1. o kadar çok şey yazılır ki buraya..
    o kadar çok şey yazmış zaten youserdaşlar.
    yazılanlar yazılması gerekenlerin yanında devede kulak kalır misali.. neler gördü bu gözler daha şimdiden ki daha neler göremediler, görecekler..

    lise sonda bizzat yaşadıgım trajik-komik diyalogu paylaşmak isterim. yıllardır unutmam, her hatırladıgımda hem güler, hem üzülür, hem sistemi sorgularım.

    seçmeli ders olarak kulüp saati adı altında toplanan ve aynı kademedeki her sınıf ögrencilerinin tek bir saatte karma olarak alabildigi müzik, resim, beden egitimi derslerini seçmemiz için müdür yardımcımız sınıfımıza geldi. yaptıgı listeden kimin hangi dersi aldıgını okuyarak bize duyurdu. pardon bir dakika seçmeli der yazıyor ama?!
    okul hayatımda her zaman oldugu gibi seçecek oldugum müzik kulübündeydim. tuzum kuruydu. ama yinede bizim seçmemiz gerekiyordu. bundan rahatsız olmuştum.
    -hocam dedim
    -hemen elini kaldırdı sus anlamında. ne söyleyecegini biliyorum hyperion.
    ilk günden beri okulda en çok ses çıkaran ögrencilerden biri olmam vesilesiyle idareyle haşır neşir olmuş karşılıklı olarak birbirimizi çözmüştük.
    -hocam ben yinede söyleyeyim dedim
    -hadi söyle hadi, söyle içinde kalmasın zaten bir kerede!
    -hocam bu işlemi yönetmeliğe göre bize dagıttıgınız ve istek sıralamasına göre yapacagımız 'kendi' tercihlerimizle gerçekleştirmemiz lazım
    -yönetmelik der ki maddeler okulun olanakları ve şartlarına göre, ayrıca ek madde olarak müdürün insiyatifine göre uyarlanabilir hyperion.
    ve can alıcı cümle geldi
    -seçmeli ders dedik ama siz seçeceksiniz demedik ben seçtim sizi yormadım eheh :)

    işte bu kafa o kadar güzel, o kadar derin özetliyor ki kokuşmuş sistemimizi..
    uzatıyorum ama eklemeden geçemeyecegim. bu ülkede;
    *müzik dersi dedigin flüt çalmak, şarkı söylemek, koro oluşturmak, muhabbet etmekten,
    *resim dersi dedigin lise son kademesine kadar alınan(almamız gereken) resim dersi egitimlerinin ve o yaştaki bireylerin küçük kas gelişiminin yanında gülünç kalan bir iki çalışmadan,
    *beden egitmi dersi dedigin ise bahçede boş boş takılma, voleybol, basketbol oynamadan ibaretken ve bu durum eminimki ülke genelinde neredeyse bütüne yakın her okulda böyle iken hangi olanak? hangi şart? hangi imkan? bizim seçim yapma hakkımızı elimizden alıp bu badem bıyıklara karşı elimi kolumu baglayan maddeyi ekletti soruyorum sana eiiyy meb.

