1. bugün amedspor'un 4 yöneticisinin ankaragücü maçında, türkiye cumhuriyeti'nin başkentinde protokolde dayak yemesi ile ilgisi olmayan ve
    rakip futbolcuları kovalamamış,
    maçın başlamasına engel olmamış,
    polis arabası yakmamış,
    olmasına karşı, bu akşam belli kesimlerin linç etmeye çalıştıkları taraftarlardır.
  2. halen 2010-2011 sezonunun sonuçlarını üzerinden atamamıştır ne yazıkki.

    evet ülkede hiç birşey doğru gitmiyor bu futbola da sıçradı ve gitgide büyüyen bir hal almaya devam ediyor. malum sezondan sonra 4 büyük denilen klüp arasındaki maçlarda rakip takım seyircisi alınmıyor.(iyi mi kötü onun tartışmasını başka yerde yaparız)

    gelelim trabzonspor taraftarına;

    malum sezon ertesi olan trabzonspor-fenerbahçe maçındaki olaylarda kendilerine çok kızamadım bir yerde haksızlıklarına tepki göstermek istiyorlar deyip sustum. ama üzerinden 5 sene geçmiş ve halen aynı tepkiler gitigde artan bir şekilde devam ediyor. evet haksızlığa uğradınız bunu kesinlikle kabul ediyorum, ama bunun sorumlularını hep yanlış yerde arıyorlar kesinlikle. ülkede şikeyi aklamaya çalışanlarca yönetilen bir 'üst yönetim' varken suçluyu saha içinde özellikle hakemlerde aramak tamamıyla saçmalık.

    kaç maçtır klüp fenerbahçeyi yenemiyor ve seyirci takımının yanında olacağına takımını daha strese sokuyor ve kendileri de bu çıkmazın içerisinde kaybolup gidiyor.

    ne yazıkki yanlış yapıyorlar ve en kötüsü de geleceklerini ön göremiyorlar bahsettiğimiz ülke insan profilini temsil ediyorlar. siyasi görüşleri de ne yazıkki trabzonspor'dan önce geliyor artık benim gördüğüm.

    kesinlikle okkalı bir cezayı hakediyorlar belki de en ağırını ama bu sadece trabzonspor için geçerli olmamalı, ülkede sanırım futbol yasaklansa belki de bazı şeyler kafamıza dank eder.(pek ümitli olmasam da)

    kendi takımını baltalamaları da ayrı bir dert. hiç bir futbolcu bu kadar baskıyı kaldıramıyor sanırım buradaki atmosferden dolayı.

    edit:taffarelspor

    edit2: bir de aklıma gelmişken bir (bkz: passolig) olayı vardı noldu sahi?
  3. bence kendileri trabzonspora verilmiş en büyük cezadır.
  4. trabzonspor'u trabzon'dan ayrı düşünerek yapılan tüm tahliller hatalıdır. zira trabzonspor, trabzon'dur.

    hrant dink'in katili ogün samast olayını ele alalım. ülkenin bir aydınını göz göre göre katleden samast'ın o günlerde giydiği "beyaz bere" trabzonsporlular tarafından pek bir benimsenmiştir. öyle ki olaylar daha sıcakken binlerce kişiden oluşan tribünün hemen hepsi beyaz bere takıyorlardı.bu da yetmezmiş gibi şehrin güya önde gelen isimleri de üstü kapalı bir şekilde bu caniye sahip çıkmışlardır. sahip çıkarlarken de gevrek gevrek "milli hassasiyetlerimiz çok yüksek", "trabzon halkı haksızlığa gelemez", "karadeniz insanı çok ateşlidir" gibi mikro faşistlik kokan sloganlara sarılmışlardır.

