1. kullanıcı adını çok beğendiğim bir arkadaş var. (bkz: tanriyibizyarattik) varsa da yoksa da işte.

    böyle bir gücün varlığını ya da yokluğunu kanıtlayamacak kadar aciz yaratıklarız. varsa ve şu yüzyılda bir peygamber gönderirse; onun psikotik olmadığı bilgisine ulaşabilirsek, bizim içinde tekrar ay ikiye bölünürse, denizin içinde yol açılırsa, peygamber göğe yükselirse, gökten kurban inerse falan tanrı var diye kesin bi yorum yapabiliriz. yazıya geçirilme süreci bile sıkıntılı olan belgelere dayanarak varlık hakkında yorum yapmak mantık dışı. evet portakalın yanına bir bıçak koyup kendi kendine soyulmasını bekleyemeyiz buna neden olacak bir güç lazım, ama o gücün ne olduğunu milyarlarca yıl önceye gidip göremiyoruz.

    farkında olsak da olmasak da hepimizin en büyük kaygısı ölüm. sonrasının iyi olacağına inanmak için tanrı varmış gibi davranmak çok makul. tanrı var diye nutuk atıp yokmuş gibi yaşamak tutarsız.
  2. elbette yoktur. uzun uzun tartışmaya hakkaten gerek yok. birazcık bilimsel metot, occam'ın usturası, bilim tarihi falan gibi şeyleri idrak ediyorsak diyebiliriz ki "şimşekleri aslında zeus yolluyor". bunun gerçek olma olasılığı var mı, var. ama gerçekte öyle mi? değil.

    çünkü lanet olası bilim bunun böyle olmadığını 1423846283 defa gözlemledi, araştırdı, deneylerle simüle etti, makale olarak döktü. hatta ve hatta çıkıp dediler ki "yav hadi bu yaptığımız milyonlarca araştırma yanlış, nerede bu zeus da yolluyor bu şimşekleri?". zeusçulardan cevap yok. ama onlar öyle inandıkları için gerçek oymuş. öyle diyorlar.

    hatta şeymiş, sen karının sana sadık olduğunu nereden biliyorsun? heh işte kanıtın yok. o zaman zeus yolluyor şimşekleri. tabii ya nasıl inanmazsın? çok mantıklı değil mi?

    peki madem ben şunu sorayım. matematiği yüceltiyorsak:

    evrenin kaç tane olası tanrısı olabilir? 1 değil, 2 değil, sonsuz tane olası tanrı düşünebiliriz. ben zeus derim sen deus dersin biri allah der... e bunların herhangi birinin gerçek olma olasılığı 1/(olası tanrı sayısı) gibi bir şey mi olacak? aynı anda hepsi gerçek mi olacak (madem en ufak olasılık bile sonsuz denemede gerçeğe eriyor)? yoksa limit sonsuza giderken tanrının varlığını 0 mı kabul edeceğiz?

    özet: var olduğu iddia edilen (ne hikmetse 90.000 yıldır da en ufak kanıta varılamayan) o tek boynuzlu atlar aslında yok.(*:tanrı diyeceğim sandınız dimi)(*:yo dostum yo)
  3. bu sorudan önce sorulması gereken asıl soru şudur. tanrı'nın varlığı ya da yokluğu kanıtlanabilir mi ?

    evet kanıtlanabilir ise, o zaman doğa üstü ilahi bir güç değildir. (kendisi çıkıp söylemediği sürece)

    hayır kanıtlanamaz ise, aranması çok saçma olur.
  4. yanlış hatırlamıyorsam okulumdaki bir öğretim görevlisi, insandaki ahiret inancının özellikle rüya görmesiyle (rüyada ölü insanları görmeleri sebebiyle) şekillendiği yönünde bir teoriden söz etmişti. bu, dilin gelişimi ve soyut düşünebilme yeteneği, şüphesiz insanı bu tür inançları edinmesini kabil kılabilecek durumlar. bir de, daha gelişmiş sayılabilecek hafızamız, sorgulayabilirliğimiz, belki biraz da olayları anlamlandırmaya mecbur kılıyor bizi. olayların sebebini bulma-çözme gelişmiş bir düşünce sistemine işaret sayılmaz mı? sayılır. fakat hepsi bir araya geldiğinde, insan nereden geldiğini ve ne yapması gerektiğini sorgulayacak refaha erdiğinde, çünkü kurt tarafından kovalanan insan evladından "ya bizi uzaylılar getirdiyse?" diye sorgulamasını beklemek hata olurdu, "ben nereden geldim" diye sormak, acı dolu hayatta daha üstün bir neden aramaya başlamak, gerçek manada sebepsiz acıya denk gelmemiş bizler için çok doğaldır. sorun, buradan sonrasında başlıyor zaten.

