• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.54)
varolmanın dayanılmaz hafifliği - milan kundera
"ne yapacağını bilemeden bir avlunun karşı tarafındaki duvara dalıp gitmek; bir aşk anında karnındaki inatçı gurultuya kulak vermek; ihanet etmek; ihanetin göz kamaştırıcı yolunu terk ederek gücü kendinde bulamamak; büyük yürüyüş´te kalabalıklarla birlikte yumruğunu havaya kaldırmak; gizlenmiş mikrofonlar önünde espri gösterisi yapmak- bu durumların hepsini tanıdım, hepsini yaşadım... romanlarımdaki kişiler kendime ilişkin gerçekleşmemiş olabilirliklerdir... her biri benim ancak kenarında dolaştığım bir sınırı aşmıştır... çünkü romanın sorguladığı sır o sınırın ötesinde başlar. roman yazarın itirafları değildir; bir tuzak haline gelmiş dünyamızda yaşanan insan hayatının araştırılmasıdır."


  1. popülerliğini hak eden bir roman.
  2. "ilk birlikte oldukları sırada bir kere, franz ona garip bir biçimde üstüne basarak, "sabina sen bir kadınsın," demişti. sabina onun bu apaçık gerçeği neden amerika'yı keşfeden kristof kolomb ciddiyetiyle vurguladığını anlayamadı. franz'ın böylesine alışılmadık biçimde vurguladığı "kadın" sözcüğünün onun gözünde iki cinsten birini göstermediğini çok sonra anladı."
  3. "'einmal ist keinmal'diyor tomas kendi kendine. sadece bir kere olan şey diyor,bir alman öz deyişi, hiç olmamış sayılır. yaşanacak bir tek hayatımız varsa eğer, onu hiç yaşamamış da olabiliriz,fark etmez."

    "franz için aşk,kamusal yaşamın bir uzantısı değil,antiteziydi."
  4. bu kitap benim için şu cümleyle özetlenebilir:

    "güçlüler güçsüzleri incitemeyecek kadar güçsüz olunca, güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar."

    ha bi' de şu var, ek olarak "sevgi, insanın gücünden vazgeçmesi demektir."
  5. çek yazar milan kundera'nın 80'lerde çok popüler olmuş eserinden yönetmen philip kaufman'ın uyarladığı, 1988 yılında piyasaya çıkan bu film aynı zamanda 1989'da ' en iyi uyarlama senaryo ' dalında oscar'a aday olmuş ve aynı yılda ingiliz akademisi film ödülleri (bafta) tarafından aynı dalda ödüle layık görülmüştür.
    ana karakterimiz thomas (daniel day-lewis) prag'da yaşayan ünlü bir beyin cerrahıdır. yaşamını tek başına sürdüren, özgürlüğüne düşkün karakterimizin hareketli bir cinsel hayatı vardır. birçok kadınla aynı zaman aralığında birlikte olmayı sürdürse bile thomas'ın gözdesi kendisi gibi hayatı, cinselliği ve ilişkileri hafife alan, sanatçı kimliği ile ön plana çıkan sabina(lena olin)'dır.
    istediği kadını elde edebilecek güce sahip olan doktorumuzun hayatına genç ve garip cazibesi olan teraza(juliette binoche) girdiğinde işler değişir. tutku dolu kadınla beraber yaşamayı ve daha sonrasında evlenmeyi kabul eden thomas eski hayatındaki çapkınlıklarına devam eder ve sabina'yı görmeyi sürdürür. thomas apolitik bir karakter olsa da arka plandaki prag baharının sona erişini - 1968 yılında sscb ve varşova paktı müttefiklerinin çekoslavakya'yı işgali - görmezden gelemez. bu tarihsel olaylar gerçekleşirken hepsinin hayatı derinden sarsılacaktır.