    gelelim bir diğer olaya. katolik rahibi andrea santoro'nun trabzon'da silahlı saldırı sonucu öldürülmesinin üzerinden tam 10 yıl geçmiş. üstelik o olayın da faili henüz reşit olmamış, "milli hassasiyetleri yüksek" biriydi.üstelik ilk sorgusunda rahibin kendisine sarkıntılık ettiğini belirtmiş, istediği reaksiyonu alamayınca rahibin "katolik propagandası" yaptığını belirtmiş, bu da yetmemiş yine ne yapıp edip olayı "türkiye cumhuriyeti üzerine oynan oyunlara" bağlamıştır. bu olayda da başta mülki idare amirleri ve şehrin önde gelen isimleri tarafından bu olay "münferit" olarak açıklanmış ve olayın arkasında "dış güç provakasyonu" olabileceği iddia edilmişti. şehrin genelinde ise cinayetin motivasyonu "milli ve dini değerlere hassasiyet" olarak benimsenmiştir.

    gelelim 2015 yılına. fenerbahçe futbol takımı rizespor ile yapılan maç dönüşünde trabzon il sınırlarına girdiğinde otobüsü kurşunlanmış, toplu katliamın eşiğinden dönmüştür. öyle ki otobüsün şöförüne kurşun gelmiş, otobüsün şarampole yuvarlanması hedeflenmişti. ancak şansla açıklanabilecek şekilde otobüs devrilmemiş, sporcular ve teknik heyet hayatta kalabilmişlerdir. bu olayın hemen ardından trabzon valisi otobüsün camına atılanın kurşun değil "taş" olduğunu açıklaması, başta şehrin milletvekilleri ve mülki idarecileri olmak üzere tüm trabzonlu ilgililerin olayı "münferitleştirmesi" üzerine konu yaygaraya getirilmiştir. üstelik o günden hemen sonraki gün "milli hassasiyetleri yüksek" bir genç olayın faili olarak göz altına alınmıştır. karakolun hemen önüne gelen bu gencin annesi trabzon başkanını bu olayın planlayıcısı olarak suçlaması ve hemen ardından oğlunun bu işe bizzat trabzon başkanı tarafından bulaştırılmasını açıklaması ise yine her zamanki gibi yaygaraya getirilmiştir.olayın üzerinden geçen 1 yılı aşkın zamandır davayla ilgili tek bir gelişme yaşanmamıştır.

    gelelim bir kaç ay önceki salih dursun vakasına. trabzonspor'un galatasaray ile yaptığı maçta hakeme fiili müdahalede bulunarak, elinden kartı alarak kendisine gösteren salih dursun vakasından bahsediyorum. ortada fiili bir müdahale söz konusu iken bu "milli hassasiyetleri yüksek" gencimiz rasyonel akıl tarafından anlaşılması mümkün olmayacak şekilde trabzon'da kahraman ilan edilmiştir. öyle ki, kendisinin ismi bir sokağa dahi verilmiştir. o dönem trabzon milletvekilleri ise üstlerinde trabzonspor formasıyla tbmm'de sanki başka sorumlulukları yokmuş gibi salih dursun'a destek olup, saldırıya uğrayan hakeme faturayı kesmeye kalkmışlardır.

    şüphesiz buna benzer daha çok olay trabzon'da vuku bulmuştur. ancak bu 4 olayı analiz ettiğimizde, olaylar her ne kadar birbirinden bağımsızmış gibi gözükse de faillerin hep "milli hassasiyetleri yüksek gençler" olduğunu, şehrin en akil olması gereken kişilerden tutun da sıradan halka kadar istisnalar haricindeki büyük kalabalığın bu olayları geçiştirdiğini hatta sahip çıktığını, üstelik ankara’nın da “aman oylarımıza bişey olmasın” diyerek olayları sineye çektiğini hatta “dış güçlerin provakasyonuna” bağladığını görebiliriz. bu 4 olayın yaşanmasının sebebine, öncesine, sonrasına bakıldığında, olayların birbirinin kopyası olduğunu anlamak için keskin bir zekaya ihtiyaç bulunmamaktadır.

