• izledim
    • izliyorum
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (9.01)
true detective
2012′de, louisiana eyalet polisi dedektifleri rust cohle ve martin hart, 1995 yılında çalıştıkları bir cinayet vakası ile yeniden karşılaşır. farklı sorgulamalar ile günümüzde dosya yeniden açılırken, iki eski dedektif, sorgulamalarının, iyileşmeyen yaraların yeniden açılmasının ve 1995 yılında tuhaf bir ritüele dayanan cinayetin çözümüne dair soruların hikayesini anlatır. zaman akışı, her ikisi de arkada bıraktıklarına inandığı bir dünyaya geri çekilirken örülür ve birbirine yaklaşır. birbirleri ve katilleri hakkında bir şeyler öğrendikçe, karanlığın adaletin her iki yanında yaşadığı açığa çıkar.


  1. en iyi jeneriklerinden birine ve bir bölümünde^:dördüncü olmalı^ 6 dakikalık nefes kesici bir plan sekansa sahip, Matthew McConaughey'in oyunculuğuyla bir kez daha kendisine hayran bıraktığı dizi.

    İkinci sezonun açılışının 2015 sonbaharı'nda yapılması beklenmektedir. ikinci sezon üçü polis memuru biri de kariyerli bir suçlu olan dört ana karakter üzerinde yoğunlaşacak. bu karakterleri oyuncu kadrosuna yeni katılacak Colin Farrell, Vince Vaughn, Rachel McAdams, Taylor Kitsch ve Kelly Reilly canlandıracak. Matthew abisiz bir true detective nasıl olacak bilemiyorum, içimde bir burukluk da yok değil. ^::(^

    membaından ilgili haber

    !---- spoiler ----!

    Dizinin en can alıcı sahnelerinden sadece bir tanesi, birinci sezonun sonunda geçen şu diyalogdur:

    ...

    Marty: Bir keresinde yemekteyken dememiş miydin eskiden yıldızlara bakıp hikâyeler uydurduğunu?

    Rust: Evet, o... O... Alaska'daykendi. Gece yıldızlarının altında.

    M: Öylece yatıp, yukarıya bakardın... Yıldızlara.

    R: Evet de hatırlarsan 17'ime kadar televizyon izlemedim. Yani etrafı keşfetmekten başka
    yapacak pek de bir sikim yoktu.

    M: O zaman yıldızlara bak ve hikayeler uydur... Uydur bir tane.

    R: Sana şunu diyeyim, Marty. Ne zamandır her gece yukarıdaki odanın camından dışarı bakıyor ve düşünüyorum.
    R: Sadece bir hikaye var.
    R: En eskisi.

    M: Nedir o?

    R: Işık, karanlığa karşı.

    M: Alaska'da değiliz biliyorum ama benim gördüğüm kadarıyla karanlığın sınırları çok daha fazla.

    R: Evet, Haklısın bu konuda.

    ...

    R: Yanlış bakıyorsun, bu gökyüzü olayına.

    M: Niyeymiş o?

    R: Başlarda sadece karanlık vardı.
    R: Bana sorarsan ışık kazanıyor.

    müzik ve SON...

    !---- spoiler ----!
  2. açılın ! çok pis true dedective fanboy'u geldi .

    öncelikle dizi tarihinde ki en sağlam dizilerden birisidir. six feet under , oz , the wire ile kafa kafaya gider. 2001 yılından itibaren 11.2 milyon izleyici ile HBO'nun en çok izlenen dizisi olmuştur ki bu rakama bizler gibi torrentten indirip izleyen guruh dahiil değildir. benim için uzun bir entry olucak , benim gibi üşengeç bir adama bile bu kadar uzun entry yazdırabilecek yegane güzelliklerden birisidir.

    !---- spoiler ----!

    dizinin yaratıcısı ve senaristi Nic Pizzolatto senaryosunu şekillendirirken emil cioran ve Thomas Ligotti den etkilenmiştir. Dizinin genel çehresi bir felsefe içerisin de dönerken , özellikle felsefi düşünce içeren diyalogları emil ciarona'dan esinlenmiştir. kült tarikatı ve pagan ainleride thomas ligotti nin izlerine sahiptir. senaryo sizi ters köşe yapmaz , size büyük sürprizler sunmaz. dedektiflerimiz üstün zekaya veya üstün teknolojiye sahip csi ajanları değildir. sıradan hayatları olan sıradan insanlardır. bu yüzden dram'ı çok kuvvetlidir , diyalogları çok gerçekçidir. nasıl ki nuri bilge ceylan'ın kış uykusu filminde diyalogları rahatsız edici ölçütte gerçekçiydiyse , true dedective'de de aynı durum söz konusu. dedektif rust ve marty'nin araba içerisinde ki yol alırken yaptıkları konuşmalar , girdikleri tartışmalar , hayata farklı gözlerden bakan iki insanın girebileceği en güzel konuşmalardandır. senaryonun kabası , cinayet soruşturmasını çözmeye çalışan iki dedektifin hikayesiymiş gibi görünse de sahip olduğu karakterler , detaylar , diyaloglar ile çok farklı bir rotaya yelken açar. iki kahramanımız ile bir yandan cinayeti çözmeye uğraşırken bir yandan rust ile nihilizm'e dalarsınız , onun haklı olduğunu düşünüp insanlığın sonunun gelmesinin herkes için hayırlı olacağını düşünürken bir yandan marty'nin çocuklarını görürsünüz , hayat yaşanmalıdır dersiniz ki bu sadece en basite indirgenmiş hali , genel olarak rust'un sözlerinin analizini yapıp bununla birlikte dizinin kurgusu dahilinde felsefi olarak bakmaya çalışırsak sayfalarca yazı çıkabilir ortaya , belki başka bir entry de olur.


