1. evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken, memlekette bir padişah varmış. tanrı göstermesin, anlatılmaz bir kıtlık baş göstermiş. bir zamanlar yediği önünde, yemediği ardında, bir eli yağda bir eli balda olan insanlar, bir dilim kuru ekmeğin yoksunu olmuşlar.

    padişah bakmış ki kıtlık halkı kırıp geçirecek, bunu önleyici bir çıkar yol aramış. sonunda, memleketin dört bir yanına, sokak sokak, köşe bucak çığırtkanlar salmış. çığırtkanlar padişah fermanını şöyle bağırırlarmış:

    - ey ahali!.. duyduk duymadık demeyin!... her kimin devlete bir hizmeti, vatana bir yararlığı olmuşsa, koşup saraya gelsin! padişahımız efendimiz onlara nişanlar verecek!..
    insanlar, açlığı, yokluğu, derdi, borcu, harcı unutup, padişahtan nişan almak sevdasına düşmüşler.

    padişahta yapılan hizmetin büyüklüğüne göre çeşit çeşit nişanlar varmış. birinci dereceden altın yaldızlı nişan, ikinci dereceden altın suyuna batmış nişan, üçüncü dereceden gümüş kaplama nişan, dördüncü dereceden demir nişan, beşinci dereceden kalaylı nişan, altıncı dereceden çinko nişan, yedinci dereceden teneke nişan...

    gelen giden nişan alıyormuş. artık öyle olmuş, öyle olmuş ki, nişan yapmaktan padişahın memleketinde hurda demir, çinko, teneke kalmamış. fincancı katırının boynundaki çangır çungur sallanan cam boncuklar nasılsa, körük gibi şişirilen göğüsler üzerinde de nişanlar, işte öyle sallanmaya başlamış.

    insanların göğüslerinde şangır şungur nişanların sallandığı, padişahın kim gelirse nişan dağıttığını duyan bir inek de,
    - "nişan asıl benim hakkım!" diyerek bir nişan almayı aklına koymuş.

    açlıktan bir deri bir kemik, böğrü böğrüne çökmüş, kaburgası omurgasına geçmiş inek koşa koşa sarayın kapısına gelmiş. kapıcıbaşıya,
    - padişaha haber verin! demiş. bir inek kendisini görmek istiyor. başlarından savmak istemişlerse de,
    - padişahı görmeden, bu kapıdan bir adım atmam!... diye böğürmeye başlayınca, padişaha,
    - efendimiz, kullarınızdan bir inek huzurunuza çıkmak istiyor... demişler.

    padişah,
    - gelsin bakalım, bu da nasıl bir inekmiş... diye ineği huzuruna çağırıp,
    - böğür bakalım, ne böğüreceksin?... diye sormuş,

    inek de,
    - sultanım, demiş, duyduğuma göre nişanlar dağıtıyor muşsun. ben de nişan almak istiyorum.
    padişah,
    - hangi hakla? diye bağırmış. sen ne yaptın. memlekete nasıl bir yararlılığın dokundu ki sana nişan verelim?...

    o zaman inek,
    - efendimiz! diye söze başlamış. bana nişan verilmesin de kimlere verilsin? ben daha insanlara ne yapayım? etimi yersiniz, sütümü içersiniz, derimi giyersiniz. gübremi bile bırakmaz kullanırsınız. teneke bir nişan için, daha ne yapayım?

    padişah, ineğin isteğini haklı bulmuş. ineğe ikinci dereceden bir nişan verilmiş. boynunda nişanı, inek sevinçten oynaya oynaya saraydan dönerken katırla karşılaşmış.
    - selam inek kardeş!
    - selam katır kardeş!
    - nedir bu sevincin? nereden gelirsin böyle? inek her şeyi bir bir anlatmış. padişahtan nişan aldığını da söyleyince katır da coşmuş.

    o coşkunlukla doğru dörtnala saraya varmış.
    - padişahımız efendimizi göreceğim!.. demiş.
    - olmaz!.. demişler.

    ama, babadan kalma inatçılığı ile katır art ayaklarıyla saray kapısında direnince, padişaha durumu iletmişler. padişah,
    - gelsin bakalım, katır kulum da... demiş.

    katır huzura varınca, bir katır selamı verip, el etek öptükten sonra, nişan istediğini söylemiş padişah sormuş:
    - sen ne yaptın ki nişan istiyorsun?

