1. favorim budur

    cumhuriyet'in ilanından sonra, istanbul'da bir resepsiyon verilir. tüm dünya ülkelerinin elçileri ve ataşeleri de davet edilir. davet güzel bir şekilde devam etmektedir, fakat ingiliz ataşesi olan binbaşı'nın bakışları mustafa kemal'in gözünden kaçmaz.
    bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştır ve bakmaya devam etmektedir. ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir. yaver mustafa kemal'e şöyle der:
    – paşam; kendisine neden ters bir tavır takındığını sordum, o da bana mustafa kemal'in çanakkale'de babasını öldürdüğünü söyledi.
    bunun üzerine mustafa kemal şöyle der:
    – git sor bakalım babasının çanakkale'de ne işi varmış?
    wtf
  2. bu anlatacağım anektodu doğrulatabilecek bir belgem ya da delilim yok. şilili dostlarımın yalancısıyım deyip aktarayım:

    70'li yıllar. şili'de halk askeri diktatörlük altında inim inim inlemekte. işkenceler, faili meçhuller, ölümler, hak, hukuk, adalet ara ki bulasın. augusto pinochet (şili'de salvador allende hükümetini askeri darbeyle 11 eylül 1973'de deviren katil general ve ülkeyi 1990 yılına kadar yöneten zorba diktatör) resmi bir ziyaret için bolivya'ya gider. bütün resmi erkân sıraya dizilmiş. bolivya devlet başkanı, erkânı augusto pinochet ile tanıştırıyor. sıra denizcilik bakanına geliyor. işte başlığa konu olan konuşma burada geçiyor:

    bolivya devlet başkanı: bu da denizcilik bakanımız señor ....

    augusto pinochet: hahaha memnun oldum sayın bakan. ama bolivya'nın denize kıyısı bile yok. neden denizcilik bakanlığınız var?

    bolivya denizcilik bakanı: şili'de de adalet yok ama adalet bakanlığınız var sayın başkan.

    not: sahi türkiye'de de adalet bakanlığı diye bir kurum vardı değil mi?
  3. lord kinross- atatürk bir milletin yeniden doğuşu kitabından alıntıdır:

    bir gün çankaya'da mussolini'nin elçisi, ülkesinin antalya bölgesi üzerinde yeniden öne sürdüğü isteklerden bahsetmişti. gazi, onu hiçbir şey söylemeden dinledi. sonra birkaç dakika izin isteyerek odadan çıktı. döndüğü vakit, cumhuriyet'in ilanından beri ilk olarak, sırtına mareşal üniformasını giymişti. ses çıkarmadan yerine oturdu ve, "şimdi devam edin lütfen," dedi. susma sırası büyükelçiye gelmişti.
  4. büyük iskender, hocası aristo'nun hocası sinop'lu diyojen ile tanışmak ister. aristo'yu da yanına alır, düşer yola. sinop'a gelir, diyojen'i bulur. diyojen bir fıçının içinde yaşayan, dünyadan elini eteğini çekmiş yaşlı bir alimdir. iskender bu yaşlı adama yardım etmek ister.

    iskender: "ben büyük iskender'im. dile benden ne dilersen!"
    diyojen: "gölge etme, başka ihsan istemez!"
  5. gazeteci: ingiliz dış işleri bakanının niçin elini sıktınız efendim?
    süleyman demirel: neresini sıkacaktım kardeşim...
  6. 1)kurus'a sormuşlar: ''neden krezüs'ün hayatını bağışladın?'' o da demiş ki, '' şimdi krezüs'ü niye bağışladım? neyi, kimi bağışladım bunu izaha gerek yok. gördünüz buyurdum bağışladım, ama öldürtebilirim de, öldürttüysem ölmüştür. görünen hoplit uzakta değildir. krezüs'ü bağışladım da sonra bağışlamadım mı dedim? bunlar birtakım uydurma laflardır."

    2)büyük iskender, gordion'da kral midas'ın düğümünü kestikten sonra ptolemiaos yanına gelerek, "efendim, o düğümü kılıçla değil, elinizle çözmeniz gerekiyordu" demiş. bunun üzerine genç imparator, "ister s*kmle keserim, ister kılıçla. şu an seni de iki parçaya ayırabilirim. benim gözümde bir düğüm kadar değerin yok." diye cevap vermiş, bunun üzerine ptolemiaos müslüman olmuş ve "batlamaziz" adını almıştır.

    editlenecektir.
  7. "geldikleri gibi giderler."

    gittiler.
  8. falih rıfkı atay- çankaya kitabından alıntıdır:

    bir gün müslüman memleketlerinden birinde (mısır’da) bağımsızlık davası için çalışan liderlerden biri, mustafa kemal’i görmeye gelmişti. kendisine:
    —bizim hareketin de başına geçmek istemez misiniz? diye sordu. olabilecek şey değildi ama, insan yoklamalarını pek seven mustafa kemal:
    —yarım milyonunuz bu uğurda ölür mü? diye sordu.adamcağız yüzüne baka kaldı:
    —fakat paşa hazretleri yarım milyonun ölmesine ne lüzum var? başımızda siz olacaksınız ya... dedi.
    —benimle olmaz, beyefendi hazretleri, yalnız benimle olmaz. ne zaman halkınızın yarım milyonu ölmeye karar verirse o vakit gelip beni ararsınız.
  9. o zamanlar bu kadar zengin olmayan acun parmak arası terliği, bermuda şortu ve kameranı ferudunla beraber yine bir yerlerde firardadır. elinde mikrofon sokakları turlarken üstü açık spor bir araba içersinde üç erkek görür, yanlarına gider sohbeti başlatır ilerletir.

    acun - arabanız güzel ama kız yok neden?
    -üzgünüm biz gayiz.
    -siz de iki erkeksiniz ama yanınızda kız yok (ferudun ve acun'u göstererek)
    acun - ama biz normaliz.
    - normal gay?? thug life

    bunun üzerine acun ordan topuklar, kızar ve diablo s.kerm belanı der.