• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.26)
the lobster - yorgos lanthimos
çok da uzak olmayan bir gelecekten ilginç bir distopya öyküsü anlatıyor bize the lobster. yalnız kalmış, ilişkisi olmaya insanların tutuklandığı, alternatif bir gelecekte geçen öyküde, bekar insanlar korkunç bir otele yerleştirildikten 45 gün sonra, kendileriyle eşleşen kişiyle ilişkiye başlamak zorunda kalıyorlar. eğer ki ilişkilerinde başarıyı yakalayamazlarsa, ölümün kol gezdiği bir ormana sürgüne gönderiliyorlar.

dogtooth ile dikkatle üzerine çeken yetenekli yunan asıllı yönetmen yorgos lanthimos'un kamera arkasına geçtiği film, alışılmışın oldukça dışında, ilginç bir distopya öyküsü sunuyor izleyiciye. başrollerini colin farrell, ben whishaw, rachel weisz ve lea seydoux gibisi isimlerin paylaştığı film; distopya meraklılarının ilgisini çekecek gibi görünüyor!


  1. 2015 yapımı film, 2015 cannes film festivalinde jury prize, palm dog - jury prize, queer palm - special mention olmak üzere 3 ödül kazanmıştır.

    benim bu filmi yorumlamaya dilim yetmeyecek!

    otoriteye mutlak boyun eğen, kişisel düşünce, duygu ve güdülerini yitirmiş birey dünyası, yönetenlerin insanlığı getirebileceği son nokta, insan doğası ve iktidar konusunu en çarpıcı ve sarsıcı şekilde işleyen müthiş senaryo ve kurgu yetmemiş, bol simgelerle süslenmiş çekimleri, kostümleri ve sahnelere uyumlu müziği ile adeta insana sinemasal sarhoşluk yaşatmıştır.

    yorgos müthiş yaratıcılığı ve dehasını kullanmaktan çekinmemiş, içinden 3-5 film doğuracak bir senaryoyu bir filmde harcayarak konu sıkıntısı çeken sinema dünyasına da tokat gibi cevap vermiştir.

    yorgos’un bugüne kadar yaptığı filmlerin hiçbirinin birbirine benzemeyişi ve hepsinin en uç konularda dolanışı onun benzersiz bir yetenek olduğunu göstermektedir.

    filmin absürdlüğü ile colin farrell’in ses tonu ve donuk bakışları mükemmel bir uyum sağlamış.

    bu kara komedide de cinsellik yine tepkisiz, yine hissiz, yine hayvani.

    espriler ince işlenmiş.

    özellikle yavaş çekim av sahnesi ve müziği büyüleyici.

    !---- spoiler ----!

    ‘’- hayvan olmadan önce son dileğiniz nedir? yalnız öyle bir dilekte bulunun ki bu hayvan olduğunuzda yapamayacaklarınızdan olsun.
    - stand by me filmini izlemek istiyorum.’’

    !---- spoiler ----!

    diyerek de rob reiner’a selam çakmıştır.
  2. !---- spoiler ----!

    filmin geçtiği zaman bilinmemekte fakat yakın gelecek diyenler çoğunlukta.film, yanlız olmanın yasak olduğu bir ütopik evrende geçiyor. bir eş bulmaya yarayan bir otel var burada, 45 gün içerisinde bir eş bulamazlar ise, otele girerken kendi seçtikleri bir hayvana dönüşüyor insanlar. ki insanların seçtikleri hayvanlar ve seçme nedenleri oldukça kilit noktalar.