    ''take off your clothes''

    - tatlı, canlı bir müzik. yakışıklı bir doktor (thomas) ve güzel bir hemşire. ve filmin ilk cümlesi ''take off your clothes''. ilk sahnesiyle filmin konusunu, mesajlarını thomas üzerinden anlatacağını ve bu yüzden yönetmenin thomas'ı erkenden tanımamızı istediğini anlayabiliyoruz. art arda gelen kesmeler ile filmin ilk 5 dakikasında thomas'a farklı sahnelerde rastlıyoruz ve ilk iki sahneyle thomas'ın çapkın bir adam olduğunu, ayrıca kadınlar hakkındaki düşüncelerini ve korkularını öğreniyoruz. sonrasında ameliyat için taşraya gittiğinde iyi bir doktor olduğunu, ameliyat esnasında ıslık çalmasıyla, rahat hareketleriyle de hafif, özgür bir kişiliğe sahip olduğuna kanaat getiriyoruz. çok kısa bir sürede karakteri bizim için oluşturan yönetmen, filmin konusunun karakterin oluşumu hakkında olmadığını, karakterin yaşamındaki olaylara bakışı ile, vereceği kararlar ile ilgili olacağını bize önceden sezdirmek istediğini söylemek kesinlikle mümkün.
    - edebiyat eseri üzerinden uyarlama olan film, birçok farklı daldan incelenmeye müsait. sanat, felsefe, tarih ve tabii ki de sinema bu dalların başı. yazımda filmi ve filmin başarılarını daha anlaşılır kılacak olduğuna inandığım noktaları açıklamak, filmin ve aynı zamanda eserin bize düşündürmek istediği noktalara ortaya koymaya çalışacağım.

    bir edebiyat eserinden uyarlama olan film, ''en iyi uyarlama senaryo'' dalında ödül almasına rağmen kitabı okuyan insanların kitaba göre filmde birçok eksik bulacağından hiçbir şüphem yok. sinema uyarlamasında kitaptaki olay örgüsüne sadık kalınsa bile film ne yazık ki kitabın yerine tutamıyor. kitabın olay örgüsünün karışık olması, karakterlerin düşünceleri, hisleri ve tercihleri hakkındaki açıklamaların çok olması ve son olarak da bölüm başlarında yazarın bölümle ilişkin bazı felsefi konulara dair açıklamalar yapması filmin kitabın yerini tutamamasının temelini oluşturuyor. bu durumların sinemaya direk sözle, mesela bir konuşmacı ile ortaya koyulmasının sinemasal etkiyi derinden yaralayacağının farkında olan philip kaufman'da kitabın geçirilmesi zor olan kısımlarının tamamını yapamasa bile temel konuyla ilgili olan yazıların bir kısmını yeni diyaloglar yazıp onlara yayarak izleyiciyle paylaşmaya çalışıyor. diyalog dışında oyunculuktan ve film tekniklerinden faydalanarak da bu eksiği kapatmaya çalıştığını söylemek mümkün.
    örnek olarak filmin ortalarında teraza thomas'ı terk ettikten sonra thomas yeniden yalnız kalır ve eski yaşamına, hafifliğine döner. teraza'nın gidişinden sonra thomas'ın arkada hafif bir ses eşliğinde, tek başına bulunduğu sahnelerde eskisi gibi huzurlu ve hafif olduğunu görebiliyoruz. geniş çerçevede aydınlık bir deniz ve beyaz leylaklar. thomas sanki arkadaki müziği duyarmış gibi kollarını sallamakta, hafif hafif dans etmektedir.. ve sonra ani bir kesme. thomas evde tek başına beyaz puf koltuğa oturmaktadır. önündeki yemek masasında içilmemiş bir bardak su, yenilmemiş iki tane domates ve bir parça ekmek bulunmaktadır. onların yanında da teraza'nın kaktüsü. thomas bu sahnenin başından sonuna kadar kaktüse bakmaktadır. kamera bir tarafa thomas'ı bir tarafa kaktüsü koymuştur. thomas'ın yüzünde acılı ve ağır bir ifade vardır. bir süre sonra kamera thomas'a yakın çekime geçer. yönetmen o hafif adamın yüzündeki ağırlığı bize göstermek istemektedir. kamera gittikçe thomas'a yaklaşır ve arka plana gergin bir keman sesi girer ve yaklaştıkça ses yükselmeye başlar. kaktüs ve thomas arasında her seferinde gittikçe yakınlaşan karşı çekim devam eder ve yine bir kesme. bu sefer thomas gözünde siyah bir gözlükle araba kullanmaktadır. yönetmen sahnenin geçişini yumuşatmak ve duygu yoğunlunun halen devam ettiğini göstermek için müziği devam ettirmektedir. bu sefer thomas'ın yüzünde adeta bir yenilgiye uğrayan adamın ifadesi vardır. sonraki çekimde aranın yolda olduğunu gösteren bir sahne. kamera sahneden yavaş yavaş uzaklaşmakta. son olarak yönetmen bize thomas'ın teraza'nın peşinden gittiğini ve prag'dan uzaklaştığını gösterir. yönetmen kitaptaki 20 - 30 sayfayı film teknikleri ve daniel-dey lewis'in mimikleriyle yaklaşık 1 dakikalık sahnenin içine yerleştirmeyi başarmıştır.
    yukarıda bahsettiğimiz gibi filmin içinde birçok sahnede sinemanın gücünü görsek bile filmi kitaptan ayrı tek başına ele aldığımızda, kitabı okumayan insanların gözünden baktığımızda, güzel karakterlere ve oyunculara sahip, ilgi çekici görüntüleri olan, aynı zamanda tarihsel arka planı da başarılı bir şekilde yansıtan bir film görürüz. bu nitelikler elbet bir başarıdır ancak filmin alt metninde yatan ve aslında filmin temelini oluşturan - aynı zamanda kitabın - düşüncenin sadece kitap okuyanlar tarafından anlaşılacak olması iyi uyarlama filmin kriterlerinin ne olduğunu bize tekrar düşündürmeli. örnek olarak yukarıda sinemasal açıdan bahsettiğimiz sahnenin başında thomas teraza'nın bıraktığı notu okur ve notta teraza thomas'ın hafifliğine dayanamadığını söyler. ve bu hafiflik bahsi birkaç karede daha belirgin bir şekilde olur. kitabın ilk bölümünde açıklaması yapılan ağırlık ve hafiflik düşüncesi aslında filmin temel sorusunu oluşturmakta ve tüm karakterler için geçerli olmaktadır. edebi eserinde açıklanan ve romanın temel noktasını oluşturduğu belirgin olan bu düşünce ne yazık ki filmde yerini bulamıyor ve bu yüzden film kitaba bağlı bir halde anlamlı hale geliyor.
  6. her bir kelimenin insan hayatındaki önemini bu kadar müthiş anlatan bir başka eser var mıdır bilmiyorum ancak kundera'nın sözcüklerin büyüsünü ilmek ilmek, nakış nakış bünyemize aksettirdiğine inanıyorum. içerik/üslup uyumu muazzam. içerikten biraz bahsedecek olursak;