    peki bu olaylara neden trabzonlular imza atıyor ve bu olaylar daha devam edecek mi? öncelikle bu olayların artarak devam etmemesi için hiç bir neden olmadığından, daha büyük rezaletlerin yaşanması sadece an meselesi olduğunu söyleyebiliriz. ilk sorunun cevabına gelirsek de, cevaplamak için yeşilçamdan çok kıymetli bir filmi kullanarak gerekiyor. “aile şerefi” filminden bahsediyorum. maddi gücünün sınırı olmayan fabrikatör bir baba ve onun bir tanecik oğlu oktay.. oktay’dan başka çocuğu olmayan ve onun yaptığı her türlü haylazlıkları,suçları parasıyla, gücüyle kapatmayı kendisine görev edinmiş baba, ürettiği buzdolabının markasına bile oğlunun adını vermiştir. hatta cemiyetlerde bol bol tekrarladığı “bütün dünya ölsün yeter ki oktayıma bi şey olmasın” repliği kulaklarımızdan silinmez. hafızalarımızı tazelemek gerekirse beklenildiği gibi bu oktay’ın arsızlıkları her geçen gün katlanarak artmış, toplum için adeta bir tehdit halini almıştır. nihayetinde nişanlısı olmasına ragmen sırf bir kızdan hoşlandı diye, o kızın ve kızın kardeşinin hayatını mahvedecek eylemlerde bulunmuş, yine de babasının bu olaya yaklaşımı “bu çocuk genç yahu, olur böyle şeyler” şeklindedir.

    işte bu gencimiz oktay aslında trabzondur, trabzonspordur, ona babalık yapan şahsiyet ise bizatihi devletin kendisidir. filmin sonunu hatırlamayan varsa hatırlatayım, toplum için adeta canlı bir bomba haline bürünen oktay, zarar verdiği masumlardan biri olan o kızın ailesi tarafından öldürülmüştür.

    filmi izlerken belki en çok küfür yiyen karakter oktaydı ancak herkes içten içe bilirdi ki, o küfürleri oktay’dan daha çok yemeyi hakeden karakter babasıydı, oğlunu sevmeyi beceremeyen fabrikatör saim bey..
  5. trabzonu ve halkını oldum olası sevmezdim daha da uyuz oldum. adamlar senin takımını eze eze yensin 4 tane gol atsın sen git oyundaki en vasıfsız insanlardan olan çizgi hakemine arkadan dal. altı üstü oyun bi insana zarar vermek neden ne bu hırs öfke. lazlardaki fevrilik zaten sıkıntılı bir durum. ihtimal vermesemde takıma ve holiganlara caydırıcı bir ceza verilmesi ve insanların bir daha bu tür şeylere kalkışmaması dileğiyle..
    not: cha cha
    wtf
  6. halen tek bir polis arabası yakmamıştır. ama yine de memleketin teröristidir.
    adalet arayışı alay konusu olmuş, yapılan her haksızlığa karşı sessiz sakin kalması beklenmiş takımın taraftarıdır.

    yaptıkları eylemler son derece yanlış dahi olsa haksızlığa karşı sessiz kalmayacağını, bir şekilde tepki göstereceğini yine göstermiştir.

    trabzonspor taraftarı, trabzon insanı her ne kadar terörist ilan edilmeye kalksa da bu çaba, ülkenin gerçek teröristlerinin kendilerini cici gösterme çabasından ibarettir.

    ancak uğradıkları haksızlıkların, hırsızlıkların müsebbiplerini sandıkta ihya etmişlerdir. buradan da trabzon halkının trabzonspor 'dan daha bağlı oldukları, trabzonspor' u ikinci plana atan başka şeyler de olduğu sonucu ortaya çıkıyor.

