1. sürekli duyduğumuz şeyler.

    diyorlardı ki; yılbaşı baba diye biri var ve gerçek. bana her yıl hediyeler getiriyormuş. külliyen yalan olduğunu sonradan öğrendim...

    *

    sonrasında dediler ki; tanrı diye biri var, hepimizi izliyor. hepimiz için bir tasarısı varmış. sonradan öğrendim: tanrı aşkı çok severmiş ama bir şartı varmış. tanrı sadece belirli bazı aşkları severmiş bu şartları yüzünden. önce güldüm, koskoca tanrı neden insanların aşkına karışsın ki dedim. sonra sorgulamayı bırakıp kabul ettim.

    kendisi evreni 7 günde yaratmış. bu günlerin:

    birincisinde galaksileri
    ikincisinde dünyayı ve ağaçları
    üçüncüsünde insan ve çiçekleri
    dördüncüsünde yemekleri -- pardon; hayvanları
    beşincisinde yollar ve şehirleri
    altıncısında asma köprüleri ve gökdelenleri
    sonuncusunda ise bizi izlemek için kullandığı ajanları yaratmış. öyle ya... günahları birinin yazması gerekiyor...

    dünyanın her yerinde gökdelen ve köprü olmamasının sebebi de projenin ölümçizgisi'ni (bkz: deadline) geçmesiymiş.

    sonra asma köprüleri inşaat mühendislerinin yaptığını öğrendim. gerçi, bu insanlar tanıdığım insanların hiçbirine benzemiyordu. umarım onlara da insan deniyordur. gözleri hafif çekik. boyları da normalden kısa. değişik bir dil konuşuyorlar.

    bu sayede de tanrı'nın yalan olduğunu anladım. öyle ya bugün asma köprüleri yapan insanımsılar, yarın dünyayı da baştan yapabilir.

    *

    hep söylenenin aksine,
    kızlar kendini güldüren erkeklerin yakışıklı arkadaşlarından,
    erkekler ise şart koşmaksızın her türlü kızdan hoşlanırmış.

    oysa bana ruh uyumu, evlilik, anlaşmak gibi şeyler demişlerdi. sanırım tanrının sevmediği cins aşklar bu aşklar. bilmem.

    *

    küçükken büyüklerime sihrin gerçek olup olmadığını sorardım. onlar da hayır derlerdi. hiç sihir yapan birini görmemek, sihrin olmadığına kanıt mıdır ki? hem, sihir yoksa;

    uzaktangörüntü^:televizyon^ nedir?
    bazı mekanların 10 liraya su satması ve hala daha oraya giden olması?
    yıldız savaşları'nda uzaylıları havaya kaldıran adamlar?
    timsahların asla intihar etmemesi?