    !---- spoiler ----!

    kundera'nın abd'ye duyduğu nefretin sovyet rusya'ya duyduğu nefretten daha fazla olduğunu hissettim. büyük yürüyüş için gittikleri ülkede amerika'lı oyuncunun, kendini diğer ülke vatandaşlarından üstün gördüğü bölümde anlatılanlar gibi. yüksek kibirili oyuncunun egosundan dayanamayıp hüngür hüngür ağlaması da güzel bir enstantaneydi.
    ayrıca tomas'ın kendisini aldatan tereza'yı avcıların bulunduğu bölgeye gönderirken, tereza'nın bu isteğe sorgusuz itaat etmesi ona duyduğu aşkın da ne derece büyük olduğunu gösterdi.

    !---- spoiler ----!

    ess muss sein!
  7. kitap okunmaya başlandığında ilk 2-3 sayfada ne diyor bu değişik tepkisi verdim. sonra daha ilk bölümü bitene kadar anlatım bozukluklarına rastladım. esas oğlan esas kız tarafından o kadar çok aldatılmışken kızın bir anda terketme düşüncesine nasıl kapıldığı iyi betimlenmemişti. aynı şekilde esas oğlanın kızın peşinden geri dönmesi olayının da nasıl bu kadar çabuk geliştiğini algılayamadım. ya yazarın sıkıldığı bir ana geldi bu da böyle geçiversin dedi, yada çeviriden kaynaklanan bir problem söz konusu. kitabın ilk bölümünden aklımdan kalanlar ancak bu olabildi. geriye dönüp bakınca çok fazla şey hatırlamak hayli güç.

    okuyucuyu zorlamak yeni bir moda sanırım, artık insanlar bundan zevk alıyor her halde.