• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (5.50)
this is where i leave you - shawn levy
babalarının ölümünün ardından bir haftalığına yeniden aynı çatı altında toplanan bir aile konu ediliyor.


  1. Jason Bateman, Jane Fonda, Tina Fey, Adam Driver, Kathryn Hahn gibi isimlerin rol aldığı 2014 yapımı Shawn Levy filmi, komik olmayan aile komedisi, bir eve dönüş filmi.

    filmi izlerken sanki daha önceden izlediğim 5-6 filmin bir araya getirilip karıştırılıp yeni bir film olarak sunulmuş olduğu hissini yaşadım. tamam bir eve dönüş filmi olarak orijinallikte çığır açmasını beklemiyor insan ama gene de bu denli sıradan ve sıkıcı olacağını da kestirememiştim. önüne çıkan her şeyle sevişebilecek aşırı patavatsız küçük kardeş, kafası karışık mazlum ortanca, bir parça yahudilik, bir araya geldikleri anda bir kuytu bulup tüttürmeye yer arayan kardeşler, tüttürüp sapıtmalar -hayır yeşilaycı değilim.-, kasabaya dönüp lise aşkınla sevişmeceler, komik olmayan seks esprileri, üstüne bir de adam driver'ın can sıkıcı oyunculuğu..adam driver'ı ne zaman görsem sanki aynı sinir bozucu karakteri oynuyormuş hissine kapılıyorum, temennim bu döngüyü the force awakens ile kırabilmesi yönünde.

    "şunun" hatrına izlenir diyeceğim de o şeyi bulamıyorum bir türlü, boş zamanlarınız derya deniz ise buyrun trailer'ı.
  2. bir "eve dönüş" filmi olmanın ağırlığını taşıyamayarak yarı yolda bırakmış, yolun kalan yarısında da yalpalamaya başlamasının verdiği telaşla tüm karakterleri tırabzanlara tutunarak tek sıra halinde ilerlemeye itmiş, bu yönelimiyle de amacından saparak tatminsiz bırakmış bir yapım.

    eve dönüş filmlerinin çok fazla kritik noktası vardır; hele ki bu filmdeki gibi kalabalık bir aile portresi çizilmişse. zaman ilerledikçe her biri kendi kişisel hayatlarının karmaşasına dalan, evvelki aile zemininden çeşitli derecelerde kopmalar yaşayan karakterleri bir araya gelmeye iten bir durum vardır. bir süreliğine tüm bu karakterlerin tek ortak noktaları bu durumla olan ilgileridir sadece; çünkü her biri, birbirlerini bildikleri formdan uzaklaşmış ve değişmiştir. sonra yabancılaşmadan doğan agresiflik- uyumsuzluk, çeşitli tartışma ve kavgalara yol açar. karakterler hem kendilerinin, hem de diğer aile bireylerinin zaaflarıyla yüzleşir, edebilirlerse bunları kabullenir, sonra da o çözülmeyi ve durulmayı deneyimlerler. hemen hemen işleyiş böyledir bu tarz filmlerde. ve bu film, hakikaten bu çizgide başarılı bir şekilde ilerleyecekmiş izlenimi veriyor ilk dakikalarında. babalarının ölümüyle doğdukları eve dönen dört farklı karakter var elde. birbirlerinden çok farklılar, farklılaşmışlar. her birinin farklı bir huzursuzluğu, tatminsizliği, pişmanlığı var. bir yıl boyunca farkında olmaksızın eşinin sadakatsizliğine maruz kalıyor ve bunu pat diye öğreniyor biri; karmaşa sevmeyen ama kendini karmaşanın göbeğinde bulan bir adam. öteki sevdiği adamı geride bırakarak, zaten işiyle evli olan bir adamla evlenmiş, yalnız, yorgun ve bastırılmış. biri çocuksu şımarıklığı ve sorumsuzluğu üstünden atmayı hala becerememiş, kaybedeceği bir itibara hiç sahip olmamış, duygusal ilişkilerinde güvensizlikten başka bir şey veremeyen, kariyerinde dikiş tutturamayan, ailenin haylaz çocuğu. öteki hayata dair her konuda alabildiğine hırslı, hataya ve kusura izni yok, gebe kalamayan eşini sürekli bir baskıya sokuyorken sorunun kendisinde olabileceğini düşünüp test yaptırmaktan bile kaçınıyor, kendisinden gelebilecek bir yanlışa bu kadar tahammülü yok.