    45 gün içinde eş bulmak zorundasın dedik ama ormanda yaşayan yerlileri avlayarak da gün kazanabiliyor, bu sayede daha uzun süre otelde kalabiliyorsun. collin farrel'in hayat verdiği david her insan gibi duyguları olan ve yalnız kalmamak zorunda olan bir insan. david'in otel serüveni pek iyi geçmez, birisinin intiharına sebep olur, tam 45 gün dolacakken kendisine uygun olmayan birini "benim ruh eşim" diye tanıtarak otelden çıkar ki bu evrende çok büyük bir suçtur. seçeceğin kişinin kusurları da özellikleri de seninle aynı olmalı. hatta filmde burnu kanayan bir kız vardı sürekli, sırf o kızla birlikte olmak için burnunu masaya vurup kanatan birisi vardı, o mantık. neyse david'de dönelim biz;

    david'i otelden kurtaran yeni eşi kalpsiz, soğuk nemrut asla ama asla ağlamayan bir insandır. içinde herhangi bir şeye karşı sevgi barındırmayan, kimseyi umursamayan biridir. ilk başlarda david buna alışmaya çalışmaktadır. yoksa döneceği yer belli. bir gün david uyanır ve eşini kanlar içinde görür. işin aslı bu nemrut eşi bunun yıllardır can yoldaşı olan köpeğini öldürmüştür. david haberi ilk aldığında bozuntuya vermez ama tuvalette köpeğinin cesedini görünce ağlamaya başlar. david'in ağladığını gören eşi onun numara yaptığını, aslında hiç benzemediklerini anlar ve david'i zorla otele götürür, otelde kısa bir kovalamacadan sonra david bu suratsız eşini öldürür ve oteldekilerin avladıkları orman'da ki insanların arasına karışır. david bir nevi kendi çıkarları için bir insanın hayatını mahvetmiştir.

    bu orman yerlilerini ilk başta daha yaşanabilir bulur. daha kuralsız gelmiştir burası david'de. ama tek bir katı kuralları vardır. otelin aksine aşık olmak veya herhangi bir ikili ilişki, flört v.b konular kesinlikle yasaktır. e tabi ki hayatın cilvesi bir kere daha kendini gösteriyor ve aşık olması gereken yerde olmayan david, orada aşık oluyor. bir süre sonra bu kız da david'e aşık olur ve ilişkilerini kabile liderinden(lea seydoux) gizli bir şekilde yaşarlar.

    tabi bu çok uzun sürmez. kabilenin en kesin kuralını yıkan çift cezasını çekecektir. bu cezayı çeken david değil onun sevgilisi olur. kabile şefi bir gün david'in sevgilisi ve kabileden birini daha alıp giyinip şehire inerler. david'in sevgilisini göz muayenesi bahanesi ile bir göz doktoruna sokar* kendisin odaya girip gözlerini lazer ile kör eder, dönerken yolun ortasında bırakır. ilk başlarda david'e kör olduğunu çaktırmamaya çalışır daha sonra ise pes edip söyler. david ise bunun üzerine bir kaçma planı yapar. bir gün çaktırmadan kabileden kaçıp bir kafeye otururlar. biraz oturduktan sonra david masadan bir bıçak alıp tuvalete gider. aynaya derin derin bakıp gözlüklerini çıkartır ve bıçağı sol gözüne doğru yaklaştırır.

    film burada bitmektedir. ucu açık, seyirciye bırakılmış bir son. şimdi olası sonları değerlendirelim;

    senaryo 1: david otelde öğrendiği "kendine uygun eş" kuralına uyar ve iki gözünü de kör eder, böylece "bir elmanın ikinci yarısı olur"
    senaryo 2: david hiç bir şey yapmadan geri gelir ve eşine "kendimi kör ettim" der. bunun nedeni eşini daha az rahatsız hissettirmektir.
    senaryo 3: david tuvaletten çıkar, masaya dahi bakmadan restoranın kapısını açıp çeker gider. eşini orada öylece bırakmış, çünkü korkmuşur, bu toplum baskısından yılmış ve yalnızlığı seçmiştir. hatta belki de ona o şekilde katlanayamacağını düşünmüştür. kör bir insanlar bir ömür harcayacak kadar fedakar olmadığını anlamıştır.
    --spoiler--

    tabi filmin sonunu nasıl istersek öyle bitirebiliriz. filmde herkesin "kendine uygun birisini arama yavşaklığını" eleştirmiş. aylak adam'da dediği gibi hatta, aylaklığı eleştirmiş biraz da. yani ilişkiler hakkında ki kalıplaşmış sözlerden bıkan bizlerin yüzünü güldüren, yer yer hüzünlendiren kimi zaman hassiktir dedirten leziz bir film olmuş. ki bana göre bu yılın en iyi filmidir kendileri. aslında günümüz ilişkileri , bu kadar olmasa da bunlara çok benzemekte. filmi izleyenler anlar ne demek istediğimi.

