• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.25)
the conversation - francis ford coppola
işinin ehli bir gözetleme uzmanı olan harry’ye esrarengiz ve güçlü bir işveren tarafından, genç bir çifti takip edip casusluk yapma görevi verilir. konuşmaları teybe alan harry, çiftin bir cinayete kurban gideceğinden şüphelenmeye başlar. bir yandan kendi karmaşık iç dünyası ve münzevi hayatının hastalıklı yönleri; bir yandan geçmişinde yaşadığı kötü deneyimler, harry’nin elindeki bu işle obsesif bir şekilde içli dışlı olmasına yol açar. yaptığı işi sorgulamaya başlarken, paranoya onu ele geçirmeye başlar.


  1. (bkz: francis ford coppola) 'nın iki godfather arasında çektiği, aslında bir gerilim filmi olmakla birlikte, hem politik alt metni nedeniyle paranoya sinemasının en iyi örneklerinden biri, hem de (bkz: gene hackman) 'ın canlandırdığı harry 'nin karakter analizi.

    film sıklıkla harry 'nin vicdanı ve paranoyası üzerinden yaratılan gerilimle gidiyor. farkı yaratan gene hackman 'ın muhteşem oyunculuğu. her ifadeyi, çekingenliği, agresifliği, tedirginliği o kadar iyi ortaya koyuyorki vücut diliyle, filmin etkisini katlıyor. filmin çekildiği dönemlerde ki mevcut politik yapının, filmin alt metnini besleyen paranoya kavramını beslediğini de söylemek lazım. bu türün en iyi örneklerinin çıktığı dönemlerden geliyor film. akbabanın üç günü, parallax view, başkanın adamları vb...

    baş karakterimiz harry caul 'un işi devlet veya özel sektör için dinleme yapmak. bu konuda hem yaptığı işler, hem de bu iş için kendi yaptığı teçhizatlarla da oldukça adını duyurmuş ve ünlü olmuş.

    son görevi de, iki sevgiliyi dinlemek. film de bu noktada başlıyor.

    !---- spoiler ----!

    açılışın, gizli dinleme gibi bir görev olmasından hareketle, sahnede gördüğümüz bir de pandomim sanatçısı var. görev konuşanları dinlemek, açılış sekansında da konuşamayan bir pandomim sanatçısı. enteresan olmuş açıkçası. daha ilk andan bununla yakaladı film beni. durmadan insanların taklidini yapan bir pandomim sanatçısı. konuşmuyor, takip ediyor, taklit ediyor...

    zaten hemen ardından kadın ve erkeğin dinlendiğini görüyoruz. kim olduğunu bilmediğimiz bu insanlar dinlenirken, ne konuştuklarının duyulmadığı anlarda, onları rahatça görsek bile konuşulanları parazit yüzünden anlayamıyoruz. yani hem izleniyorlar, hem dinleniyorlar; seyirci olarak biz de hem izliyoruz, hem dinliyoruz.

    dinleme için kullanılan minibüsün camları aslında tek taraflı ayna. minibüsün içinden dışarısı görülebiliyor, ancak dışarıdan içerisi görülemiyor, ayna görünümünde. dinleme sırasında aracın aynasında makyaj tazelemek için iki kız beliriyor. dinleme yapanlardan biriside onları içeriden fotoğraflamaya başlıyor. tabi kızların fotoğraflandıklarından haberleri yok. hiç bir şey göründüğü gibi değil işte. buraya kadar film bizi paranoyak yapmak için yeteri kadar uğraşıyor, hele bir de konuşmalar arasında dinleme görevini yaptıranın devlet olduğu iddiası geçince etki iyice artıyor ( adalet veya hazine bakanlığı ).

    başka bir plana geçildiğinde ise bu kez hayatına müdahale edilen harry. haberinin olmadığı yedek anahtarla evine girilmiş, kapısına doğum günü için hediye bırakılmış, hatta alarmı bile susturulmuş. hediyeyi bırakan kaç yaşına geldiğini bile biliyor ( sanırım ev sahibiydi). harry tüm bunlardan, hayatına müdahil olunmasından rahatsız olduğunu ev sahibine anlatırken telefonda, bizde onu dinliyoruz, izliyoruz. yani harry 'nin hayatına müdahil oluyoruz, tamda onun olmasını istemediği gibi.

    sevdiğim başka bir sahne; telefon kulübesi sahnesi: gerilimin yükseldiği sahnelerden birisi. harry ve işvereni arasında ki telefon konuşmasında, bir an için işin iptal edilip, bilmemezlikten gelineceği havası yaratılıyor, ki aniden kulübenin camına vurup sıra beklediğini belli eden adamın yarattığı, hemde işin bağlanıp bağlanmayacağının yarattığı gerilim, insanın bu sahneyi nefesini tutarak izlemesini sağlıyor. telefon kulübesinin daracık olması, bu sıkışmışlık havasını destekleyen kamera açısı da durumu destekleyen diğer etmenler. bir de karşı tarafın sesinde ki tekinsizlik ve gene hackman 'ın oyunculuğunda ki güvensizlik ve ezilmişlik hissi. kısacası bu sahne, biz de bir problem çıkacağı intibası bırakıyor, merak uyandırıyor.