    bunun dışın da gelelim oyuncularımıza , Matthew McConaughey "alright alright alright" ve Woody Harrelson.
    Woody harrelson hakkın da çok bir fikrim yok , true dedective dışın da izlediğim tek performansı no country for old men. Matthew McConaughey'e gelecek olursak (evet ismini kopyala yapıştır vasıtası ile yazıyorum) kendisi favori aktörlerimden birisi , "motherfucker" diyişi , sigarasını çıkartıp yakışı , efkarlı gözükmesi , kafası iyiyken girdiği tripleri , bu kadar iyi olabilirdi sanırım. rusthin cole karakterinin hikaye boyunca gösterdiği evrim için 450 sayfalık bir analiz oluşturmuştur. ben kendisinin true dedective de ki performansını Interstellar dan daha çok beğendim ama dallas buyers club la kafa kafaya gider. bunun dışın da şöyle mükemmel oynamışlar böyle harikalar demeyeceğim , bunları zaten her yerde okudunuz . dizi içerisinde ateist rust , dindar olan marty dir. gerçek hayatta tam tersi söz konusudur. on bölüm boyunca Matthew McConaughey kırk dokuz sigara , on tane bira içmiştir kamera karşısında. bunun dışın da başrol oyuncularından sıyrılırsak , yan rollerde ki aktörlerde çok yerin de seçilmiştir. benim favorim Joseph Sikora tarafından canlandırılan ginger karakteri. bunun dışın da bayan oyuncuların hepsi birbirinden güzel. Alexandra Daddario tarafından canlandırılan Lisa Tragnetti karakteri hepimize google'ın varlığı için teşekkür ettirmiştir^:swh^
    gelelim müziklerimize ... sonrasın da açıp defalarca dinlediğimiz , bu entryi yazarken dinlemeye devam ettiğim müziklere.

    The Handsome Family - Far From Any Road

    The Angry River (The Hat ft. Father John Misty & S.I. Istwa) (favorim)

    Kris Kristofferson - Casey's Last Ride

    The Black Angels - Young Men Dead

    son olarak değinmem gereken bir nokta varsa sanırım diziden akılda kalanlardır.

    plan sekans tekniğiyle çekilen sahne

    rust cohle dan pesimizm felsefesi

    Rust Cohle ve Dine bakış açısı
    bunun dışın da diziden bazı alıntılar ;

    "- Eğer insanlar inançlı olmasaydı, neler yapardı düşünebiliyor musun?
    - Şuan ne yapıyorsak aynısını. Sadece biraz daha açık.
    - Hadi lan oradan, ortalık kan gölüne dönerdi, ahlaksızlıktan geçilmezdi.
    - Eğer bir insanı doğru yolda tutan tek şey ilahi mükafatsa dostum, o kişi adinin tekidir."

    "- Bence türümüzün yapması gereken en onurlu davranış, programlamamazı reddedip üremeyi durdurmak ve hep birlikte soyumuzu tüketerek kardeşçe bu haksızlığa son vermektir.
    - O halde neden sabah yataktan kalkıyoruz ki?
    - Ben de kendime bunu soruyorum. Ama aslında bu sorunun cevabı, intihar etme cesaretimin olmamasıdır."

    "Bence insan bilinci evrimde trajik bir şekilde ilerledi. Çok fazla bilinçlendik. Doğa kendinden bağımsız bir bakış açısı yarattı. Bizler doğa kanunlarına göre var olmaması gereken yaratıklarız. Hepimiz bir yanılsama içindeyken, duyusal deneyimler ve hislerin gelişimi sayesinde birey olduğumuzu sanan fakat, aslında bir hiç olan bireyleriz."

    !---- spoiler ----!

    daha fazla uzatmayacağım sanırım , aslında hakkın da yazılabilecek çok fazla düşünce , inceleme var . mükemmel bir ilk sezon , mükemmel oyunculuklar , mükemmel kurgu ve hikaye. izleyin , izlettirin , izlemeyenlerle dalga geçip küçük düşürün. dilerim ikinci sezon da bu kadar iyi olur , hatta üstüne birşeyler ekleyerek devam eder.

    not : bu entry de bol bol imdb den ve farklı kaynaklardan faydalanılmıştır.
  3. 2. sezon 7. bölüm itibari ile harika ötesi , özlediğimiz , gerim gerim gerildiğimiz bir true detective bölümü izledik. bu bahaneyle , sezon finali öncesi yorum girmek şart oldu.

