virginia woolf

Kimdir?

1882'de londra'da dünyaya gelen virginia woolf, victoria devri'nin tanınmış yazarlarından sir leslie stephen'ın kızıydı. annesi ve babası daha önce başkalarıyla evlenmişler, dul kaldıktan sonra ise bir araya gelmişlerdi. her ikisinin de ilk eşlerinden çocukları vardı. sir leslie stephen'ın ilk eşi, ünlü romancı william makepeace thackeray'nın kızıydı. thackeray'nın eşi akıl hastası olduğundan, leslie stephen'ın bu kadından olan kızı laura, anneannesine çekmiş, yirmi yaşında bir akıl hastahanesine kapatılmıştı. virginia'nın annesi julia duckworth ile leslie stephen'ın beş çocukları oldu. yaş sırasıyla vanessa, julian, thoby, virginia ve adrian. virginia on üç yaşındayken annesi ansızın ölmüştür. woolf, o yıllarda kadınların ikinci planda kalması nedeni ile okula gönderilememiş fakat babası yardımı ile kendini geliştirmiştir.

kızkardeşi vanessa bell daha küçük bir yaşta iken bir ressam olmaya, virginia woolf ise bir yazar olmaya karar verir. kendisini babasının kütüphanesinde geliştiren virginia woolf, 1895'de bir gazetede kısa hikâyelerini yayınlatır.

özellikle, viktorya tarzı yaşamaya karşı olan virginia woolf, yazılarında da bundan bahseder.

eserleri:

dışa yolculuk (1915)
gece ve gündüz (roman) (1919)
jacob'un odası (1922)
mrs dalloway (1925)
deniz feneri (roman) (1927)
orlando: bir yaşamöyküsü (1928)
dalgalar (roman) (1931)
yıllar (1937)
kendine ait bir oda (1929)
londra manzaraları (1931)
flush, bir köpeğin romanı (1933)
üç gine (1938)
perde arası (1941)
virginia woolf'un günlükleri
pazartesi ya da salı (1921)


  1. mümkünse bir de bu pencereden bakabilmeli hayata:

    “aynı fotoğraflara baktığımızda aynı duyguları hissedip hissetmediğimiz konusu üzerinde duralım.”
  2. kitaplarının çoğunu okuyarak diyebilirim ki anais nin, ayn rand ve andrea dworkin ile beraber okuduğum en tehlikeli kadın yazardır. bu dört kadın dilini farklı amaçlara yönlendirse idi farklı bir kaos içinde yaşardık. en iyi kitabı bana göre dalgalar'dır
  3. 1882 yılında londra’da dünyaya gelen, ingiliz edebiyatının feminist ve modernist yazarlarından biri. annesinin, babasının ve ağabeyinin kısa aralıklarla ölümü üzerine psikolojik sorunlar yaşamaya başlamıştır. eşi leonard woolf’un evliliğini çocuksuz devam ettirme kararı ile kendisini tam bir kadın gibi hissetmeyen ve eşcinsel eğilimler gösteren virginia woolf’un, eski dostlarının büyük bir kısmını kaybetmesi üzerine, psikolojik sorunları artmıştır. woolf, 1941 yılında, 2. dünya savaşı devam ederken, ceplerine taş doldurmuş ve ouse ırmağı’na atlayarak intihar etmiştir.

    çok daha ünlü romanları olsa da bence en güzel romanı "orlando"dur. vita west'e ithaf edilen bu roman, vita'nın oğlu tarafından dünyanın en uzun ve en mükemmel aşk romanı olarak nitelendirilmiştir. androjen bir kahraman olan orlando, zamandan kaçıp zamansızlığa sığınmak için batı'dan doğu'ya (istanbul'a ve bursa'ya) gelmiş, burada çingenelerle yaşamaya başlamıştır. romandaki en ilginç ayrıntıysa bence "meşe ağacı" metnidir. bir de romandaki zaman katmanları...

    woolf'la ilgili bence en eğlenceli kaynak, mina urgan'ın yky'den çıkan kitabı... virginia... benim sevgili yazarlarımdan... iyi ki yaşamış ve yazmış.
  4. virginia woolf adının feminizm düşüncesiyle yan yana geldiğini ve kendisinin bir feminist olarak tanımlandığını biliyoruz. mina urgan'ın virginia woolf üzerine yazmış olduğu kitabındaysa onun feminizm konusuna bakışını objektif bir şekilde eleştirdiği noktalara rastlamıştım ve bana haklı gelen tarafları olmuştu. kitaptan birkaç tane alıntıyı ekleyerek bunların neler olduğundan bahsetmek isterim.