    filmi aslında filmdeki şu replik de özetliyor;

    "bir şey hissetmediğin halde bir şey hissediyor gibi yapmak bir şey hissettiğin halde bir şey hissetmiyor gibi yapmaktan daha zor."
    !---- spoiler ----!
    sonuç olarak tavsiyemdir efendim 9/10

    iyi seyirler.
  3. kadin erkek iliskilerini bu ciddiyette ele alan turden filmlerden haz etmiyorum. konusuna bakmadan izledim malesef.

    haz etmedigim bir konunun bir de gerceklerden kopuk, distopik, kurgusal ve sembolik duzenlemelerle verilmesi beni daha cok yordu. irite oldum.

    görsellik iyi. kamera acilari, resimler şık. okulda derslerine calisan her sinemacinin yapabilecegi turden.

    geciniz.

    not: en cok hosuma giden tespit şu: baskalasmis toplumu ozgurlestirme amaciyla yola cikan gerilla tarzi yapilanmanin paradoksal sekilde sempatizanlarinin ozgurluklerini katiyetle sinirlamasi. bu cumleyi okusaydim ve izlemeseydim yine yeterdi bana.
    halit
  4. distopik filmleri severim. bu film bakış açısı ile bir orijinallik yakalamışken ayrıca kurgusu ile de başka bir orijinallik göstermiş ki bizi defalarca şaşırtıyor.

    spoiler!!!!!


    filmde topluma çift olunmadan legal bir şekilde yaşayamacakları dayatılıyor.belirli bir süre içinde çift olmayı başaramazsan hayvana dönüşüyorsun. burada kaskatı bir fiziksel benzerlik taşımak çift olmak için yeterliyken bunu başaramayan kişilerin ( belki de duygusallık arayan) hayvana benzetilmesindeki ironi çok hoş.

    bu dayatmadan kaçarak insan olarak yaşayabileceğin diğer yapılanma ise sana asla çift olmamayı dayatıyor. çoğunluğun dayatmasına karşı tepkinin de apayrı bir baskı içermesi fikrine bayıldım. başroldeki karakterimiz kendisine tanınan süre içinde çift olamıyor ve kaçtığında bu sefer tek kalamıyor. çift olmasını istemeyen grup liderinin kadını öldürmek yerine tek ortak yanları olan göz bozukluğunu ortadan kaldırması da ayrı bir hoşluktu. buna rağmen hala çabalayan karakterimiz filmin sonunda ne yapacaktı?

    filmlerin sonunun çok önemli olduğunu düşünürüm ve sonlara takılırım. aslında başlangıçlara ve diğer sahnelere de ama en çok sonlara. bu filmde neyin yapıldığının gösterilmesine bence gerek kalmamıştı. zira yönetmen film boyunca bizi distopik evren'de dolaştırdı, kanımızı dondurdu, yeterince yıprattı. artık filmin sonunda kahramanın tek ya da çift olmayı önemsemesini biz artık merak etmiyoruz. çünkü her iki şekilde de kaybediyor. ne yalnız ne de ruhsuz bir şekilde çift olmak bize kazandırmıyor. tabi bu filmden çıkarılacak sonuç bunla sınırlı değil. filmin hem kendisi hem sonu gibi herkes istediğini düşünmek, seçmek ve yaşamakta özgür.

    ayrıca colin farrell ve rachel weisz bu filmde çok uyumlu olmuşlar iyiki de oynamışlar.

    puanım 8.5/10