    !---- ilk ve ikinci sezon komple spoiler ----!

    ikinci sezon başladı başlayalı nerede bir inceleme , yorum , makale okusam sürekli karşıma birinci sezon ile ilgili karşılaştırmalar çıkıyor. birinci sezonun daha iyi olduğunu , daha karanlık , daha sürekleyici olduğu ile ilgili.

    birinci sezon taşrada geçiyordu ve buna uygun bir konsepte sahipti. mekanlar , müzikler , karakterler , diyaloglar her şeyi ile mükemmel bir uyum içerisindeydi. özel birimler yoktu , çelik yelekler yoktu , teknoloji yoğun değildi , şaşalı binalar , büyük paralar yoktu. dedektiflerimiz temiz ve sıradan insanlardı. evet konusu daha vurucuydu , pagan tarikatlarının küçük çocukları tecavüz ederek öldürmesi , onlara işkence etmesi şu an ki konudan çok daha vurucuydu. bunu kabul ediyorum. nic pizzolatto bir daha bu kadar vurucu bir konuyu nereden bulabilir emin değilim. en azından benim hayal gücüm daha kötüsünü hayal etmeme müsade etmiyor.

    ikinci sezona gelecek olursak vinci'deyiz. kaliforniya'dan ayrılarak yeni eyalet olmuş , sanayi tabanlı bir şehir. ve kurguda buna uygun bir şekilde hazırlanmış , müzikler , karakterler , olay örgüsü hepsi ama hepsi mükemmel bir bütün halinde. evet , bahçıvan pantolon giyip , çöplerin içinde yaşayan psikopat bir katilimiz yok. buradaki katillerimiz bana göre çok daha kötü. milyon dolar sahibi , büyük şirket patronları , takım elbiseleri , eğitimleri , yüzlerinde ki samimiyetsiz gülümseme ile , emirlerindeki yüzlerce adamla birlikte diledikleri insanı öldürebiliyorlar. yüksek mevkiye sahip devlet görevlileri , polisler , koca bir eyalet bu olaya dahil. yok mu türkiye'de bu tarz olaylar ? emniyet müdürüyle , valisiyle , basınıyla bir suçun ortakları olanlar ? ölümleri meşru gösterenler , kameralar karşısında gözlerimizin içine bakarak gülümseyenler. eğer birisi elinde bıçak taşıyarak , ağzından salyalar saçarak ve " seni öldüreceğim " diye bağırarak ortalıkta geziyorsa bu insanın katil olduğunu veya olabileceğini anlarsınız. üzerinde bir takım elbise , yüzünde gülümseme , gevrek gevrek söylenen yalanlar , para sahibi , seni korumaya yemin etmiş kişilerin desteği ile karşına çıktığında ne diyebilirsin ? göte göt demek zor.

    bu noktada dizinin kurgusu çok iyi zaten. büyük seks partileri , milyon dolarlık anlaşmalar , yozlaşmış devlet adamları .. her şey tam olarak olması gerektiği gibi. peki sadece bunlar mı ? hayır alt metinlerde çok daha fazlası var , ne gibi mesela ?

    daha önce şurada bahsetmiş olduğum black mountain security muhabbeti. hani şu felluce savaşını başlatan özel güvenlik ordusu. 2. sezon 4. bölümde woodrugh'a basın tarafından sorulan sorulardan birisini hatırlıyor musunuz ? " savaş suçları iddiasına ne diyorsunuz ? " ondan sonra 2. sezon 5. bölümde bu sefer o mankenin avukatı soruyordu " kaç sivil öldürdünüz ? " . felluce ve blackwater usa'i biraz araştırırsanız her şey daha güzel yerlerine oturacak.

    bunun dışında gelelim şu meşhur mavi elmaslara. bu elmaslar 92 senesinde yaşanan karışıklık döneminde , iki çocuğun karşısında ailelerini öldürerek çalınmış. peki gerçekte 92 senesinde los angeles'ta ne oldu ? Rodney King adlı zenci vatandaşı linç eden dört polis ceza almadan serbest bırakılınca eyalet genelinde isyan başlıyor , pek çok yağlama , cinayet , saldırı ve kundaklama gerçekleşiyor. hatta amerika ordusu dahil tanklarıyla birlikte sokaklara iniyor olayları bastırmak için. detayları için buraya tıklayın. o dönemde yapılan bütün yağmalamalar zenciler tarafından yapılmış gibi gösteriliyordu ama true detective'de bu mavi elmasları çalan ve sahipleri öldüren kişilerin polis olduğu ortaya çıkıyor. düşünsenize , şehir birbirine girmiş , her yerde olaylar var ve milyon dolarlık elmaslar orada duruyor. polis gidip o iki insanı öldürüp , elmasları alsa kim şüpheli olacak ?

    diziye sadece üst metin olarak bakmamak lazım , içerisinde geçen bir iki cümle bize pek çok şey anlatabilir. true detective bu yüzden harika bir dizi. evet birinci sezon daha ağırdı ama ikinci sezon daha karanlık. karanlığın şehir ışıklarına , seks partilerine saklanmış olması onu yok yapmıyor.

    ikinci sezonun sloganını hatırlayalım hemen " hak ettiğimiz dünyada yaşarız. "

    !---- ilk ve ikinci sezon komple spoiler ----!
  4. !---- spoiler s02e03 ----!

