stefan zweig

Kimdir?

avusturyalı romancı, oyun yazarı, gazeteci ve biyografi yazarı. babası varlıklı bir sanayici olan stefan zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı; ingilizce,fransızca, italyanca, latince ve yunanca öğrendi. viyana ve berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. ilk şiirlerini lisedeyken, hugo von hofmannsthal'ın ve rainer maria rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra fransızca yazan paul verlaine ve baudelaire'in şiirlerini almancaya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında seylan, gwaliar, kalküta, benores, rangun ve kuzey hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki new york, kanada, panama, küba ve porto riko'yu kapsayan amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında belçika'ya émile verhaeren'in yanına gitti.

i. dünya savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak viyana'da savaş karargâhında "savaş arşivi"nde memur olarak çalıştı. savaştan sonraavusturya'ya dönerek salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, frederike von winternit ile evlendi. stefan zweig salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, zweig'ın en verimli yıllarıdır. kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. salzburg'da geçirdiği yıllar zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık salzburg'da konuk etti. romain rolland, thomas mann, h.g. wells, hugo von hofmannstahl, james joyce, franz werfel, paul valery,arthur schnitzler, ravel, toscanini ve richard strauss, zweig'in konuğu oldu.

salzburg'da geçen yıllarında zweig, avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de almanya'nın münih şehrinde "duygu karmaşası", "yıldızın parladığı anlar" ve "tarihsel baş minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 şubat tarihinde "rilke'ye veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de leo tolstoy'un 100. doğum yıldönümü kutlamaları'na katılmak üzere, sovyetler birliği'ne gitti.

1933'de, nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında yahudi kökenli zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve ingiltere'ye, londra'ya yerleşti. ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.

zweig, 1937'de ilk karısı frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra portekiz'e yanında lotte altman adında bir kadınla gitti. o sıralarda avusturya, alman reich'ına katılmıştı ve zweig da ingiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "kalbin sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve zweig da, portekiz seyahatine birlikte çıktığı lotte altman ile evlendi. 1940'ta ingiliz tabiiyetine girdi, ii. dünya savaşı sırasında new york'a, arjantin'e, paraguay'a ve brezilya'ya gitti. zweig konferanslar için gittiği brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. orada ünlü "bir satranç öyküsü"nü kaleme aldı. stefan zweig, 1941'de montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "dünün dünyası - avrupa anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "dünün dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.

avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 şubat 1942'de rio de janeiro'da, karısı lotte ile birlikte intihar etti. buna hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.

çalışmaları

üretken bir yazar olan zweig, birçok konuda denemeler yaptı. lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. üç büyük usta: balzac, dickens, dostoyevski; kendi içindeki şeytanla savaşanlar: hölderlin, kleist, nietzsche; romain rolland; marie antoinette; magellan, stendhal, erasmus, fouche eserleri bubiyografilerden birkaçıdır.