    tanrılara baktığımızda, tarihsel anlamda, çoğu zaman çoklu tanrı sistemleriyle ve her tanrının bir şeyler temsil ettiği panteonlarla karşılaşıyoruz. benzer şekilde, mikail'in hava durumundan sorumlu tutulduğunu düşünürsek, insan, inancı konusunda tanrıyı hep adım adım geri çekilmeye zorlar konuma düşüyor bilim sebebiyle. en sonunda da "sadece ölümden sonrası ve evrenden öncesinden sorumlu, ilahi adalet sağlayıcısı veya zevkine bir şeyler yaratan" sonsuz bir tanrıdan söz etmeye başladık.

    peki, bu inanç, niçin diğerinden daha kaliteli olsun/görülsün?*

    örneğin, "ya o tanrıyı da başkası yarattıysa" dediğimizde, "biz yaratılmayan bir tanrı diyoruz" cevabı veriliyor. peki ya evrenin öncesinde başka bir "başlangıçsızlık" kaynağı varsa? belki de sonlanabilir fakat başlangıçsız bir evren vardı veya hala var, bunu tanrıdan daha az olası kılan nedir? bir diğer soru: bir tanrı, istek sahibi midir? istek sahibi olan herhangi bir varlığın özgür irade sahibi olmasından söz edilebilir mi? isteklerimizi gerçekleştirme ve gerçekleştirmeme istekleri, yani kararlar, bunlar insanlarda henüz onlar dile getirmemişken şekillenir ve kontrolümüzde değildir. insanı etki-tepki mekanizmasından öte gösteren şey, inceleyebildiğimiz benliğidir. (her ne kadar "tanrı anlaşılmaz, onu böyle mantıksal çıkarımlarla sorgulayamayız" denebilse de -ki buna ileride değineceğim-) bilinçli bir varlık olan tanrıyı bizden farklı kılan nedir? tanrı, neyi isteyip neyi istemeyeceğine hangi isteklerine göre karar verir? tanrı bir kararı nasıl alır? tanrı insanı en başında neden yaratmıştır? (cennetten kovulma bonus sorusu: tanrı, kovacağını bile bile insanı neden yaratmıştır? cennetten kovmasa ne kaybederdi? bizim tekamülümüzden ne çıkarı var? tekamülden geçmiş halimizi neden yaratmıyor? özgür iradenin varlığını iddia etmemize yol açan tek şey şu anki bilinçlerimiz, fakat ben sizin bendeki gibi bir benliğe sahip olduğunuzdan bile asla emin olamayacağım, keza siz de bende ve birbirinizde aynı sorunu çekersiniz.

    gelelim dawkins konusuna. lennox'un sorusu dawkins'teki inanma ihtiyacını ve geçmiş istatistiklere dayalı düşünce biçimini ortaya koyan bir soru. zaten insanda inanma ihtiyacı olduğu için tanrının ortaya çıktığından ve "her şeyin yapanı varsa evrenin de vardır" zihniyetinin ürününden ibaret olduğundan söz edip duruyoruz. çürütme değil, bilakis destekleme sayılır. "her şeyin kanıtlanabilir olması gerek" cümlesiyse "hormonlar kanıt istemez, insanı harekete geçirir" diye cevap alır, aşık olmasaydınız ve üreme isteğiniz de olmasaydı, "iyi günde kötü günde hastalıkta sağlıkta ömür boyu bir arada kalacağınız" birine her gün tahammül edip onla aynı yatakta yatmaya tahammül edebilir miydiniz? bu yüzden dawkins eşine güvenmeye mecburdu, aşk acısı ve alışkanlık karşı çıkması evrimsel anlamda gereksiz/aykırı bir durum bile sayılabilir. tanrı inancı da benzer mekanizmayla işler, "anlamlandırmayı kaldıramaz hale gelince, veya sığınma ihtiyacı duyunca, inanmaya başlarız" diyebiliriz. zaten sorun bu noktada insan bilincini bir sonraki seviyeyi inşa etmeye zorlamaktır, geçmeye demek güç biraz fakat inşaatından söz edebiliriz sanıyorum. bu da, mantık ve sezgilerimiz çeliştiğinde, doğru bildiğimizi yaparken hangisini dinleyeceğimiz noktasında daha özenli davranmayı gerektirir.