    - aa hünkarım, daha ne yapayım? savaşta topunuzu, tüfeğinizi sırtımda taşıyan ben değil miyim? barışta çoluğunuzu çocuğunuzu arkamda götüren ben değil miyim? ben olmazsam, işiniz temelli bitiktir.

    katırı da haklı bulan padişah,
    - katır kuluma da birinci dereceden bir nişan verilsin!... diye ferman eylemiş.

    katır da bir sevinç bir sevinç, dörtnala saraydan dönerken eşekle karşılaşmış. eşek,
    - selam yeğenim!... demiş. katır,
    - selam amca bey!.. demiş.
    - nereden gelip, nereye gidersin? katır başından geçenleri anlatınca,
    - dur öyle ise, padişahımıza gider, bir nişan da ben alırım!.. diye dörtnala saraya koşmuş.

    saray koruyucuları, deh demişler, çüş demişler, eşeği bir türlü atlatamayınca padişaha varıp,
    - eşek kulunuz gelmiş, huzura çıkmak ister! demişler. eşeği kabul buyuran padişah,

    - ne dilersin ey eşek kulum?.. deyince,

    eşek de dilediğini bildirmiş. padişah, canı burnuna gelip kükremiş:

    - inek eti ile, derisi ile, gübresiyle bu memlekete, bu millete hizmet etti. katır dersen savaşta, barışta yük taşıdı, bu vatana hizmet etti. aa eşek, ya sen ne iş gördün ki, bir de kalkmış eşekliğine bakmadan nişan istersin?.. utanmadan bir de karşıma gelmişsin. söyle, ne halt ettin?

    o zaman eşek keyfinden sırıtarak,
    - aman padişahım efendim, demiş, size en büyük hizmeti eşek kullarınız yapmıştır. eğer benim gibi binlerce eşek kulların olmasaydı, hiçbir taht üzerinde oturabilir miydin? saltanat sürebilir miydin? dua et biz eşek kullarına ki, bizim gibi eşekler var da, sen de böyle saltanat sürüyorsun.

    padişah, karşısındaki eşeğin, öyle her eşek gibi teneke nişanla gözü doymayacağını anlamış,

    - ey eşek kulum, haklısın senin sayende ben bu makamdayım demiş. senin bu çok yüksek hizmetini karşılayabilecek bir nişanım yok. sana ölünceye kadar beylik ahırından her gün makarna, bulgur, üzüm hoşafı ve kış aylarında da kömür bağladım..
    ye, ye saltanatım için durmadan anır!..

    aziz nesin
    ozumm
  2. afedersiz :)
    afedersiniz bana 'ermeni' dediler..
  3. hoca ramazan ayında oturmuş göl kenarında yoğurt yiyormuş. oradan geçen biri görmüş demiş ki; hoca hoca ne biçim hocasın, oruç tutmuyor musun? hoca da demiş ki;
    -ya tutarsam?
    abi
  4. meşhur dev gulliver eşiyle sevişiyormuş. olayın heyecanından gaza gelen kadın gulliver'e "daha çok istiyorum gulliver" diye bağırmış. gulliver de "de get kadın kendini öldürteceksin" demiş.

    bana göre türkiye'ye uyan durum bu, aldıkça alasımız geliyor.
  5. adamın biri varmış, ölmüş.
    türkiye'de en azından birkaç kere duyduğumuz komik olmayan bu fıkrada var olmayla ölme arasındaki bizim bilmediğimiz süreçte yer alıyor.
  6. ilkokulda sınıfın burnundan sümükler akan zıpır çocuğunun fıkra anlatmak için tahtaya çıkıp söylediği "adamın biri varmış ölmüş eheheheheğeğhe" fıkrası herhalde.
  7. bir fransız, ingiliz, alman, hollandalı, rus, iranlı ve türk bir araya gelmişler ve ülkelerinin özelliklerini anlatıyorlarmış...
    fransız :
    - bizim ülkenin kızları o kadar güzel, o kadar güzeldir ki, bakmaya, öpmeye kıyamazsınız....
    ingiliz :
    -bizim ülkenin biraları, içkileri o kadar güzeldir ki içmeye doyamazsınız..
    alman :
    -bizde de öyle güzel, öyle sağlam arabalar var ki inanamazsınız. hepsi müthişdir.
    hollandalı:
    - siz bizim ülkenin evlerini bir görseniz, içiniz gider..mükemmel tasarımdırlar
    iranlı:
    - bizim oraların halılarını bir görseniz, güzelliğine ve dokuma sanatına hayran olursunuz..
    rus:
    - arkadaşlar bizde bir gizli servis var, kgb, dünyada neler olsa anında haberi olur.. inanılmazdır...
    sıra türk'e gelir :
    - bizde öyle delikanlılar vardır ki...inanamazsınız.
    alır fransız kızını, atar alman arabasına, içer ingiliz içkilerini, gider hollandalının evine, yatırır iran halısının üstüne, değil rusların gizli servisi, kocasının bile ruhu duymaz...