    hatta sırf bundandır ki; ögrencilerime her gün okudugum 3 hikaye kitabını onların ortak seçimine bırakıyorum. birbirinize neden o kitabı okumam gerektigini anlatın ve ikna edin. bana ortak bir kararla gelin diyorum. ve o saçma sapan kitabın üzerindeki çiçegi, kızı, ayıcık oyuncagı birbirlerine pazarlamaya çalışmalarını bile hiç sıkılmadan 15-20 dk keyifle izliyorum.
    okuyan, anlayan, anladıgını yorumlayan, yorumladıgından kendine kazanımlar çıkaran, bilgisini her ortamda korkmadan paylaşan-dile getirebilen, hakkını bilen, hakkını sorgulayan, hakkının peşine düşen, sesini çıkaran, kendini ifade edebilen,sinmeyen çocuklar yetiştirmeliyiz. gerisi gelir, mutlaka gelir.
  2. nedense türk ve sistem kelimeleri bir türlü yan yana gelememekte.
  3. temeli kişilerin değersiz olduğuna dayanan sistemdir. elbette biliyorlar bize bilim, sanat, kültür, felsefe eğitimi vermeyi. hatta isteseler herkes liseden yazılım bilerek, bir müzik aleti çalarak, felsefe okumaları yapmış olarak ayrılır. bunlar olmuyor, bunları yapmayı bilmiyor değiller sadece kaynak ayıracak kadar değerli değil şahıslar. o yüzden tüm eğitim sisteminin amacı yöntem öğretmektir. çünkü yöntem öğretmek ucuzdur, kolaydır ve sınama da yapılabilir. sınamaya katılanların %20'si kullanılmak üzere sistemin çarklarına yerleştirilir geri kalan da ailesiyle birlikte kaderine terk edilir. işin gerçeği bu olunca bence sistem eleştirmek komik bir hal alıyor. herkes sistemin karşısında değersiz olduğunu ve sömürüldüğünü, başına bir iş geldiyse; boşanma, tecavüz, hastalık vs yalnız kalacağını kabul edip yoluna bakmalı. böyle olursa çok şey beklemezsin, kendinle ilgilenirsin, sana verilmeyen eğitimi bir şekilde edinmeye çalışırsın. felaket tellallığı gibi olacak ama hiçbir şey toplu halde daha iyi olmayacak bu dünyada, tek tek bireyler belki güzellikler yapabilir.
    abi
  4. Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafindan ogretmenlere tavisye edilen film ve kitap listesini incelerken bir ilginclikle karsilastim ki egitim sistemimizin sorunlarinin ozeti gibi.

    Soyle ki;

    tavsiye edilen kitaplardan birinin adi, "Wikipedia U Dijital Çağda Bilgi Otorite ve Liberal Eğitim" ama ulkemizde wikipedia'ya erisim engeli mevcut. sistem ogretmenine bu konuda donanimli ol diyor ama o konuda erisim yasagi koyuyor. cok ilginc gercekten.

    kitap ve film listesine bu adresten ulasabilirsiniz. Cok guzel kitaplar var ozellikle listede bulunan (bkz: ezilenlerin pedogojisi - paulo Freire) ile (bkz: Öğretmen - Frank McCourt) eserlerini okusa ogretmenlerimiz yeter. bu kitaplari listeye alan kisiler nasil hala sistemde bulunuyor onu da merak ediyorum, coktan KHK ile uzaklastirilmalari lazimdi(!).
  5. bu basliga cok yaziyorum ama inanin kendimi tutamiyorum. gecmis yillarda ogretmen arkadaslarimla konusurken sahte evrak ile kolaylikla devlet bunyesinde calisabilir, kimseye farkettirmeden emekli bile olursunuz demistim. o gun bana gulen arkadaslar bugun haber sitelerinde, sahte diploma ile 19 yil calisip emeklilik beklerken yakalanan ogretmene sasirmistir. bu haber beni sasirtmamisti ama yargilanmasinda berat etmesine sasirdim. sucu sabit degil demisler. sahte diploma ile 19 yil calismak sabit bir suc degilmis nasil oluyorsa.

    asil uzucu olan ogretmen olmayan birinin ogretmenmis gibi davranip basarili olabilmesi. yilin ogretmeni secilen bu arkadas, okulunda basarili ve sevilen bir egitimci(!) imis. bir baska arkadas sohbetinde “turkiye’ye de iyi ogretmen olunmaz gunu iyi kurtarmis olursunuz” demistim. evet ogretmenlik gunu kurtarmaktir, iyi yada basarili oldugunu sanan meslektaslar uzgunum sadece gunu kurtariyorsunuz. herseyinizi ortaya koysaniz yine de sadece gunu kurtariyorsunuz. yozlasmis toplum ve yetersiz sistemimiz iyi egitimci olmanin onundeki en buyuk etken. ogretmen egosunun buyumesinin nedeni bunun farkinda olup kabul etmemek istemeleri.
  6. önceden işin eğitim kısmını yapamıyorduk diye kendi kendimizi eleştirirdik artık öğretimi de yapamıyoruz.
  7. öncelikle şunu düzeltmeme izin verin;