    tam da şu noktada belirtmeliyim, çelişkili bulsam da ateist değil agnostiğim. her daim dile getirdiğim üzere, "tanrı yoktur diyebilmek için önce tanrı olmam veya o bilgiye ulaşabilecek kaynağa sahip olmam gerekirdi."

    gelelim "ileride değineceğim" dediğim "tanrıyı anlayamayız, o anlaşılmazdır, aklın üstündedir" konusuna. bu da zaten bir nevi "mantığımızla kavrayamadığımız her şeye tanrı diyoruz" düşüncesinin sessiz itirafı değil midir? bugün kavrayamadığımızı yarın kavrayamayacağımızın malumatı kimdedir? tüm hayatımızı "teröristlerin cehennemde cayır cayır yanacağına", kötü devlet adamlarının ve devleti peşkeş çektikleri iş adamlarının cehennemde yanacağına inanarak geçirmemiz, bir avuntu değilse nedir? kendimizi koruma ve rahata alıştırma mekanizmamız tarafından uyutulmamız, bunu sömüren kimselerce bizi etkisizleştirmekte kullanılıyor. ötedünya inancı olmayan durumlarda, bir tanrı olduğunu iddia etmekse, herhangi bir anlam ifade etmiyor. çok zorlarsak belki insanın bilime-felsefeye olan ilgisini "tek bir tanrı var ve o da doğadır, doğayı kirletmekten vazgeçin" romantizmine sürükleme ihtimali olduğundan söz edebiliriz elbette, fakat insanın romantikleşmesi için tanrıya ihtiyaç duymadığı da "pasifize olması için ötedünya inancına ihtiyaç duymadığı" gibi bir gerçek. bu yüzden ben de tek başına dini veya tanrıyı bir şeyler için suçlamaktan ziyade, bunları ortaya çıkaran düşünce düzeninin irdelenmesi gerektiğini ve insanlığın ileride ne olacağının buna göre kurgulanmasının daha rahat bir gelecek sunacağını savunuyorum.

    insanın hayatını adadığı yaşam tarzları ve bunların başrolleri, tabii ki bundan daha azıyla değil olsa olsa çok daha fazlasıyla ele alınabilecek geniş kapsamlı bir konu. bu yüzden herkesin elini taşın altına koyması gerekir ki "çok uzun süren tartışmalar sonrasında" da olsa herkesin iyi yaptığı şeyleri bir araya toplayıp "daha iyiye yol açacak olan anlık en iyinin çıtasını" yükseltebilelim.

    * : olsun/görülsün ekledim
  5. bir şeyin varlığını veya yokluğunu anlamak istiyorsanız, kendinize şu soruyu sorun ve rasyonel yöntemlerle aynı soruya yanıt arayın;

    - etkisi var mı?

    eğer bu soruya yanıtınız evet ise o şey vardır, hayır ise o şey yoktur.
  6. varlığına yönelik mevzu eski çağlardan beri insanoğlunun kafasında olan bir sorudur. geçmişteki insanların arafta kalma korkusu, ölüm sonrasını anlamlandırma isteği ödül-ceza sistemine sahip bir tanrıya inanmasına sebep olmuştur. günümüzde ise insanoğlunun bilinmeyeni anlamlandırmaya çalışması, bilgiye olan açlığı konuyu felsefe ve bilimde de popüler bir soru haline getirmiştir. evrim inkar eder, fizik bigbang i çözünce konunun anlamlandırılacağını söyler, bir kesim insan aklının tanrıyı kavrayacak boyutta olmadığını söyler... garip bir şekilde soruya cevap arayan çoğu çevrenin tanrının varlığı ya da yokluğuna yönelik düşünceleri mantıklıdır. tartışma yıllarca da devam edecek gibi.