    babalarının ölüm haberiyle, kendi ailelerini de yanlarına alarak aynı çatıda toplanıyorlar yıllar sonra. hakikaten mükemmel bir zemin var kaliteli kaoslar, duygusal çekişmeler, acı verici ama ertesinde rahatlatıcı yüzleşmeler için. karakterlerin yoksunlukları ve çuvallamışlıkları bile mükemmel. ve film, mükemmel olabilecek tüm bu unsurları işleyip kullanmak yerine katletmiş. kelimenin tam anlamıyla bir katliam. ucuz, saçma, yer yer sıkıcı. komedi denilse değil, dram denilse değil, kara mizah olsun en azından dedirtiyor, o da değil. kara mizah üst düzey zeka ve kıvraklık gerektirir; onun altından kalkmasının hiç imkanı yok. replikler çok zorlama. karakterler kendi kimlikleriyle çelişecek eylem ve söylemlerde bulunuyorlar; ve doğru yolu bulmuş olarak tasvir ediliyorlar. mesela judd'u ele alalım. eşi ve patronunu kendi yataklarında basan bir adam. ve öğrendiği üzere bu bir yıldır devam eden bir durum. içine kapanıyor, acı çekiyor, çünkü kendi ahlaksal perspektifi için tamamıyla hatalı ve affedilebilir bir yanı olmayan bir tutum sadakatsizlik. ve bu adam, evlilik hala sürerken ve nasıl bir yol izleneceği bile kararlaştırılmamışken, filmin içinde tamamen yapıştırma duran bir karakter olan lise aşkıyla duygusal ve fiziksel bir ilişkiye giriyor. üstelik hiçbir tereddüt, duraksama, vicdan azabı yahut pişmanlık belirtisi göstermeden. ve birden her şey yoluna giriyor güya. yahut wendy. judd'un aldatıldığını öğrenmesi, adamın eşine hakaretler düzmeye başlamasına neden olabiliyorken, kendi eşini aldatmaktan imtina etmiyor, bunu da judd'un eşine ithafen "ben o değilim" diyerek kendi içinde aklamaya çalışıyor, işin garibi aklıyor da, ve sorunlar birden halloluyor. çelişkiler üzerine kurulu, sözde çözümler getiriyor film sürekli.

    gözüme en çok batan kısımlardan biri, babanın ölümü üzerinde neredeyse hiç durulmamış olması, ve bu ölümün arka planda çalan bir asansör müziği gibi işlenmesiydi. çünkü kimsenin buna dair acı çekecek, ağlayacak, öfke nöbetlerine girecek zamanı yok. herkes içecek bir şeylerin, yatacak birilerinin, esprisi yapılacak durumların peşinden koşuyor. elbette ölümün etkileri yer yer yokluyor ama; bu trajedi hikayeye asla kan pompalayamıyor, karakterleri sarsamıyor. dolayısıyla dram olmaktan uzaklaşıyor film. espriler çok bayat, komik olmayan durumlar komikmiş gibi lanse ediliyor, komedi de olamıyor, saçma oluyor en fazla. ortaya karışık bir şeyler yapılmak istenmiş ama altından kalkılamamış. ama film bunu bile sorun etmiyor, ki sorunu zaten bu.

    karakterlerin yaşadıkları ve kişilikleri çok etkileyici çizilmiş oysa; çok üst düzey senaryolar çıkarılabilirdi bu karakterlerle. hakkını tamamen veremeyenler şöyle dursun; böyle bir cevhere sahip olup da onu heba eden yapımlar beni öfkelendiriyor bir miktar. this is where i leave you da bundan nasiplendi maalesef.

    izlenilir mi, evet izlenilir. ama vadettiği hiçbir şeyi, biraz bile veremiyor. tatminsizliğe hazır olan ve bunu sorun etmeyen izleyicileri memnun edebilir ancak. ama öbür türlü tam bir hayal kırıklığı. yine de sevilebilir parçaları var yer yer. lakin hayal kırıklığı kadar baskın değiller.