    buraya kadar tekrar üzerinden geçmek gerekirse, açılışta devletin – yada özel sektörün – bireye müdahalesi, harry 'nin evinde geçen sahnede ise avcının av oması durumu ve bu kez onun hayatına bizim de dahil olduğumuz başkaları tarafından müdahale edilmesi durumları işleniyor.

    yatak arkadaşının, mesafeli durduğu, hatta sinsice yaklaştığı sevgilisinin yanında harry 'nin “ insanların beni sorularıyla boğmasını istemiyorum “ cümlesi, bir şeyler paylaşmaması da onun ketumluğu hakkında fikri veriyor.

    harry 'nin dinleme sonucu elde ettiği tapeleri verip parayı alacağı sahnede, işverenin asistanı harrison ford. ileride görüyoruz ki müdür de robert duvall.

    harry 'nin kendi mekanında kayıtları dinleyip temizlediği sahnede kadın ve erkeğin meydanda çekilmiş görüntülerine dönüyoruz. harry parazit yüzünden kaydı her geri sarıp yeninden dinlediğinde, biz de tekrar tekrar o sahneye dönüyoruz. her seyirde biraz daha anlaşılır duyuyoruz konuşulanları. bu da enteresan bir sinema dili olmuş açıkçası, iyi bir fikir. filmin kilit sahnesi de bu aslında. bu çifte ne olacağını öğreniyoruz. buradaki kilit ise, filmin, harry 'nin duydukları neticesinde kesin bir kanıya varması. film bir şekilde, hiç bir şeyin göründüğü – duyulduğu gibi olmadığına ikna edecek bizi eninde sonunda.

    filmde müzik olarak tatlı bir piyano melodisi kullanılıyor. sahneler durağan, diyaloglar az. buda açıkçası gergin bir atmosfer oluşturulmasına yardım ediyor.

    filmin en eğlenceli ve aslında trajikomik sahnelerinden birisi ise, bir fuar sahnesi. bu tip gizli dinleme işi yapanlar için teçhizatların sergilendiği bir fuar. aleni şekilde, tabiri caiz ise casusluk malzemeleri fuarı. normalleştirilmiş, veya o dönem gerçekten çok normalmiş. bir de görüyoruz ki, harry aslında bu işte oldukça meşhur, en iyisi hatta. fuarın tam adını da yazayım: gözetleme ve güvenlik teknisyenleri toplantısı.

    kilise sahnesi ile harry 'nin özellikle son işte, filmin başında dinlediği çiftlerin başına gelebilecekler nedeniyle vicdan muhasebesi yapmaya, vicdan azabı yaşamaya başladığını görüyoruz. ki aynı vicdan muhasebesi etkisini, başlarda teslim etmeye çok istekli olduğu kayıtları vermek için yeni randevu talebine, bu kez “düşüneceğim” demesinde de görüyoruz. harry 'nin kendi ahlaki muhasebesini yaparken sarf ettiği “ onları her yerde takip ediyorum, hiç korumaları yok “ cümlesi aslında devlet hatta özel sektör adına da bir ahlaki değerlendirme, sorumluluk sınırı betimlemesi.

    film ilerlediğinde ses kayıtları harry 'nin elinden çıksa bile, harry 'nin sevgililerin başına gelebileceklerin vicdani yükünü taşıdığını görebiliyoruz.

    son yarım saati gibi izleyene çok büyük gol atan filmde, artık iyiden iyiye av durumuna düşen harry 'nin dinleme cihazı ararken darmadağan ettiği evini kamera izlerken, bir kez daha bu izlemeye bizi de ortak eder.

    !---- spoiler ----!

    harry saksafon çalıyor. oldukça güzel bir piyano melodisi ana tema iken, harry 'nin bu tema üzerine saksafon çalması, güzel bir detay aslında. filmin müziği bile, filmin içinden geliyor bir anlamda ara ara. bunun harici tema müziği oldukça minimal.

    bir de otel sahnesi var, hatta banyo sahnesi. hafif hitchcock 'vari. neyle karşılaşacağımızı bilip, bir türlü göremememiz yüzünden iyice geriliyoruz, oldukça beğendiğim, yüksek etkili bir sahne.

    filmin kapanış sekansı bana kalırsa en iyilerden birisi. doğrusu muhteşem bir sonu var filmin sinema dili ve tekniği olarak benim gözümde.

    film enfes bir film, harika bir gerilim filmi, harika bir paranoya sineması örneği ve gene hackman gerçekten izlediğim en iyi oyuncu performanslarından birisine sahip.!