• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.56)
the martian - ridley scott
mars’taki bir görev sırasında çıkan bir fırtınayla ekipten ayrı kalan ve o noktadan sonra da geride kalanlar tarafından bulunamayınca ölmüş olarak kabul edilen bir astronotu anlatıyor. senaryo da bu astronotun hayatta kalma mücadelesini aktarıyor. söz konusu olan karakter oldukça şahsına münhasır, kendisiyle dalga geçebilme yeteneğine sahip esprili bir adam. yani bir yandan çok dramatik, öte yandan da eğlenebileceğiniz bir adam. sinemalar


  1. andy weir tarafından yazılan the martian adlı kitabının beyaz perdeye uyarlamasıdır. Matt Damon'in de rolü bulunan bilim kurgu aksiyon türünde filmin 2015 sonralarına doğru vizyona girmesi bekleniyor.

    The Martian Official Trailer

    bilim kurgu olması, başarılı bir romandan uyarlanması dışında filmle başka bir bağım daha var:

    birkaç ay önce amerikan bir arkadaşım çeşitli ülkelerden bir grup tanıdığının türkiye'ye geleceğini ve onlara türk usulü bir akşam yemeği düzenlemek istediğini söyledi. bu konuda benden yardım talep etti. elbette ki türk misafirperverliğini ve rakı kültürünü göstermek üzere hemen boğaza nazır bir meyhanede rezervasyon yaptırdım.

    mekanının en güzel yerinde 15-20 kişilik bir masa ayarladım. orta yaş ve üzeri, evli barklı, çoluklu çocuklu tipler geldi. bu konuda biraz hayal kırıklığına uğramadım değil :) her neyse. misyoner edasıyla rakı masası adabı nedir, rakı nasıl içilir gibi konularda ön bilgilendirme yaptıktan sonra meze ve balık seçimlerine yardım ettim. sonra giriştik muhabbete. "ne iş yapıyonuz siz?" derken film çektiklerini öğrendim. the martian'ı çekerken bir süre takılmak için ekipçek türkiye'ye gelmişler.

    ben tabi bunu öğrenince bir süre "amerikan film yıldızlarına rakı içiriyorum lan!" heyecanıyla takıldım ortamda ancak sonradan öğrendim ki prodüksiyon ekibinde görevleri varmış. bunu bilene kadar baya pot kırdım. bazılarına "ee senin rolün ne?", "hangi karakteri sen oynuyon?" gibi sorular sordum :/

    çoğu zaten nemrut tiplerdi pek iletişime açık değillerdi. sabah erkenden şehirden ayrılacakları ve küçük çocukların da uykusu geldiği için tümden kalktılar gecenin sonunda. aralarından sadece en kafa adamı olanı bizimle devam etti. Michael Vasquez

    michael; 48 yaşında ama maksimum 35-40 gösteren, kel, göbekli, eminönü'nde caminin önüne bıraksan sırıtmayacak kadar türk'e benzeyen, gey bir amerikalı. sonradan öğrendik ki, bizim tyler'a yanıkmış :) ondan bahsederken gözlerinden aşk akıyordu. cinsellik, cinsiyet vesaire gibi kavramlarla o kadar barışıktı ki kadın erkek fark etmez tanıdığı tanımadığı herkesle çok rahat iletişim kurabiliyordu. herhangi bir konuda hiç çekinmeden şaka yapabiliyor, kendiyle bile alay edebiliyordu. hayatımda tanıyabileceğim en eğlenceli insan olabilir.

    meyhane sonrasında bir bara gittik. masaya o kadar çok bira ısmarladı ki, gecenin sonunda sırf bana ait bir tane hiç içilmemiş, bir tane de bir kaç yudum alınmış 50lik bira vardı. sabaha karşı 4'te, diğer yakadaki hava alından 6'da kalkacak iç hatlar uçuşuna yetişmek üzere yanımızdan ayrıldı. ki daha otelden valizlerini alması gerekiyordu. bir şekilde yetiştiği haberini aldık ertesi gün. çok afedersiniz de adam dünyanın götüne koymuş...
  2. gravity kadar basit ve berbat değil. ama tabii bir interstellar da değil.

    genel olarak hikaye sağlam. görsellik harikulade. fakat işleyiş son derece yavan.

    gravity'de sanki bir aksiyon filmi izliyor gibi hissettim. hikaye öyle hızlı ve altı boş işliyordu. bu film o kadar hızlı ilerlemese de çok sert geçişler var. dolayısıyla hikayenin yine hızlı ilerlediği hissine kapıldım. bundan film süresi uzatılarak, işin içine biraz daha duygu, psikolojik tahlil katılarak kurtulunabilirdi.

    sonuç olarak film izlenmek için ideal seçim.