    3. bölüm itibariyle yeni karakterlere, mekanlara, olaylara yavaş yavaş adapte olmaya başladım. uzun uzun bakışlar, mimikler, eblek tripler biraz daha anlamlı olmaya başladı.

    ilk sezona durağan ve bütünden parçalar sunarak başlayan dizi, birkaç bölüm sonra izleyiciyi tümüyle içine alıyordu. hatta 4. bölümde nefes kesen plan sekans ile dingin bir coşkuya yelken açmıştı. bu sezonda da benzer bir beklenti içerisindeydim. bilhassa 3. bölüm, takip sahnesi ile bana bu sinyali çaktı. en azından sahne başlangıcında alışagelmişlikten beklenen patlamanın gerçekleşiyor olduğunu düşündüm, ancak yalnızca bir parlama imiş. bunun için ilk sezona oranla biraz daha bekletecekler gibi.

    yapımcılar bu noktada gişe kaygısıyla popülist bir hamle yapmışlar. ilk sezonu izleyip diziye tutkuyla bağlanan birçok kişiye true detective adıyla ne sunarsan izleyecektir. sonunda sever, söver, eleştirir, kahrolur, mest olur, farklı bir tat bulur...

    dizinin ağır, derin, felsefi ögelerle bezenmiş, kafa yoran havası vardı. bu tarz, bir kısım izleyici grubuna hitap etmez. dizinin popülaritesine sığınıp, bu kitleyi çekmek için de aralara holywood klişelerini, basitliklerini, ritüellerini serpiştirmişler. şimdi daha çok insan diziden kendine pay biçebiliyordur. bu hamlenin ilk sezon edindikleri tutucu taraftarları rahatsız edeceğini biliyorlardır ama kitlenin sabrına da güveniyorlar. ve sezon sonunda ağza bolca bal çalacaklardır. tatmin edeceğini de tahmin ediyorum.

    diğer bir yandan da mayfa, cia, fbi, iş adamları, metropol yaşantısı, büyük şirketler, gece klüpleri, malikaneler, barbi bebekler... taşralı marty ve rust'ın dinginliğini, sendenbendenliğini arıyor gözler. şaşa boğuyor beni. biraz aksiyon katsan ve 2x hızında oynatsan james bond filmi'nden farkı kalmayacak hissiyatı veriyor.

    !---- spoiler s02e03 ----!
  5. şu meşhur 2. sezonu tane tane açıklayayım diye youreads yazarı oldum. öyle de cefakar bir ekşiciyim.

    şimdi arkadaşlar başta reddit olmak üzere çeşitli kaynaklardan derlenen bilgiler itibariyle 2. sezonun olay örgüsü şöyledir. diziyi izleyenler için taşları yerine oturtacaktır diye umuyorum.

    üç dedektifimiz ray velcoro (colin farrell), ani bezzerides (rached mcadams) ve paul woodrugh (taylor kitsch); ben caspere isimli vinci, kaliforniya şehir konseyi yetkilisini kimin öldürdüğünü bulmakla görevlendiriliyorlar. bu muhtemel merkez-sağ kökenli hafif 17-25 aralık tandanslı abimiz gözleri asitle erimiş, genital bölgesi de havaya uçurulmuş şekilde bulunuyor. zanlı karga maskesi takan biri veya en azından arabasının yolcu koltuğunda karga maskesi olan biri tarafından cesedinin taşındığını biliyoruz başlangıçta. ben caspere, aynı zamanda frank semyon (vince vaughn) isimli yakışıklı abimizin iş ortağı ve irving pitlor (rick springfield, değişik köse suratlı tuhaf abi) isimli bir doktorun hastası. ayrıca da biraz alengirli seks meks işleriyle ilgilenen biri. bu ismi geçen kişiler yazının devamında detayıyla açıklanacak.

    neden bu kadar alakasız adam bir arayı gelip bu davaya bakıyor?

    woodrugh bir kaliforniya otoyol devriye polisi ve cesedi bulan da o. dolayısıyla doğrudan davaya dahil oluyor. bezzerides abla ventura beldesinin şeriflerinden biri ve asıl işi vinci'deki yolsuzlukları aydınlatmak. ben caspere'de bu konuda mimli olduğu için bezzerides de kendini olay örgüsünün içinde buluyor. velcoro ise vinci şehri polis departmanında çalışan bir dedektif, caspere şehir konseyinin bir çalışanı olduğu için davayı alıyor ayrıca hasır altından verilen bir görevi de diğer kanun güçlerinin vinci'deki yolsuzlukları ortaya çıkarmalarını engellemek.

    dizinin sonunda hepimizin kalbinde büyük yer edinen frank reisin caspere ile olan ilişkisi nedir?

    frank, caspere'a 5 milyon $ veriyor, bunun yanında osip agronov isimli yahudi-rus gangsterden de ayarladığı 5 milyon $'ı ekleyerek catalyst group isimli bir şirketten büyük araziyi satın almak istiyorlar.

    nedir bu arazinin olayı?

    özetle: oldukça ucuza alınıp, bayağıca pahalıya satılabilecek. yani rantı aşırı yüksek.
    yani: frank'in acheron atık yönetimi isimli bir atık depolama şirketi var. vinci belediye başkanı austin chessani ve catalyst group frank ile anlaşıp bu araziye vinci'nin zehirli atıklarını döküyorlar. böylece tarıma elverişsiz hale getirip fiyatını aşırı ucuzlatıyorlar. zira ellerinde hükümetin buradan yüksek hızlı tren yolu geçireceğine dair bir tiyo var ve çok yüksek fiyata istimlak edileceğini biliyorlar.

    peki bu dahiyane planın akıbeti ne oluyor?

