1. akıldan geçen her şeyin günlük telaşların arasında uçup gitmesini önlemek amacıyla kağıda dökülmesiyle yapılabilen eylem.

    bu kutlu eylem sayesindedir ki; farz-ı misal 14 nisan 1853'de istanbul'da boğaza nazır bir kıraathanede türk kahvesini yudumlarken okuduğu kitaptan notlar alan bir istanbul beyefendisinin düşüncelerinin neler olduğunu öğrenebiliyoruz.

    bundan 150 yıl önce yaşamış adam sadece kahvesini içip kalkıp gidebilirdi, sadece düşünüp geçebilirdi, ama o yazdı, iyi ki de yazdı.
  2. ernest hemingway'in, tavsiyeleriyle hakikaten yararlı şekilde rehberlik edebildiği eylem.

    "kişisel trajedini unut. hepimiz zaten başta hapı yutmuş olsak da adamakıllı yazabilmen için ciddi ciddi incinmen gerekir. fakat incindiğin zaman da acınla sahtekarlık yapma, kullan onu. bir bilimadamı tarafsızlığında yaklaş. ancak sırf senin veya tanıdığın birinin başına geliyor diye lüzumsuz önem atfetme."

    (scott fitzgerald'a 1934'te yazdığı bir mektuptan)


    "hayal gücü, dürüstlük dışında iyi bir yazarın sahip olması gereken tek şeydir. hayattan ne kadar çok şey öğrenirse de, hayal ettikleri bir o kadar gerçekçi olur."

    (by-line: ernest hemingway kitabından)


    "en berbat ve çaresiz haldeyken devam etmelisin. bir roman için yapılacak tek şey vardır, o da o lanet şeyin sonunu getirene dek durmadan devam etmektir."

    (scott fitzgerald'a 1929'da yazdığı bir mektuptan)


    bazen de sabrı taşıyormuș. yine fitzgerald'a yazdığı bir mektuptan:

    "öykü yazmak fahişelik değil, sadece senin için yanlış bir tercih. roman yazarak da geçinebilirdin ve geçinebilirsin. tanrının salağı. yaz artık şu kitabı."
  3. sanırım albert camus'nündü: "insan yazdıklarından daha fazla yazmadıklarıyla insandır."
  4. mutlu zamanlarda yapılamayacak eylem.
    en azından ben yapamıyorum.
    bakın ne diyeceğim.
    aylak adam'dan bir alıntı geldi aklıma.

    "dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir gemide yürür gibiyiz. tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. tramvaylardaki tutamaklar gibi. uzanır tutunurlar. kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına."

    işte bende yazma eylemine tutunacak bir dal gibi bakıyorum. sanki o dal olmasa çoktan çukurun dibini boylamışım, varlığımın izi yok.
  5. yazdıkça deliriyorum,
    yazmadıkça çıldırıyorum.
  6. bir hikayecimizin çok sevdiği ama günün birinde bırakmaya karar verdiği eylem. biraz dayanır tabi ki ama sonra kalemi eline alır ve o ölümsüz cümleyi kurar: "yazmasam deli olacaktım." (bkz: sait faik abasıyanık)
  7. kafamdakiler kemikleşmesin diye... ne kemikleşmesi, betonlaşmasın diye yazıyorum. her fikir bir çimento ve kurumadan kafadan yazarak atmalı. atmalı ki kafa betonlaşmasın.

    bazen geç yazıyorum. o zaman da bi halta benzemiyor yazdıklarım. ustüne yazacaklarımı da etkiliyor bu durum. kafamdaki harcın içine beton parçaları girmiş oluyor ve sonraki yazdıklarım da bir halta benzemiyor.

    oysa ne güzel olurdu aklına gelir gelmez yazmak...

    deneme dedikleri de bu ya işte: samimiyetsizlikten uzak, güzel fikirler üretme yöntemi. başka perspektiften bakabilme yetisini de aşılaması da cabası.

    yazmadikca sabit fikirli oluyorum. yazdikca başka fikirlerle tanışıyorum.