    *

    dünyada o kadar çok yalan var ki artık insanlar gerçekle doğruyu ayırt edemez olmuşlar. biliyorum bu anlattıklarım size çok anlamsız gelecek ama düşünün. hiçlik ve kopya^:klon^lar da bize anlamsız gelmiyor mu? oysa hepimiz biliriz, bu ikisi bize çok anlamsız gelmesine rağmen kopyalar ve hiçlik her tarafımızda değil midir?
  2. "yalanlar birilerinin gerçeklerle kirlettiği güzel hikâyelerdir."
    (bkz: how i met your mother)
    belki de doğrudur. belki bizi yalanlarla mutlu etmelerini istiyor ve bunu itiraf edemiyoruzdur.
  3. hiç bir yalan olduğu gibi kalmıyor. vakti gelince açığa çıkıyor. bir de sonunda kalp kırmak olmasa, tekrar tekrar güvenmek zor insanoğluna. kimseyi hafife alıp kendi aptallığına ortak etmemeli.
  4. çocukken gâyet rahatça, fazlaca söylemiş olduğum şey. ufak şeylerden dolayı bile azar işitebildiğiniz, sürekli tarafından rencide edildiğiniz bir anneniz olduğunda ona karşı yalan söylemek size kötü hissettirmiyor.
    bir de kendini kandırmak ve buna inanmak durumu var. ben bunu çok yapardım. ama bunun kendi içimde ve kafamda işleyişi bayağı değişikti.
    misalen;
    annem bana harçlık verdi diyelim. bununla dondurma alma, başka bir şey al dedi. ben de başına buyruk, inatçı bir çocuk olarak gidip bununla dondurma alıp, afiyetle yiyorum. (annemle samimi olmadığımızdan ötürü, bundan suçluluk duymuyorum. babam olsaydı bu kişi, ona yalan söylemek benim için vicdani bir durumun etkisi altında kalırdı o ayrı.) sonra eve gitmeden önce kendi kendime olayı değerlendiriyorum. "annem dondurma alma dedi. ama ben aldım. dondurma yemek benimle alakalı bir durum değil mi? yani benden başkasını ilgilendirmez. ben şimdi dondurma yememiş de olabilirdim. o zaman ben dondurma yemedim desem hiç de bir şey olmaz!" bu şekilde kendimce bir düşünce oluşturuyorum. eve gidince de annem sorduğunda, yemedim diyordum ve geçiyordu.
    beni ilgilendiren konularda, gerçeğin "kendi inandığım" ve "olmasını istediğim" şey olduğunu düşünüyordum bazenleri.
    arkadaşlarımın arasında her zaman lider olma merâkım vardı bir dönem için, kendimce havalı olduğunu düşündüğüm şeyleri yaşadığımı iddia ederdim. ezik hissettiğim konularda, olmasını istediğim şeyler olmuş gibi davranıyordum. çocukken hiç sinemaya gitmemiştim, bir kaç kişiye gittim demiştim falan, bunu demekte bir beis görmemiştim. harry potter'ın şu filmine arkadaşlarla kaçtık da gittik bilmem ne diye döşemiştim kuzenime bir keresinde bak, net hatırlıyorum.

    yalan söylemekten vazgeçmeye, kendinize yalan söylenmesine bozulduğunuz, sinirlendiğiniz zaman karar veriyorsunuz.

    en yakın dostumun bundan aylar (pardon lan, yıllar hatta) evvel koyduğu, bende meteor çarpma etkisi oluşturmuş bir whatsapp durumu vardı;

    "hurt me with the truth but never comfort me with a lie" / "beni doğruyla incit ama asla yalanla avutma"
  5. "bazı insanları her zaman, bütün insanları da bazen kandırabilirsiniz; ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız." (abraham lincoln)
  6. genelde sayisi arttikca, detay verdikce ve uzerinden zaman gectikce kontrol etmesi oldukca zordur. soyledigimden degil soyleyen arkadaslarim oyle diyor ^:swh^
  7. en çok eksik bilgi vererek yaptığımdır. yalan söylemek için önce kendimi kandırmalıyım. o da zor olunca, detaysız olanı tercih ediyorum. eksik bilgi de yalandır neticede. üzgünüm.
    ozumm
  8. her insan yalan söyler elbette. ister, istemez olabiliyor bu. en korkuncu kişinin kendine söylediği yalan olsa gerek. kişi kendine bir yalan söyler ve ardından bu yalana kendini öyle bir inandırır ki başta yalan olduğunu bildiği şey bir gerçeğe dönüşür. işte bu, psikolojik buhrana yol açar.

    sonuç olarak; benim de yalanlara inanmaya ihtiyacım var. bütün çaresiz insanlar gibi...
  9. büyük yazar peyami safa 9. hariciye koğuşunda
    "yalan" kavramını öyle güzel ifade eder ki; işte bunun için sizin içinizden geçirip anlatamadıklarınızı yahut yeterince anlatamadıklarınızı anlattıkları için yazarlar hep var olmalılar ve kitaplar da....

    sevdiği yalan söylemiştir:

    nüzhet bana yalan söyledi..
    ...öyle bir yaşta idim ve öyle mizaçta idim ve çocukluğumda o kadar az oyun oynamıştım ve aldatmasını o kadar az öğrenmiştim ki, yalan bana suçların en ağırı gibi geliyordu; ve bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. yalana herşey isyan etmelidir. eşya bile: damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır filan... zavallı mürahik...

    nüzhet bana yalan söyledi...

    yazar der ki; dünyanın hiçbir nüzhet'i yalan söylememelidir.

    bunun üzerine ne denir ki...
  10. youreads'e kayıt olurken yaptığım eylem.

    kullanım şartlarını okudum kabul ediyorum.