    şöyle oluyor. frank atık yönetim şirketini 5 milyona satıp bu parayı caspere'a veriyor. caspere da bu parayı catalyst'e götürmek üzere yoldayken öldürülüyor. o ölünce frank'in parası da, osip'le olan anlaşması da bir kuru yük gemisi olup uzak ufuklara yelken açıyor tabii. öte yandan frank reyisin ne şirketi kalıyor, ne de parası, sinirler altüst vaziyette daha önceden terkettiği ve yeminli olduğu mafyatik dünyaya tekrar girişin yollarını aramaya başlıyor.
    gerçi sonradan ortaya çıkıyor ki frank reyis caspere ölse de ölmese de punduna düşürülmüş. meğerse caspere osip'le gizliden gizliye iş çeviriyormuş. vaktiyle frank ve caspere osip'i ziyaret etmek üzere avrupa'ya bir seyahat yapıyorlar ve o tarihten bu yana osip, caspere'ın da yardımıyla çaktırmadan kaliforniya'ya doğu avrupalı beyaz kadın kaçakçılığı yaparken; bir taraftan da frank'in sahip olduğu iki gece kulübünün (vinci gardens casino ve lux infinitum) ipoteklerini satın alıyor. zaten sonraki bölümlerde frank de kulüplere ya benimsiniz ya kara toprağın diyerek ateşe veriyor mekanları. neyse efendim caspere öldürüldüğünde catalyst group'daki hisseleri de osip ve belediye başkanının oğlu tony chessani'ye satılıyor. osip catalyst'e bu hisseler karşılığında 12 milyon doları nakit olarak verirken işte son bölümde frank reyis ve velcoro mekanı basıp paraları tokatlıyorlar. osip'i de yehova'nın rahmetine kavuşturuyoruz hayırlısıyla.

    bu kadar detaylı bilgiyi ne ara öğreniyoruz dizide?

    büyük kısmı bölümlerin içine dağınık vaziyette ama en temiz özeti frank, fedaisi blake churchman isimli çakalın suratını cam bardakla dağıtmadan önce yaptığı bilal'e anlatır formattaki açıklamalarda mevcut.

    blake kim ola ki?

    blake frank'in has adamlarından biri ancak reyisin arkasından iş çeviriyor. bu arkadaş hem osip ve caspere'in gizliden dümen çevirdiğini frank'e söyleyen kişi, hem de frank'e velcoro abinin karısına kimin tecavüz ettiği konusunda yalan bildirimde bulan eşoğlueşek.

    o olay neydi bir hatırlat bakayım?

    yıllar önce velcoro'nun karısı gena'ya vahşice tecavüz ediliyor. olaydan uzun zaman sonra da velcoro'ya frank isimli kabadayının tecavüzcünün kim olduğunu bildiği söyleniyor. velcoro da frank'in kapısını çalıp bir isim alıyor. sonra gidip o ismi bir güzel temizliyor ama bu cinayetten sonra hayatı da evliliği de alt üst oluyor; üstelik dizginlerini de frank'e kaptırdığından frank bunu işine geldiği gibi istismar etmeye başlıyor. ama sonlara doğru dna testi sonuçlarına göre öğreniyoruz ki, velcoro'nun karısına tecavüz eden kişi alakasız başka biriymiş. bunu öğrenen velcoro da gidip frank'in evini basıyor ve silah doğrultuyor. ancak frank ismi yanlış verdiğinin farkında değil ve buna velcoro'yu ikna edip canını kurtarıyor. ismi frank'e veren de, sırf gıcık olduğu bir keşi temizleme derdinde olan, aynı zamanda bunu da frank'in şebekesinde yükselmek için bir fırsat olarak kullanan blake denen it-kopuk.

    peki anladık. blake'in başka bir olayı var mı?

    var. aynı zamanda stan'i de öldürdüğünü itiraf ediyor. stan çok önemli bir karakter değil zaten bir iki sahnede arkada görünüyor ama frank'in en has adamlarından biri ve cesedi de aynı caspere gibi gözleri asitlenmiş şekilde bulunuyor.

    bu durumda caspere'ı da mı blake öldürmüş oluyor?

    hayır n'alakası var? tesadüf işte. izlemedin mi oğlum son bölümü?

    o zaman bu stan'i niye anlatıyorsun?

    şundan dolayı. öldükten sonra frank, stan ismini bayağı çok zikrediyor, hatta dul karısının evini ziyaret edip oğluyla konuşuyor falan. blake'in stan'i öldürmesinin sebebi de ipliğini pazara çıkartmış olması ve şantaj yapmaya kalkışması.

    yani stan blake'e şantaj yapıyordu çünkü osip ve caspere'la beraber frank'in arkadasından iş çevirdiğini ortaya çıkarmıştı?

    sadece o değil. bir de seks partileri var.

    hakkaten ya o seks partileri n'oluyor?

    caspere cinayetini araştırırken velcoro, bezzerides ve woodrugh, caspere abimizin böyle smokinli amcaların kafaları güzel genç kızları benzettikleri çok lüks ve sosyetik seks partilerini organize ettiğini öğreniyorlar. blake de bu partilerin organizatörlerinden biri.

    başka kimin bu partilerle alakası var?