  1. satranç kitabını bi arkadaşım mutlaka oku diye verdi ama bi türlü elim gitmedi bir buçuk sene falan... sonra kitabını geri vereyim bari diye o kadar zamandan sonra utanarak okudum ve dedim ki bu zamana kadar nasıl bekletmişim bu kitabı kitaplıkta... şimdi bir başka kitabını aldım, beğeneceğimden eminim nedense. umarım yanıltmaz beni.
  2. magellan, acımak romanı ve montaigne biyoğrafisi ile müthiş ruh çözümlemeleri yapan yazar .. amok koşucusu kitabından niye kimse bahsetmemiş ? ya da bir kadının 24 saati ?
    dünün dünyasında anlattığı yeride avusturya değilde türkiye olduğunu varsayın, bakın ortaya ne çıkıyor
  3. vakti zamanının avrupası'nın zülfü livaneli'si. akıllı ama zeki değil. vizyonumuzu darmadağın edecek devrimci şeytan tüyünden yoksun. ama akıllı olduğu için kolay okunur bir bayağılıkla kitleleri peşinden sürükleyebiliyor. intihar etmesine ne demeli?
  4. ülkemizdeki karşılığı sebahattin ali'dir benim için.. belki çok yakın üslupları yoktur ama ikisinin de birer iyi öykücü olduğunu bilmek... ve insanın karanlık dehlizlerine öyle bir adım atıyorlar ki, kullandıkları teşbihler, tespitleri, olayı ele alış tarzları ve hemen hemen benzer dönemler yaşamış olmaları.. bilmiyorum ama kafaya takıp bir dönem ikisinin kitaplarını sipariş ederek karşılıklı olarak okumuşluğum var.. bire bir örtüşme diyemem ama usta iki yazarın bu denli aynı ölçülerde beni etkiliyor olması tesadüf olamaz...
    diğer yandan ne diyorduk, zweig.. o kadar zengin bir duygu bütünlüğüne sahip ki, bir kadını tüp tarafları ile ele alıp size kadının hislerini, erkek ruhundan aktarmakta hiç sıkıntı yaşatmıyor.. psikolojiyi o kadar özümsemiş ki satranç'ta neredeyse kendinizi bir odada tutuklu sanacak kadar kafayı yemiş bir halde buluyorsunuz.. hayatın mucizeleri kitabında kah ortadan kah oraya, duygudan duyguya sürüklenip gidiyorsunuz avusturya sokaklarında... son derece sevdiğim biyografik eserlerde de bir o kadar meşhur ve başarılı.. amerigo, amerika kıtası adına tarihi bir yolculuk yaptırır size.. doya doya okumaya devam etmek istediğim yazarlardan biri zweig..
  5. uçakta okumak üzere aldığım satranç kitabına kendimi kaptırdığım yazar.bir bölümde anlattığı hiçlik ve karakterin çaresizliği beni öyle ele geçirdi ki neredeyse o psikolojik durumu bizzat yaşadım.diğer kitaplarını da beğeneceğime eminim bu ustanın.
  6. kitaplarının birini bitirip birine başlamak çok güzel bir his benim için. her kitabında öğrenecek o kadar eşsiz konu var ki.. zweig 'i tanımadan önce biyografilere çok meraklıydım. ama benim merakım, onun eşsiz araştırmacılığı ve anlatımı yanında cılız kalıyor ki.. biyografi artık başka bir mana taşıyor bende.