    "türk öğretim sistemi" olacak o. biz eğitimi bırakalı yıllar yıllar oldu.

    matematikte doğrusal olmayan 3 nokta 1 düzlem belirtir. bunu şöyle test edelim. elinize aynı boyda, düz zeminde durabilen 3 çubuk alın. ve bir de kağıt. kağıt bizim düzlemimiz olsun. çubuklar ise noktalarımız. şimdi çubukları düz bir zemine hepsi aynı doğrultuda olmayacak şekilde koyun. mesela masaya. üstüne kağıdımızı koyun ve dengede durmasını sağlayın. biraz ayarlama yapmanız gerekli.

    yukarıda verdiğim örnekteki kağıdımız bizim öğrenciden beklediğimiz başarının, bizi gelecekte iyi yerlere taşıyacak niteliklerin yazdığı bir kağıt. artık öğrenciden ne bekliyorsak onlar.
    çubuklardan biri öğretmenleri, diğeri meb'i yerelde temsil eden okul idaresini, sonuncusu ise öğrencinin ailesini temsil ediyor.

    şimdi bu çubuklardan birini çekip alın. kağıt düştü değil mi? çünkü 2 nokta bir doğru belirtir ve bir doğru dışındaki bir nokta olmadan düzlem belirtemez. yani o 3 ayaktan biri olmadan o kağıdı taşıyamazsınız.

    sistemin sıkıntısı bu 3 ayakta da ayrı ayrı mevcut.

    ilgisiz aileler, ilgili olsa bile defalarca doğruyu göstermemize rağmen yanlış strateji uygulayan aileler, çocuklarının eğitimi konusunda herhangi bir bilgisi olmayan, bu konuda gerekli eğitimleri almayan, çocuk psikolojisi bilmeyen (çocuk sahibi olacaksanız bileceksiniz, size psikolog olun demiyoruz), çocuk için eğitim kitapları okumayan hatta hiç kitap okumayan ama çocuğuna kitap okumuyor diye kızan, okuyup da n'olacak diyen aileler...

    pedagojik olarak, akademik olarak, özellikle teknolojik olarak çağın gerisinde kalmış ama emekli olunca üniversitedeki çocuğunu okutacak maddi gücü kalmayacağı için emekli olamayan öğretmenler, bürokratik işlerden evraklardan başını kaldıramayan ve öğrenci merkezli eğitim için daha fazla ön hazırlık yapmaya vakit bulamayan ve bu yüzden kolaya kaçıp klasik metotları kullanmaya devam eden öğretmenler, sırf üşengeçliğinden ben her türlü maaş alıyorum bana ne diyerek kendini geliştirmeyen öğretmenler...

    teknolojik olarak altyapıyı hazırlayan ama sınıf mevcutlarını giderek arttıran, çağın gerektirdiği şekilde öğretim yapmamızı isteyen ama evrak üstüne evrak yağdıran, çıkardığı hiçbir sistemde tutarlı olup kalmayan ve her yıl en baştan değişim yapan, malzemesi insan olan ama sanki fabrikada masa üretiyormuş da hatalı ürün çıkınca kenara atabilecekmiş gibi özensizce tasarlanan ve sık sık değişen müfredatlar hazırlayan, merkezden her şeyi çok romantik gören ama biz öğretmenlere bunu böyle yazdık ama sınıfta uygulama açısından düşünceleriniz ne diye sormayan, sorulsa bile formaliten sorulması ve yaptık oldu diyen bir bakanlık...

