1. bence kentlerin belli başlı kültür sanat merkezlerinin olmasında, opera, tiyatro ya da sinema denildiğinde belli semtlerinin / meydanlarının akla gelmesinde, bunu istemekte, beklemekte bir sorun yok, hatta doğru olan bence bu. ancak;

    türkiye cumhuriyeti'nin ilk dönemlerinde benimsenen kent anlayışı kenti tarihsel simgeleri ile birlikte ele alarak hem bir sürekliliği sahipleniyor hem de yıkılan imparatorlukta uzun yıllar kimliksizleşmiş insanlardan bir birlik, bir halk yaratmak için toplanma, birleşme alanları yaratmanın gereğini görerek kent meydanlarını kurmaya önem veriyordu. sıhhiye meydanındaki heykeli kaldırırsanız meydanın kimliği nasıl silikleşecekse, o meydanda yıllar boyu toplanmış emekçi kitlelere meydanı kapatmak da aynı sonuca götürür. bu durum bahsedilen yazıda geçen taksim meydanı için de aynı şekilde geçerli.

    yıllar içerisinde yozlaşan tüm değerler gibi kent algısı da yöneten erkin bakış açısına uygun olarak değişiyor, yaşam alanlarımız değiştiriliyor. fıskiyeden girip camiden, betondan çıkmayayım, tekrara lüzum yok...durumun özeti şehir planı olarak bilinen terimin bugün yerini imar planına bırakmasıdır. o yüzden 15 milyonu aşmış bir şehrin beton kusmasında, meydanlarına çıkılamayacak hale gelmesinde şaşılacak bir durum yok. meselenin üç beş ağaç olmadığı aşikar.

    yukarıdaki yazıda da bahsi geçen bir avm var istanbul'da; pek meşhurdur, istanbul'da yaşamayanlar bile magazinden bilir: kanyon. bu kanyon'un bulunduğu yer üç ilçenin sınırıdır istanbul'da, hemen arka sokağından biraz aşağı inersen cübbelileri, ön kapısından çıkıp yolu geçersen cem yılmazları, biraz daha aşağı inersen denizi göreceksin, şaşırma! yasak olduğundan falan değildir ama arka sokaklarda yaşayanlar avm'nin içini, içindekiler de arkayı görmez, merak da etmez. ertuğrul özkök bu avm'nin en üst katında arada bir snack alır, şarabını yudumlar...vakti zamanında yazdığı bir köşe yazısı vardır, onu orada gördüğümde hep aklıma gelir, "sırça köşklerimizin hemen karşı caddesinde gecekonduda yaşayanlar bir gün bu camların kırılmaz olmadığını fark edip bir taş atarsa ne olur halimiz" minvalinde bir soru sorar o yazısında...kendisinin de aklına geliyor mudur hala, bilmem. şimdilik akıl eden yok gibi...

    böyle istanbul'a böyle tiyatro.
    mesut