    şimdi burada biraz karakter kargaşası yaşayabilirsin ama anlatayım. bu isimleri ufaktan google'da image search edersen kafanda daha güzel oturur.
    öncelikle bu partilerle ilgisi olanlardan biri dr. pitlor. bu abi partiler için ithal edilen kadınlara estetik ameliyat yapıyor. aynı zamanda hem caspere'ın, hem de chessani ailesinin psikoloğu. işte chessani'nin (belediye başkanı) ilk karısının intiharıyla alakalı falan bayağıca bilgisi var, türlü pislik dönüyormuş aile içinde. ayrıca enteresandır ki, 70'li yıllarda pitlor belediye başkanı chessani ve bezzerides'in babası eliot'la da takılıyormuş. eliot da o dönemler the good people diye bir hippi komününün başında.
    bu partilerle alakalı başka bir önemli karakter de başkan'ın oğlu tony chessani. hani bezzerides'le woodrugh başkan'ın malikanesine gittiklerinde gördükleri, "bir takım partiler organize ederek para kazanıyorum" diyen iblis suratlı kavruk oğlan. babası austin chessani, bu delikanlının ciddi psikolojik sorunları olduğunu söylemişti, zaten kendisi de babasından pek hazzetmiyor; ve hatta bütün mevzunun başından beri gözü babasının koltuğunda. (sonunda elde de ediyor.)
    işin özü şu ki; caspere ve tony chessani bu partilerde çaktırmadan görüntü ve video kaydı yaparak şantaj malzemesi elde ediyorlar.

    n'oluyor peki o şantaj malzemelerine?

    elinin körü oluyor, bırak şimdi o tuvalet kağıdı rulosunu yere ve beni dinle. bu görüntülerin hepsi caspere'ın kayıp harddiskinde. daha ikinci bölümde velcoro aldığı bir tiyo üzerine caspere'ın garsoniyerine gittiğinde hani bir kameraya bağlı olarak bir harddisk görüyor. tam alacakken karga maskeli elemanın biri bunu devirip üstüne plastik mermiyle ateş ediyor ya? işte o harddisk bayağı önemli.

    kimde peki bu hard disk?

    son bölüme kadar bu soru cevap bulmuyor. sonradan karga maskeli kişiyi, dolayısıyla katili öğrendiğimizde, doğal olarak garsoniyerde velcoro'yu vurup hard diski de aldığını görüyoruz. zaten mesele kimde olduğu değil kimde olmadığı... mesela catalyst'in başkanı jacob mcandless da frank'e bu harddiski ele geçirmesi karşılığında hayvan gibi arazi sözü veriyor.


    yani bu mcandless'ın görüntüleri var orada?

    sadece onun mu? bezzerides'in eskort kılığında sızıp korumalardan birini öldürdüğü partide mesela kimleri gördük? mccandless vardı tamam. osip oradaydı, eyalet başsavcısı geldof (dexterdaki japon) oradaydı, vinci emniyet müdürü holloway (şişko yolsuz zenci puşt) de oradaydı. hatta parti de mccandless'ın evindeydi zira hatırlanırsa evrakları aradıkları yazıhane ona aitti.

    tamam süper. yalnız partide hani bezzerides kafası güzelken böyle saç sakal birbirine girmiş uzun sakallı ırz düşmanı bir adam gördüydü, babası mı o?

    hayır o papaz kılıklı başka bir adam ama uzun saçlı olduğundan dolayı babasına benziyor. hikayeden anladığımız bezzerides ufacık çocukken bu adam tarafından 4 gün alıkoyunup istismar ediliyor. bezzerides adamın yüzünü o partiye kadar hatırlamıyor da zaten velcoro'ya yatakta bütün bu hikayeyi anlatıyor. çok da önemli değil ama bildiğimiz bir şey bu hikayenin kuzeyde guerneville denen yerde olduğu. sonralarda bezzerides ve woodrugh bu muhitte bir kadını bağlı halde öldürülmüş olarak buluyorlar hani.

    nasıl yani?

    ya şimdi şöyle oluyor. dizinin en başında bezzerides ve ortağı elvis'e bir kadını bir evden kurtarma görevi veriliyor. kadın bunlara kız kardeşinin kayıp olduğunu anlatıyor. ondan sonra öğreniyoruz ki bu kadının ismi dani, kayıp kız kardeşinin adı da vera. sonra bir süre boyunca hikayenin bu kısmı rafa kalkıyor ama ilerilerde dani, bezzerides'i arayıp kardeşinden içinde bir sürü abuk subuk fotoğrafın olduğu bir paket aldığını söylüyor. bu bezze ablanın ilgisini çekiyor ve ortağından vera'nın cep telefonunu takip etmesini istiyor. telefonun en son kullanıldığı yere woodrugh ile gittiklerinde de işte böyle lüks bir meskende eli kolu bağlanıp öldürülmüş bir kadın buluyorlar. bu mekanda da işte bir takım seks partileri düzenlenmiş. ortamdaki kan çok eski olduğu için dna testi yapılamıyor ama tesadüfen kanda bel soğukluğu mikrobu saptıyorlar. bu önemli çünkü caspere'de de bel soğukluğu hastalığı olduğu ortaya çıkmıştı. şimdi hesaba vera'nın bezzerides'e o fotoğraflı paketi ablasına kendisinin değil, macaristan'dan gelen tasha isimli bir fahişenin gönderdiği bilgisini, bu tasha'nın caspere ile bayağı yakın olduğunu ve tony chessani ile takıştığı gerçeklerini de eklediğimizde anlıyoruz ki bu bağlı halde bulunan ceset de tasha bacımız.

    bu tasha neye benziyor?

    ismine benziyor derdim ama bilemiyoruz zira sadece içinde caspere'in de olduğu böyle acayip flu bir fotoğraf dışında bu kadını hiç görmüyoruz.

    bir saniye ya! vera bezzerides'e nasıl anlatıyor ki bu tasha olayını? kayıp değil miydi o?

    kayıptı ama işte bezzerides'in sızdığı partide bulup da kurtardığı kız vera idi.