    inanın bu listeler uzar gider. sorun ne sadece meb'de, ne sadece öğretmenlerde ne de sadece velilerde. sorun hepimizde. bu kağıdın 3 ayağı da hasarlı. dolayısıyla kağıdı iyi taşıyamıyor. 4. ayak öğrenci de diğer 3 ayağı rol model alıp cesaret ederek o kağıdın altına giremiyor.

    en az biri, diğer üçüyle doğrusal olmayan 4 nokta kesinlikle bir düzlem belirtir. isterseniz deneyin. 3 çubuktaki gibi siz ayarlama yapmadan kağıdı taşıdığını göreceksiniz. biz 3 noktayı belirleyemiyoruz ki ne düzlemi ne 4. noktası...
  8. kendi iktidarları boyunca bile sürekli oyuna çevrilen sistemdir aslında ve bakan olarak da her daim eğitimden zerre kadar anlamayan insanlar getirilmiştir. 4+4+4+4 yapıp olmadı 4+4+3 deneriz diyen bir zihniyet. çocukları, aileleri ve özellikle de öğretmenleri bir türlü anlamayan anlayamayan sisteme denir. eğitimle bu kadar oynayıp kalitesiz donanımsız nesiller yetiştirmek de aslında oyunun bir parçası mı düşünmemek elde değil.
  9. Milli Eğitim Bakanlığı performans 2017 raporunu inceledim az once ve neden egitim sistemimizin yerinde saydiginin baska bir resmi ile karsilastim.

    calisan personel arasinda ilkokul mezunu sayisi azimsanmayacak kadar fazla hele bir de bu calisanlarin bazilarinin genel idare hizmetleri sinifinda olmasi gercekten rezalet. tamam yardimci hizmetlilerde ilk ve orta okul mezunu gormek insani sasirtmaz ama idare kadrosunda ne isi var bu kisilerin. bir de 65 yas ustu calisan sayisi 10 bine yakin.

    bu rakamlar uzucu, lise mezunu egitim ogretim faaliyetlerinde calisanlar hangi kademelerde merak ettim. ortaokul mezunu idareci kadrosu da fazla. suanda universite mezunu issizler varken, enstitulerde yukseklisans yapan egitimciler cile cekerken bu yasli ve egitimsiz (!) calisanlar mi egitimi ileri tasiyacak?

    KAynak
  10. bu sistemin 3 buyuk carki vardir;

    akademi (universiteler, enstituler, ogretmen yetistiren kurumlar)
    politikalar (milli egitim bakanligi, il ve ilce mudurlukleri ve diger subeler)
    okullar (orgun ve ozel tum egitim veren kurumlar)

    simdi bu 3 cark beraber donmeli ve birbirlerini beslemeliler. okullari, akademiler ve politikalar takip etmezse ihtiyaclarini bilemez, politikalar akademinlerin calismalarin takip etmezse guncel yaklasimlari yasa olarak getiremez, universiteler politikalari beslemezse yetistirdigi ogretmenler okullara uygun olmaz.

    cok basit bir ornek;
    egitim politikalarimiz hicbir bilimsel ve akademik calisma yapilmamasina ragmen ve okullarda ihtiyac olmamasina ragmen durup dururken el yazisi egitimini sisteme sokuyor. politika carki donuyor ama diger carklardan bagimsiz. el yazisi okullara geliyor ama okul hazir degil cunku ogretmenleri bu sistemin ogretilmesi yada uygulanmasinda bilincsiz. universiteler bu olaydan habersiz. el yazisi ve yeni ses temelli ogretim okullara geldikten 3 yil sonra universitelerin egitim mufredatina girdi. durup dururken bir gun bu sistemde kalkacak okullardan, bu seferde universiteler bu sistemi mufredatlarindan cikarmak icin 3-4 yil bekleyecekler.

    bu basit bir ornek, daha neler var bilseniz akliniz duser. tum carklar kendi kendine donuyor ve birbirlerini beslemiyorlar. gercek sorun bu.