    işte bu ikinci plana atılma durumu trabzonspor'un hakkının teslim edilmesini geciktirdi, daha da geciktirecek. ama onlara da rağmen adalet tecelli edecek.
  7. sevdiğimden değil de bir grubu için çok üzüldüğüm taraftarlardır. bunların çok büyük bir kısmı beyinsiz ve maganda olabilir fakat içlerinde vira, joganita gibi bir şeyler yapmaya çalışan kısmen trabzon şehrinde çok ufak bir yapılanma da mevcut. hani içinden arada çürük çıkar diye bir terim vardır ya, bu adamlarda da olan çürüklerin içerisinden çıkan nadir adamlara oluyor. mesela mevcut başkanlarının maç sonu açıklamasını izleyin, adama üzüldüm. hacıosmanoğlu gibi bir adamdan sonra böyle bir başkana sahip ol ama taraftarının kafası bu kadar çalışsın.
    1940
  8. türkiye'nin rakkası olan trabzon taraftarı olayıdır. hepsi ak gelenekçi, cahil kesim. acilen trabzon kümeye düşürülmesi gerekiyor.
  9. taraftarın olduğu her yerde çomarlığın da olduğunu kanıtlayan taraftar topluluğu. (bkz: anadolu çomarı)
    pavk
  10. Trabzon ve Trabzonspor taraftarı hakkında 13 Mart 2014 tarihli müthiş bir yazıdır.

    ***
    İbretlik cezanın tam vaktidir (!)
    Trabzon şehrinin yaratmış olduğu futbol terörüne artık bir son verilmelidir. Zira bu küçük ve şımarık şehrin yaptıklarına bundan önce gösterilen sınırsız hoşgörünün artık yerini cezaya bırakması gerekmektedir. Türk sporunun ve felsefesinin ve de endüstrisinin medarı iftiharı olan İstanbul kulüplerinin taraftar birlikleri tarafından Trabzonspor şekilli ve tamamı İstanbul Türkçesiyle yazılmış olan bir bildiriyle kınanmalıdır. Bu ağır ve şiddetli ceza dışında Trabzonspor Kulübü’ne başka cezalar da vermek şart ve elzemdir.

    Lanetlenmelidir mesela Trabzonspor Kulübü. Trabzonlular ve Trabzonsporlular terörist olarak fişlenmelidirler. Trabzon şehri, misket oyunu dahil her türlü ulusal ve uluslar arası müsabakalardan men edilmelidir. Hem de süresiz. Papaz büyüsüyle kısmeti kapatılmalıdır Trabzon şehrinin. Trabzonspor yöneticileri 6222 sayılı yasadan dolayı ömür boyu hapis cezası almalıdırlar. Mevcut düzenlemede böyle bir yaptırım yoksa da vatan ve millet aşkıyla gecesini gündüzünü bir eden meclisten bu yeni düzenlemenin geçirilmesi için vekillerimizin hızlı bir mesai yapmaları şarttır. Trabzonlu ve Trabzonsporlu olduğu bilinen kişilerden "medya vergisi" adı altında ekstra vergi toplanmalı, ortaya çıkan bu kaynak özellikle Hürriyet ve Fanatik gazetelerine ve NTV Grubuna aktarılmalıdır.Tarihte eşi benzeri görülmemiş bir barbarlığın müsebbibi olarak Trabzon şehri ve Trabzonspor Türkiye’nin alışık olmadığı bu saha olayları için en sert şekilde cezasını almalıdır.Yazı resminde de anlaşıldığı üzere Trabzonsporluların bu holiganist, faşist, çağdışı görüntüsü ülkenin medeniyet dolu insanlarında büyük bir korku yaratmıştır. Böyle devam ederse de yaratmaya devam edecektir.

    Zira Türkiye’de şu ana kadar hiçbir yerde – Trabzon hariç- saha dışı olayı olmamışken her seferinde Trabzon şehrinin bu güzelliğe gölge düşürmesi katlanılamaz boyutlara gelmiştir. Trabzon harici hiçbir yerde hiçbir sporseverin burnu bile kanamamışken, gözlerde korku yaratan Trabzon şehrinin vahşi davranışları tüm dünyayı hayret içerisinde bırakmıştır.

    Karşılıklı hoşgörü ve anlayış içerisinde tüm dünyanın hayranlıkla izlediği İstanbul derbileri sayesinde Türk futbolu bu noktalara gelmişken, Trabzon gibi küçük ve hamsi kokan bir şehrin bu güzelliğin önüne set çekmesi kabul edilemez bir durumdur.

    Barbar Trabzonsporlular, stadyumları telle örülmediği ve o tellere elektrik bağlanmadığı için devletlu yöneticilerimize teşekkür edecekken, yaptıkları bu son davranışlarla artık iyice azıtmış olduklarını göstermişlerdir.