    peki, o fotoğraflarda ne varmış?
    elinin körü, bırak dedim tuvalet kağıdını oğlum. şimdi tasha'nın dani'ye gönderdiği resimlerde caspere'a çok benzeyen bir adamın bu seks partilerinden birinde, üzerlerine mavi elmaslar takmış az önce adı geçen kadınlarla alem yaptığını görüyoruz. caspere öldükten sonra bu mavi elmaslar, caspere'ın gizli kasasında ortaya çıkıyor ama bezzerides fotoğrafı görüp elmasları soruşturunca kaybolduklarını anlıyoruz. woodrugh da civardaki rehin dükkanlarında elmasların izini sürünce elmasları bulamasa da dedektif dixon diye birinin de bunları aradığını öğreniyor. üstelik daha bu gizli kasa hikayesi ortaya çıkmadan önce.

    dixon kim şimdi ya?

    ya hani şişko ihtiyarca ayyaş bi polis vardı ya. hayvani silahlı çatışma sırasında kafası uçan.

    iyi de çok önceden elmasları arıyor olmasının anlamı ne?

    anlamı vinci polis departmanı elmasların caspere'da olduğunu en başından beri biliyorlardı.

    nasıl biliyorlardı?

    çünkü tee 1992'de o elmasları çalanlar da polislerdi. woodrugh yıllar önce bu mavi elmas davasında çalışan ihtiyar polisle konuşmaya gitmişti hani. o da buna 1992'de hollywood'da los angeles eylemleri sırasında 2,5 milyon dolarlık elmasın bir mücevherat dükkanından çalındığını anlatmıştı. woodrugh da sonradan hem araştırarak hem de öldürülerek öğreniyor ki, dükkanı soyanlar lapd memurları dixon ve kevin burris (woodrugh'yu ve son bölümde velcoro'yu harcayan onun bunun çocuğu) idi. bunları azmettiren de dönemin polis şefi holloway ve bölge maliye müfettişi ben caspere idi. soygundan ve eylemlerden sonra da bu 4 kişi hepberaber los angeles'tan ayrılıp vinci polis departmanına kendilerini tayin ettirip yakalarını kurtarıyorlar.

    bu soygun hikayesinde bir de çocuklar vardı değil mi?

    evet. hırsızlar dükkanı soymakla kalmayıp aynı zamanda dükkan sahibi olan çifti de katlediyorlar ve bu garibanların iki küçük çocuğu laura ve leonard osterman, anne babalarının cesetlerinin yanında saatlerde saklanmak zorunda kalıyor.

    çocuklar önemli yani?

    eh yani biraz önemliler zira dizinin sonunda öğreniyoruz ki, caspere'ı öldürenler de bunlar, daha doğrusu leonard imiş. ayrıca laura isimli bir kadın da caspere'ın mavi elmasların da olduğu fotoğrafında vardı. hani velcoro bunu daha önce caspere'ın asistanı erica olarak hatırladı da dizinin üçüncü bölümünde film setinde gördük bacımızı. ondan sonra da laura evinden çıkıp istifa etti ve son bölüme kadar sırra kadem bastı. leonard ise son bölüme kadar ortaya hiç çıkmadı ki; sonuçta onun da amacının elindeki şantaj malzemeleriyle malum yolsuz polisleri punduna düşürüp intikam zincirini sürdüme derdinde olduğunu öğrendik.

    bu barda gitar çalıp şarkı söyleyen kadının veya yüzünde iz olan garson bacının olaylarla ilgisi ne?

    gitarcı kadın aksesuar. diğeri o kadar önemsiz değil ama dizinin anlaşılması zor kısmıyla hiçbir ilgisi yok o yüzden işte son bölümde anladığınız kadarıyla kalsın.

    tamam ya anlıyor gibiyim de mesela 6. bölümde gırtlağı kesilen kadın kimdi?

    şimdi bu biraz karmaşık bir konu zira frank'in hikayesine dahil. 4. bölümde o bin tane polisin öldüğü çatışmadan önce woodrugh'ya bir muhbirden caspere'ın çok pahalı saatlerinden birinin rehin bırakıldığı bilgisi geliyor. woodrugh'da kontrol etmeye gittiğinde öğreniyor ki saati veren irina rulfo adında bir fahişe, pezevengi de ledo amarilla diye meksikalı bir gangster. bu bilginin üzerine bizim üçlü de polisleri toplayıp amarilla'nın mekanını basıyor ve çatışma sırasında gerçekleşen metamfetamin laboratuarı patlamasında amarilla ile beraber bütün ekibi ve bayağıca polis de ölünce, caspere cinayeti davası kapanıyor. ihale ölen gangsterin üstüne kalıyor ama tabii söylediğimiz gibi suçlu o değil. aslında irina'ya saati verip rehine bıraktıran burris, dolayısıyla bütün bu patlama, çatışma, davayı kapatma falan alayını vinci pd düzenlemiş.

    iyi güzel de kızcağızın boğazı niye kesildi?

    şöyle ki, biz daha burris'in saati kıza verdiğini bilmeden önce, frank catalyst başkanı için hala harddiski arıyordu ya. şimdi bu saat olayını velcoro'dan öğrenince doğal olarak caspere'in eşyalarının hepsinin bir kişide olacağını, yani saati kıza kim verdiyse hard diskin de onda olacağını düşündü. irina'ya ulaşıp sormaya çalıştı hatta bayağı bir dövüştü etti. ve nihayetinde kızın patronları meksikalılarla kendi kulüplerinde uyuşturucu satmaları karşılığında anlaşarak kızla bir telefon görüşmesi kopardı. kız da frank'e saati ona sıska, beyaz tenli bir polisin verdiğini söyleyince biz bütün bu burris konusuna uyanmış olduk. ama frank kızla polisi teşhis etmek üzere buluşmaya gittiğinde, meksikalılar polisle konuşmasından dolayı kızı cezalandırıp hem boğazını hem de biletini kesmiş oldular. sonra bu meksikalıların nasıl oros.. neyse işte ondan olduklarını zaten son bölümde de görmüş olduk.

    peki bir kaç soru daha var, burris neden woodrugh'yu öldürdü?