    !---- spoiler ----!

    mark'ın film sonunda atmosfersiz ortamda elbisenin elini keserek hermes'e ulaşmaya çalışması benim aklıma takıldı. bildiğim kadarıyla güneş sisteminde atmosfersiz ortamda radyasyon seviyesi inanılmaz ve elbisede oluşabilecek en ufak sorunun hayati tehlikeye yol açması gerek. buna rağmen mark dayı nasıl demir adamcılık oynayabildi, anlamadım. bu konuyu bir bilen varsa mesajıyla beni aydınlatsın allah rızası için.

    aklıma bir de dört yüz bilmem kaç kilogramlık kapsül rüzgar kapağını kolayca kaldırma muhabbeti geldi ama o herhalde yerçekimi farkıyla açıklanabilir. değil mi!?

    ayrıca "i need a map" deyip önünde bilgisayar duruyorken gidip kantinimsi bir yerde duvarda asılı duran fotoğrafımsı tablo şeklindeki nesneye başvurmak da tam hollwood'a yakışır bir iş olmuş. :)
    !---- spoiler ----!
  3. hikayelerden, özellikle fütüristik hikayelerden aldığım en büyük heyecanlardan biri mekanı okumaktır. mekanlar arası ilişkiyi kurabilmek, fiziksel kontörleri çizebilmek, atmosferi canlandırmak.

    marslı'yı okurken, koca gezegenin küçük kısmında geçen aksiyonun haritasını, konumunu, ayak izlerini çıkarabiliyor; mimariyi ve teknolojiyi modelleyebiliyordum. amatör uzay bilimci andy weir, birikimine ve hikayesine inanmış olmalı ki fütursuzca detay vermekten çekinmiyordu. zaten tutarlı ve dikkate değer olmasaydı nasa kendisi, kitabı ve filmiyle bu kadar içli dışlı olmazdı.

    kitabı okumak bir problem çözmek gibiydi. hikayenin beni çeken yanı buydu. yoksa baktığın zaman yalnız kalmış bir hayvanın hayatta kalma mücadelesinden fazlası değil, üstelik mars gibi keşfedilecek pek bir şeyin kalmadığı coğrafyada.

    yüksek bütçeli hollywood gişe filmi olacağı gerçeğinden yola çıkarak metninde bu detayları görmeyi beklemiyordum. göremedim de. ama en azından görsel olarak yedireceklerini ümit etmiştim. kitapla birlikte kafamda canlanan ortamı teyit eder veya kıyaslarım sanıyordum. bu konuda beklentimi düşük tutmuş olmama rağmen hayal kırıklığına uğradım. hikayenin en can alıcı kısmı olan mark'ın sol günleri, yüzey aracının modifikasyonu, yaşam anlarındaki kurulumlar ve mars yolculuğu çok yüzeysel geçilmiş.

    kitaptaki mark watney; zeki, analitik ve konusuna hakim bir bilim adamı olsa da oldukça komikli şakacıklı bir karakterdi. filmdeki mark watney'ın, the last man on earth'teki phil miller karakteri kadar yılışık ve zevzek olmasından endişe ediyordum ancak matt damon bu durumu iyi kotarmış. bununla birlikte yer yer uzay peyzajındaki muhteşem ıssızlığı ve bilimin ardındaki hissiz mekanik mükemmeliyetçiliği iyi yansıttıklarını düşünüyorum.
  4. kitabı henüz bitirdim. tam benim damak tadıma göre bir hikaye. esasen kitabın edebi değeri pek yüksek değil. romandan çok film senaryosu gibi zaten. filmden bilim kurgunun dibine vuran görsel bir şölen bekliyorum. ikinci trailer da yayınlandı. bu beklentiyi doyurur nitelikte.

    içerideki kaynağımdan edindiğim bilgiye göre^:hep bunu söylemek istemişimdir :)^ film planladığı gibi 2015 kasım ayında vizyona girecekmiş. gecikme beklemiyorlarmış. eleştirmenler için bir kopya önceden dağıtılır. michael bir şekilde bu kopyayı gönderebilirse ben Belki biraz daha erken izleyebileceğim :)

    matt damon sette de oldukça eğlenceli ve sarkastik bir tipmiş. bu yönüyle Mark Watney karakteriyle büyük uyum göstermiş, rolün altından başarıyla kalkmaktaymış. zaten kendisinin bilim kurgu türünde epey bir geçmişi var. fakat kendisini şu ana kadar genellikle dünyayı kurtaran adam ciddiyetinde görmüştük. bu sefer oynadığı karakter biraz geyik bir tip.

    nasa çekimlere büyük ilgi gösteriyormuş. atadığı görevliler danışmanlık yapıyorlarmış. set ekibine şu bileklikleri dağıtmış. çekimler bitince ben de bir tanesine sahip olabileceğim. umarım.