    Genetik olarak ırkçı, faşist ve şiddet yanlısı olarak doğan ve bu doğumun talihsizliği nedeniyle yaşayan Trabzonlulardan şayet futbol oynayanları varsa lisansları iptal edilmelidir. Basketbol oynayanları varsa onların lisansları da iptal edilmelidir. Ve bilumum tüm spor dallarından…

    Küçük bir şehrin, büyük bir futbol ve spor ülkesine verdiği bunca zararın artık cezasız kalmaması gerekmektedir. Ne hakları vardır buna? Adaletin şefkati üzerinde yükselen bir futbolu bu kadar baltalamaya kimsenin hakkı yoktur. Ve Trabzonsporluların yaptıkları artık bardağı taşırmıştır…

    Tüm ülkenin büyük bir hayranlıkla takip ettiği, hem spora hem de ülkeye hizmetlerinden dolayı gururlandığı ama büyük bir aksilik sonucu maça teşrif edemeyen Sayın Aziz Yıldırım’ın aziz yönetim kurulu ordayken bu yapılanlar ayıp değil midir? Futbolun içinden gelen, Türk futbolunun çıtasını her gün yükselten, tüm dünyanın gıpta ile izlediği Federasyon Başkanımız Yıldırım Demirören orada iken bu yapılanlar terbiyesizliğin dik alası değil midir? Türk futbolunun gelişmesi için gönül ve hormon kaynaklı tedaviler geliştirerek, paylaşımı arttıran projelerin mimari olan Bülent Uygun beyefendinin Elazığspor’da görevine başladığı ilk haftada bunların yaşanması büyük bir izansızlık örneği değil midir?

    Sunduğu parlaklıkla diğer küçük futbol ülkelerinin cazibe merkezi haline gelen tüm dünyanın kesintisiz bir hayranlıkla takip ettiği Türk futboluna, Trabzonsporlular ne hadle çomak sokmaya çalışıyorlar.

    Bu cezalar verildikten sonra artık en iyi olmak için yapılacak birkaç küçük adım kalmıştır. Yaradanına kurban olduğum Aziz Yıldırım Gençlik ve Spor Bakanı, Şekip Mosturoğlu Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı olarak atanmalıdır. Fenerbahçe Cumhuriyeti'nin yeni koruyucusu olarak Mehmet Ali Aydınlar ismi duyurulmalıdır. Büyük birikimini dünya ile paylaşmak için Yıldırım Demirören İngiltere’ye mali danışman olarak gönderilmelidir.

    Ancak bu cesur eylemler bunlarla da bitmemelidir. Bülent Uygun Milli Takımlar teknik direktörü olmalı. Korcan Çelikay Ömür Boyu Başarı Ödülü'yle taltif edilmelidir. İbrahim Akın ise Diyanet İşleri Başkanı olarak atanmalıdır.

    Trabzonspor’un bu ülke futboluna verdiği zararları durdurmak için herkesin taşın altına elini sokmasının vakti gelmiştir (!) Gerekirse 5 yıl "Premier Lig" yayınları ülkede yasaklanır, izlemeyiz gider. Ne kaybederiz ki, değil mi?

    “Kimi vahşi, kimi yahşi, kimi satılık kalem

    Ünvanınız hırsızdır, arsızdır ama diyelim bari badem

    Ver sokayım cezanıza, büyükler böyle uygun gördü madem”

    Tüm bu ironiden bağımsız olarak Trabzonspor taraftarının 10 Mart 2014 tarihinde Hüseyin Avni Aker Stadyumu’nda ortaya çıkardığı görüntüler nedeniyle Trabzonspor Kulübü, kurallarda ne yazıyorsa, cezasını almalıdır. Çünkü sahaya ne olursa olsun zararlı ( meşale, su, çakı) madde atmak, disiplin cezası gerektirir. Açık ve net!



    Not : Bu yazı 4 Nisan 2012 tarihinde kaleme alınan yazının güncellemesidir
    joganita.net