en sevdiğim iced white chocolate mocha.^:naapim naapim! millet içerken bakiim mi sezercik gibi?^ :(
  7. hani bir fıkra vardır. bilir misiniz bilmiyorum. bir gün kadının biri doktora gider ve der ki kocam artık benimle ilgilenmiyor. ne yapmam lazım. doktorda bir ilaç verir der ki al bunu kovanın kahvesine at. kadın alır ilacı gider. aradan bir kaç gün geçtikten sonra geri gelir doktora. ama bu sefer iki göz iki çeşme ağlamaktadır. doktor sorar ne oldu. işe yaramadı mı diye. kadın da cevaplar: işe yaradı. kahvesinden 2 yudum aldı, sonra gözü döndü. üzerime atladı ve sonra da benimle birlikte oldu diye. doktor sorar e ne güzel işte diye. kadında ama artık bizi starbucksa almazlar diye.

    bu kadın neye üzülüyor? bir daha starbucksa giremeyeceğine. e bu kadının kafasında onlarca insan var bu ülkede. evet, iyi bir mekan, iyi bir kahve. ancak bu kadar abartılmamalı. özellikle aydının küçük bir ilçesinde bile çok daha iyi kahve yapabilen yerler varsa starbucks iyi bir kahveci değildir.
  8. verdiğiniz paraya değecek olan mekan. mesela ben bir yere oturup 1 bardak çaya vereceğim 2 lira yerine 4.5 lira verip en az 3-4 bardağa denk gelecek çayımı içip, istediğim kadar oturuyorum. sessiz sakin ders çalışmak içinde uygun bir yer.
  9. sirket politikasinda fair trade olayini hice saydiklarini dusunuyorum. hicbir yerde fair trade ibaresine rastlamadim. nedir bu fair trade?

    kahvenin tarladan toplanip bardaklariniza gelinceye kadarki surecte insan haklarina aykiri bir uygulama olmamasi. yani cocuk isci calistirmak, ruhsatsiz tarlalardan kahve cekirdegi almak, gumrukte usulsuzlukler vb. kahve olayinda buyuk haksizliklar donuyor ozellikle cocuk isciler olayin en dramatik tarafi. son donemde fair trade logosu olmayan kahvecileri tercih etmeyen buyuk bir kitle olustu. umarim devami gelir ve yaptirimlari olur.
  10. ortadoğu ülkelerinden birinde çalışıyor/ yaşıyorsanız sizi menüdeki garip arap kahvelerinin arasında kendinize uygun kahve aramaktan kurtaran kahve firması.

    adamların heryerde standartları birbirine yakın olduğu için tatsız bir sürprizle karşılaşma olasılığınız da dolayısıyla hayli düşük oluyor.

    yeri gelmişken türkiye'deki starbuckslardan farkını da söyleyeyim, isminizi bardağın üzerine yazıp "berkecan bey, pelinsu hanım" diye seslenme olayı yok, ödemenizi yaparken verdikleri sıra numaralarını göre çağırıyorlar: "hamse talatiin, number 30".