    her ne kadar evrim üzerine kitaplar okusam, belgeseller izlesem, kuran ı anlamaya çalışsam da şahsi görüşüm tanrının varlığına inanıyorum daha doğrusu inanmak istiyorum. bu istek varoluşumu sürdürmek, ölümün sonrasını anlamlandırmak ya da yaptıklarımdan dolayı ödüllendirip cennete gitmek gibi bir şey değil. açıkçası cennet-cehennem veya yok olmak da çok umurumda değil. ihtiyacım olan mutlak adaleti sağlayacak bir varlık( ve ben de ihtiyaç duyduğumdan bir tanrı yarattım). hırsızın, katilin, zülmedenin kısacası yapanın yanına kalsın istemiyorum. bu düşünceme kinci denilebilir, intikamcı denilebilir ama tanrıya inanmamın tek sebebi mutlak adaleti sağlayacak bir varlığın olduğuna yönelik duyduğum ihtiyaç.tabii inanmam onu var eder mi?
  7. insanların inanma içgüdüsüyle yarattığı kitlesel tanrılar ve o tanrıların insanlar üzerindeki yaptırımlarına dayanarak sorgulanması veya yorumlanması insanın aklına gelebilecek en basit sorudur aslında.
    bence çoğu insan, içinde kendi tanrısını yaratır.amaç iyiliği daha haz alarak yaşamak ve iyiliğin getirdiği mutluluğu ve huzuru kendince hissetmektir.kötülüğü ise tanrı olgusunu kullanarak kendi çıkarları doğrultusunda temellendirip vicdanen rahat olmak için olabilir.
    aslında aklımıza gelebilecek ikinci soruda "tanrıya ihtiyacımız var mı?" olabilir.
    tabi şuan ki dünyada bu soruların cevaplarının kesin yargılarla verilmesi imkansızdır ama teknolojinin getirileriyle modernleşen gelecekteki dünyada tanrının ve onun getirisi olan dinlerin insanlar üzerindeki etkisinin azalacağını düşünüyorum.
    belki bir kuyruklu yıldızdan doğdu ilk hücre.belki uzaylılardan, belki de sagan'ın dediği doğrudur "hepimiz yıldız tozuyuz."belki bir tanrı vardır ve bizi o yaratmıştır.
    bu yüzden şuan için "olamaz mı, olabilir."
  8. yatağımın karşısında görünmeyen, duyulmayan, herhangi bir şekilde ispat edilemeyen bir kitaplığın olmasıyla aynı şeydir tanrının olması. bilemezsin, sadece inanabilirsin. sen var dersen vardır, yok dersen yoktur. tamamen sana bağlı.
  9. "beş duyumuzla algılayamadığımıza göre tanrı bir izlenim değil, bir fikir olmalıdır. tanrı hafızamızın bir parçası olmadığına göre, o zaman imgelemimizden geliyor olmalıdır. ve tanrı bedensel olmadığına göre, o zaman tanrı fikri de bir olguya dayalı olamaz; öyleyse fikirler arası bir ilişkiden kaynaklanıyor olmalıdır. ama tüm fikirler deneyimlerden gelir ve bizi tanrıya inanmaya itecek hiç bir deneyim yoktur. o halde tanrı yoktur."

    (kimindi hatırlayamadım, biri mesaj atarsa burayı editlerim)

    edit: @cipres limon 'un katkılarıyla, paragraf adam fawer'a aitmiş.
  10. dawkins ve benzer düşünceye sahip olanlarin temel hatasi, rasyonaliteyi nedenselliği kutsamaktir. bu düşünceyi iyi biliyorum ama insan benliği bu tür bir valik değil. çünkü yaptığı çoğu şeyi farkinda olmadan yapar. bunlarin temeli yok değildir bu, sadece insan herşeyi önceden düşünerek ve nedenselleyerek yapmaz. bu insan doğasına aykırı.

    lennox in sorusu hakli bir soru. çünkü dawkins eşine güvenmek icin nedenselleme yapmadj, yapamamaz da. yani, hmm bak şöyle nedenler var o halde guvenmeliyim demedi.
    eğer yarin bir gün dawkins in eşine guvenmemesini gerektirecek kanitlar ortaya cikarsa bu güven sarsılır olay da budur.

    bu yüzden dawkins in vermesi gereken cevap şuydu:
    "evet eşime güveniyorum çünkü aksini gösterecek bir olay olmadi. ama dinin yanlış oldugunu gosterecek bir cok durumla karşılaştım bu yüzden dine inanmıyorum."

    bu kadar.

    sonuç olarak,
    insanin psikolojik süreçleri hakkinda bilgi sahibi olunmadan yapilan bu tür tartışmalar, her zaman böyle kısır bir kavgaya dönecektir.