    ''virginia woolf, aslında tüm kadınların değil, yazar kadınların sorunlarını ele aldığı için, öteki feministlerden ayrılarak, kadınların haklarını savunmak amacıyla örgütlenmeleri gerekliliği üstünde durmaz. seçim sistemini değiştirmeyi amaçlayan suffragette'lere de katılmayarak, kadınların oy hakkını elde etmelerini hiç önemsemez. kendilerine ait bir odaları ve gelirleri olması, oy hakkından daha önemlidir. virginia woolf açısından: ''of the two-the vote and the money-the money, i own, was infinitely the more important'' (bu ikisinin arasında -para ve oy-paranın kat kat daha önemli olduğunu itiraf ediyorum) oysa, ülkesini yönetenleri kendi seçmeden, toplumsal düzende köklü değişiklikler sayesinde, eğitim eşitliği elde etmeden, bir kadının -özellikle yüksek sınıftan gelmeyen bir kadının- kendine ait bir odası ve geçinebilecek bir geliri olabilmesinin yolu yoktur''

    ''kadın haklarını savunmak amacıyla bunca çaba gösteren yazar, salt bu konuya adanmış bir roman yazmayı neden düşünmedi? gerçekten romanlarında, yani to the lighthouse ya da the waves gibi şiirsel romanlarında, bu konuyu işleyemezdi elbette. ama three guineas ile aynı yıl yazdığı gerçek the years'de ya da gene gerçekçi roman kurallarına az çok uyan daha önceleri yazdığı day and night' ta bunu kolayca yapabilirdi bize kalırsa''
  5. “Sanki damarlarımın içinde hafiften davul çalınıyor gibi bedensel bir his; çok üşüyorum, halsizim ve korkuyorum. Sanki yüksek bir kayanın üzerinde çok kuvvetli ışığa maruz kalmışım gibi. Çok yalnızım…”

    sevdiğiniz birinin yavaş yavaş ölüşüne (ya da ölüme gidişine) şahitlik etmek gibi. insan konduramıyor sanırım böyle durumlarda. yoksa dur demez mi? aslında dur demek olanaksız mı?

    virginia woolf'u intihara sürükleyen adımlar
  6. “women and fiction remain, so far as i am concerned, unsolved problems.”

    hissettirdiklerinin tarifini de kendisi çok iyi yapmış yazar. ben hala kıymetinin bilindiğine inanmıyorum.
  7. sesi

    https://m.youtube.com/watch?v=E8czs8v6PuI

    -1937-

    "modern georgian edebiyatımız, elizabetin edebiyatının tozunu atar mı"

    "antonius ve kleopatra‘dan daha görkemli oyunlar, bülbüle gazel'den daha hoş şiirler, gurur ve önyargı ya da david copperfield kadar iyi romanlar yazılabileceği şüphesi,amatörlerin acemiliğinden ibarettir."

    dil olmayınca.
  8. ''angel in the house'' metniyle, mesleğini eline almış bir yazar kadının, yani kendisinin erkek egemen hegemonyaya göre hareket etmesini sağlayan, kritiklerine dahi bu şekilde müdahale eden zamane kadınının ruhu, imgesi ile mücadele etmiş ve onu öldürmüş yazardır.
  9. kendisini ilk olarak (bkz: the mark on the wall) adlı kısa hikâyesiyle tanıdığım, (bkz: stream of consciousness) tekniğini sıklıkla kullanan, mental rahatsızlığının -bipolar kişilik bozukluğu- yansımasını eserlerinde de net bir şekilde gözlemleyebildiğimz feminik, modernik eşsiz bir 20.yy yazarı.

    kısa hikâye severler için;
    (bkz: a haunted house by virginia woolf)
    tavsiye ederim.