    şu (kıllı kol içerir)
  5. uzayı keşif filmlerine bayılan biri olarak iple çektiğim filmdir.
    kitabı gayet hoştu. andy weir'in kendisi yazılımcı olduğundan, kitabı okurken gerçekten bir yazılımcı disiplini gördüm hep. mevzuları detaylandırışı özellikle.
  6. keşke kitabını okumadan izleseymişim dediğim film. kitaptaki doyurucu detaylı anlatım doğal olarak filme tam olarak yansıtılamamış. zaten iki saatten fazla. kitabı okumamış olanların hepsi zaten filmi beğeniyor. ben de beğendim. ama işte öyle tam değil.

    grafiksel anlamda çok hoş. ben mars'taki yalnızlığın neye benzeyebileceğini artık kafamda daha rahat kuruyorum.

    bir de ağır bir eleştirim var: kardeşim koca film yapımcısısınız. hayvan gibi bütçe ayırıp filmi çekiyorsunuz, grafik üzerinde aylar harcıyorsunuz vs vs. ama öyle bir fragman veriyorsunuz ki, her şey ortada. kitabı okumamış olan ve fragmanı izleyen birçok arkadaşım da bundan yakındı. illa bi fragman yapacaksanız azıcık meraklandırın bari. yazık.
  7. kitabını okumadan izledim. kitabında durum neydi bilemem ama filmde ölüme bu kadar yakın, bu kadar yalnız bir insan ancak bu kadar sığ anlatılabilirmiş dedim. sorun matt damon'ın oyunculuğunda değil, senaryodaydı. zira hollywood "saving matt damon" gibi garip bir takıntıya sahip olduğundan oyuncu için bu roller gözü kapalı oynanacak duruma gelmiştir herhalde.

    !---- spoiler ----!

    marstasın yahu, marstasın ve en ufacık bir sorunla ölmen an meselesi... ve senin "i'm not going to die here" demen kaşla göz arasında gerçekleşiveriyor. bu mudur? tamam işe koyulursun da önce bir an yıkıl, biraz ağla, ne bileyim bi an umutsuzluğa düş yahu.

    !---- spoiler ----!
    mesut
  8. interstellar kadar olmasa da güzel bir film. duygusal yönü biraz daha ağır basıyor. bi yerde mars'ta ölürse öylece kalır dediler. o konuda emin olamadım bence hatalı bi söylem çünkü insanın vücudunda zaten bakteriler var, onlar ölene kadar çürür diye düşünüyorum. tabi yine aman amerikalılara zeval gelmesin konsepti beni çok duygulandırdı. neyse ki sonunda herkes kurtuldu da sevindim. bir de çok ilginç baş kahramanın aşk ilişkisi yoktu. bunu takdir.ettim klişenin dışına çıkmış yönetmen. matt damon'ın oyunculuğu cok başarılıydı. ya bi de demeden geçemiyorum bu insanlık delirmiş bence, ne var abi mars'ta ne yani noluyor uzaya gidince. belli ki taş toprak işte ugrasmamak lazım o kadar. gövde gösterisi yapmak için uygun değil. refah düzeyi daha makul bi güç insanlık için. bu uzay bilimlerini daha dünya çıkarına geliştirmek lazim . göktaşı çarpacak, yağmur yağacak vs.
    abi
  9. olumsuz yorumların çoğu marsta mahsur kalmış kişinin bu kadar eğlenceli veya vurdumduymaz tavırları hakkında. ben ise bu yorumlara katılmıyorum eğer film olduğunun aksine kasvetli ve "ne yapacağım ben burada bir başıma kaldım :(" temalı olsaydı izleyici sıkmaktan başka bir işe yaramazdı.

    !---- spoiler ----!

    söylemeden de edemeyeceğim sondaki iron man sahnesi çok kötüydü.

    !---- spoiler ----!