1. kuzey pasifikte bulunan 3,4 milyon kilometrekare genişliğinde, 7 milyon ton ağırlığındaki plastik ve atık yığınına uzmanların verdiği isim. benim gibi ölçü, miktar ve mesafe özürlüler için şöyle ifade edeyim. türkiye'nin neredeyse beş katı, amerika'nın üçte biri kadar bir yüzölçümü var. hindistan kadar diyelim. bu en büyüğü, diğer denizlerde bunun kadar olmasa da, benzer 4 büyük yığın daha var. düşününce insanın aklı almıyor.

    peki nasıl oluşuyor böyle bir şey? tahminlere göre denizlere her yıl 9 milyon ton civarı çöp atılıyor. bunların büyük bir kısmını geri dönüşümü olmayan ya da zor olan plastikler oluşturuyor. pet şişeler, polyester ürünler, ağlar, sepetler, yemek kapları, hani o meşhur kahvecilerde verdikleri kapların üstündeki kapaklar, streç filmler, naylon poşetler, oyuncaklar, diş fırçaları, plastik çatal bıçaklar, pipetler, say say bitmez. (ben yazarken sıkıldım) pet şişe demiş miydim? (çağımızın vebası resmen) hayatımızı kolaylaştıran her şey, aslında gezegeni öldürüyor.

    7'nci kıta ta okyanusun tabanına kadar iniyor. üst yüzeyini ise mikroplastikler oluşturuyor. deniz canlıları yiyecek zannedip, mideye indiriyor. sonra biz de onları mideye indiriyoruz. wwf'e göre, yapılan incelemelerde, akdeniz’deki her iki deniz kaplumbağasından birinin sindirim sisteminde plastik parçalara rastlanmış. böyle çöp yığınlarının işgalci türleri bir yerden başka bir yere taşıma gibi tehlikeleri de var. işin mikrop kısmına hiç girmiyorum bile.

    bu canavar yığını temizleme çalışmaları var elbet. en azından büyük plastik parçaları, mikroplastiğe dönüşmeden temizlemeye çalışıyorlar ancak insanoğlunun denizleri kirletme hızı, temizleme hızından çok daha fazla olduğunda pek bir yere varılmıyor maalesef.
  2. şu sıralar kafayı bozduğum konu. geçenlerde şöyle bir şey karalamıştım:
    kaynaklar kıt, bu gidişle yüz yıla varmadan zaten tükenmeye yüz tutacak.
    elektrik saatlerini değiştirdiler geçen gün. on yılı doldurmuş, yasa gereği değiştirmelilermiş. dedim ki; "çıkardıklarınız ne olacak?" cevap; "çöpe gidecek."
    bu nasıl olabilir. yaşadığım küçük kentin on yılı doldurmuş bütün elektrik saatlerini hayal edin, hepsini, bir arada.
    onlara dediğimi buraya da yazayım; "gün gelecek çöpler insanlara yaşayacak yer bırakmayacak."
    bir de böyle düşünün. yalnızca insan sayısı değil artan. bir insanın hayatı boyunca ürettiği çöp!
    işin bir de şöyle bir tarafı da var:
    kıtlık, her türlü doğal felaket ya da bilinçli salgınlar, dünya nüfusunu azaltmak için her türlü komplo vesair.
    hiç kimse bunların içinde yer almak istemez. dünya nüfusu böyle azaltılacaksa, hayır!
    o zaman çözüm ne?
    az üremek. şimdilik tek akılcı, uygun çözüm yolu bu.
    ve ana baba olma, kesinlikle ana baba olmayı hakkedenlere verilmeli, bu da öyle kolay olmamalı.
    bu yazdıklarım yalnızca burada kalacak.
    ben göremeyeceğim.
    ama biliyorum, insanoğlu yaşamak ve türünü sürdürmek için, bu gezegenden başka bir gezegen bulamazsa, tamamen yok olup gitmeden önce bu son söylediğim gerçek olacak.
    hero
  3. bunla ilgili bir belgesel izlemiştim, hangi belgeseldi ismi neydi bir türlü bulamadım. bir derneğin mikroplastik konulu kısa videosu da olabilir.
    her neyse; özellikle pipetlerin mikroplastik yaratmadaki etkileri çok büyükmüş.
    belgesel, en çok pipetler konusunda uyarıyordu insanlığı.