    şüphesiz bu kadar bilgi birikiminin altında pek çok da araştırma olduğu kesin lakin okumaya ne kadar düşkün olduğunu da yine görmek mümkün.. anlattıkları çoğu zaman içimi acıtırken, yine de onun zamanında yaşıyor olmayı isterdim diyorum.
  7. sonsuz sayıda novellası olan yazar
    karakterlerin psikolojik analizleri mükemmel olmakla birlikte sayfalarca betimleme okumaktan başım dönüyor
  8. bir kitabını daha bitirmenin gururunu yaşıyorum. psikolojiye bu kadar hakim olmak ve dahası, tarihsel pek çok kişi ve olay hakkında derya deniz bir bilgi ve alt yapı.. şaşmaya devam ederek sevgim katlanıyor kendisine..
  9. genelde akla ilk olarak satranç kitabi gelen yazar. benim de satranç kitabıyla tanıdığım fakat en iyi kitabının satranç olduğunu savunanlara şiddetle karşı çıkabileceğim yazar. herkesin ortak paydada bulustugu bolum mükemmel psikolojik tahlilleri evet ama bu cümle az kalır. öyle güzel anlatır ki gerçekten hissetmeden yazması imkansizdir. az cok yazmaya calisanlar vardir aramizda bilirsiniz, bi karakter yaratip onun zihnini anlatmak cok zordur. genelde ya size donusur karakter ya da etrafinizdaki birine. ama zweig'i incelersek farkli karakterleri o kadar iyi anlatmistir ki sasirip kaliriz. belki de karakterlerinin hepsi etrafındaki insanlardır bilemeyiz ama yine de saygı duyulacak derecede iyi aktarmistir bize. biraz eserlerindeki karakterlere bakalim. bir kadinin yasamindan yirmi dört saat adli kitabiyla baslamak istiyorum. cok asil bir ingiliz hanimefendisinin (kendisi 60 yaslarinda veya daha buyuktu net hatirlamiyorum su an) daha genc yaslarinda gerisini dusunmeden gecirdigi bir günden duydugu pismanligi artik icinde tutmak istememesi nedeniyle kendisini anlayabilecegini dusundugu bir delikanliya anlatmasi diyebiliriz konuya. ama zweig bunu öylesine guzel yapiyor, bize oylesine guzel aktariyor ki bunu yasayan birisi bile oyle anlatamaz diye dusunmekten alamiyorum kendimi. kadinin pismanligini tamamen icimizde hissediyor, kadinla birlikte uzuluyor kadinla birlikte sinirlenebiliyoruz. kadin karakterinden baslamisken bilinmeyen bir kadinin mektubu ile devam etmek isterim. bu kitapta ise bizi 12 yaslarinda bi cocuk karsiliyor. yeni gelen komsusuna takinti derecesinde hayranligi, yaşı buyudukce azalacagina tam zitti sekilde daha da artiyor. adamin zihninde en ufak yer bulamayan bu kadin hayati boyunca bu askin acisini ve mutlulugunu yasiyor. suphesiz zweig bunu bize yine o kadar guzel aktariyor ki kadinin duygularini hissetmeyi birakin resmen yasiyorsunuz. belki birkac damla gozyasi bile akitabilirsiniz. beni en cok etkileyen kitaplarindan birine gecmek istiyorum. yine zor bir karakter bu sefer 12 yasindaki bir cocuk. yakici sir isimli kitabindaki edgar isimli karakterimiz annesiyle birlikte bi tatile geliyor. ayni yerde tatile gelmis olan diger karakterimiz baron(yazar ismini kullanmıyor sadece rütbesiyle ifade ediyor onu) edgar'in alimli annesiyle kisa eglenceli bi flört etmeye karar veriyor. en kolay yol olarak da edgar'i kullanarak annesine ulasmak olarak goruyor. ve zweig bize burda ne baron'u ne de onun ask hayatini anlatiyor. kullanilan edgar'in kafasinin icindekileri anlatiyor. ne oldugunun farkinda olmayam sadece kullanildigi ve sebepsiz yere yalanlar soylenen edgar'in hikayesi. itiraf etmeliyim bu kitapta az daha aglayacaktim. kadinlardan devam edelim. korku. kocasini aldatan bi kadinin desifre olmaktan korkusunu anlatiyor. caresizligi oyle guzel hissettiriyor ki zweig bu adama hayran kalmamak mumkun degildir. bunların yanı sıra nietzsche'nin biyografisini yazmistir ve onu da tavsiye ederim. sirada uc buyuk usta adli kitabi var okuyacaklarim arasinda eminim yine guzel bir kitap olacak. genel olarak hikayeleriyle aklimi basimdan alsa da yazdigi her turu artı 5 gozuyle bakarak 10 uzerinden puanlayabilecegim yazardir. kendisi 2.dunya savasinin getirdigi bunalimla birlikte karisiyla birlikte brezilya'ya kacmistir ve orada birlikte intihar etmislerdir. bu nedenle bir kez daha saygimi kazanmistir. hayatina son vermek kolay olmasa gerek. (bilerek ve isteyerek satranç hakkinda yazmadim. o kadar yazildi ki bir kere de ben yazip diger kitaplarini golgede birakmak istemedim.)
  10. insanların içini okuyabildiğini düşündüğüm nadir yeteneklerden biri. en sevdiğim kitabı mecburiyettir.
    orr