    şimdi bu noktada elimizde burris ve holloway isimli iki tane bayağı üst rütbe polisler var ve var güçleriyle caspere davasını kapalı tutmaya çalışıyorlar zira öncelikle 1992'deki katliamlarının ortaya çıkma ihtimali var, ayrıca da yakında inşa edilecek olan hızlı tren yolu projesinden eşek yüküyle para kaldıracaklar. seks partisinden hatırlarsanız holloway (zenci) de orada catalyst ile irtibat halindeydi. yani özetle bütün bu komplonun iki bacağı var biri holloway-burris-dixon-caspere, diğeri de tony chessani-osip-blake-caspere. iki bacağın ortak noktası da caspere ve catalyst grubu.
    şimi malum parti sırasında bezzerides korumalardan birini öldürünce adeta mimli hale geliyor ve sokağa çıkamayacak noktaya getirilerek, etkisiz bırakılmış oluyor. yani ortaya çıkarsa sonuçta tutuklanıp yine holloway'in ayağına getirilecek. velcoro'nun da dizginleri ellerinde zira onun da üstüne katherine davis cinayetini yıktılar. katherine davis kim diye sormadan ben söyleyeyim..
    bezzerides'in patronu olan zenci ablamız. aynı zamanda bezze, velcoro ve woodrugh'yu bir araya getirip davayı veren de ta kendisi. kadının derdi eyalet başsavcısı geldofla zira herifin o partilere katıldığını biliyor ve caspere davasını bilerek kapattığına inanıyor. bu abinin aynı zamanda valiliğe de aday olduğunu öğreniyoruz. neyse çok da önemli değil zira bu kadın işte velcoro'nun arabanın içinde öldürülmüş olarak bulduğu zenci teyze. velcoro cinayeti burris ve holloway'in öldürdüğünü tahmin ediyor ama işte cinayet silahı olarak velcoro'nun evindeki silahlardan birini kullanacaklarını düşünemiyor, sonuçta ihale de velcoro abiye kalıyor.

    tamam da, tekrar soruyorum: burris neden woodrugh'yu öldürdü?

    çünkü ekibin içinde özgürce dışarıya çıkıp soruşturmayı sürdürebilen tek kişi woodrugh kalmıştı.ilk başta öldürmek yerine şantaj yapmayı denediler zaten.

    aa evet şu adamın biriyle topiş topiş iş pişirirken değil mi?

    aynen. woodrugh, afganistan'da black mountain diye özel bir güvenlik şirketi için çalışmıştı. ama daha sonrasında bu şirket bütün müşterilerini bırakıp sadece catalyst group'un özel ordusu gibi bir hale geliyor. woodrugh'nun arkadaşı (aynı zaman aşna fişne yaptığı eleman) da hala black mountain için çalışıyor ve woodrugh'yu da catalyst adına arayıp "birader sen n'örüyon" diye soruyor.

    o zaman fotoğraflarını da catalyst mi çekti?

    tuhaf ama hayır. fotoğrafları tesadüfen dixon çekiyor ve öldükten sonra burris ve holloway eşyalarını kurcalarken resimleri buluyor. woodrugh çocuğumuzu da şantajla böyle izbe tünellerde buluşmaya ikna edip pusuya düşürüyorlar. burada dikkat edilmesi gereken tünellerde holloway'in yanında black mountain elemanlarının olması. yani bu yolsuz polis ekibinin catalyst ile ne kadar yakın temasta olduğunu farketmek açısından çok önemli.

    neyse sanırım dizinin anlaması zor kısımlarının tamamı bunlar. zaten final bölümü ana hikayenin çözümlenmesinden ziyade dramatik daha minör uçları birbirine bağlıyor ve gönül meselelerini vs. kimsenin açıklanmasına ihtiyaç duyduğunu sanmıyorum.

    herkeşe sevgiler!
  6. 'time is a flat circle' alintisindan dolayı izlemeye başladığım dizi
    henüz 2 bölüm izledim
    soundtrackler bence çok iyi
    bir de bence de her sabah yataktan kalkmamizin tek sebebi intihar edecek cesaretimizin olmayışı
    yine de bir 'hannibal' olamaz diye düşünüyorum
  7. !---- spoiler ----!

    1.sezonu az önce bitirdim her iki oyuncunun muhteşem oyunculuklarına, müziklere kurguya görüntüye söylenecek binbir övgü var ama yine de final sahnesi ile içimde kalan his evlat acısı ne beter şey arkadaş oldu ki matthew mccougney bunu sonuna kadar hissettirmiş. 95 ten 2014 e 3 yaşında ölmüş kızı ana ana eridi adamcık.

    !---- spoiler ----!
  8. ilk sezon çılgın atan dizi. ancak bu sezon endişeliyiz. yine de bekliyoruz, bakalım.
    ayrıca efsane müzikleri vardır. en sevdiklerimden biri (bkz: american life - primus)