1. platon ve aristotales öğretilerini birleştirmek suretiyle ortaya çıkmış akım. öncüsü platinos.

    yeni platonculuk felsefeyi dini, tinsel bir zemine oturtmaya çalışarak antik yunan felsefesinin sonunu getirmiştir. başta hristiyan felsefesi olmak üzere islam ve yahudi düşüncelerinde de etkili olmuştur.

    yeni platonculukta öte dünya denilen platon'un idealar dünyası felsefenin ana amacını oluşturur, yani öte dünyayla, bir olanla-tanrıyla birleşmek sistematik hale getirilir. filozofun en gerçek amacı tanrıya ilişkin mistik bilgiye geçmişten gelen birikim ve kişisel deneyimlerle ulaşmak olarak tanımlar. yani platinos'ta felsefe artık bir din, bir kurtuluş felsefesine dönüşür.

    platon kendi felsefesinde dünyayı anlamaya açıklamaya çalışıyordu. yeni platonculuk'ta platinos bunu ileri götürüp bu görüşle insanın dünyadaki yerini, dünyada karşılaştıkları ahlaki ve manevi güçlüklerin üstesinden nasıl geleceklerini açıklamaya çalıştı.

    stoacıların, pyhtagorasçıların, epikürosçuların ruhu anlayamadıklarını, materyalizme bağlandıklarını, insan ruhunu maddeleştirdiklerini söyleyerek yetersiz bulmuşlardır. fakat platonun iyi ideası, dünyada algılanamayan gerçeklikleri içerdiği için tanrısallaştırılmış oldu.

    görüşün temeli şöyle; dünyadaki her şey değişir. tanrı bir madde değildir, bir zihin de değildir. değişemez, saf ve basittir, nedeni olmayan ilk nedendir bölünemez parçalanamaz. bu mutlak bütünlükten "bir" diye söz edilebilir. yani biz o tanrıyı bu dünyadaki kelimelerimizle bile ifade edemeyiz.

    plotinos'a göre tanrı her şeyi bile isteye yaratmamıştır. bu noktada hristiyanlıktan ayrılır. "südur" dan bahseder, yani tanrı bir ışık kaynağı gibi istemsizce yaratmıştır her şeyi. bütün evren tanrıdan çıkıp yayılmıştır, südur etmiştir. buna gerekçe olarak da tanrının bilinç ve istemle davranmış olması onu kısıtlar der. panteizme de karşı çıkar çünkü tanrının kendinden parçaları ayıracağını düşünmez. o bir ve bütündür bölünmez, toplanmaz vs. tanrının maddi varlık alanıyla bir bağı yoktur. fakat ondan varolan evren ona bağımlıdır, kendisinden türediği yetkin güce tabidir. bu varlık hiyerarşisi ortaçağ felsefesine damgasını vurmuştur diyebiliriz. çünkü tanrıdan başlayan türüm süreci tanrıya yakınlığa göre hiyararşik düzende yerini alır. kilisenin üstünlüğü buradan gelir, yani zemine bu varlık hiyerarşisini koyacaklar sonradan. yetkin olandan yetkin olmayana doğru bir sıralamaya tabi olur bütün varlıklar.

    bu türüm süreci üç aşamalı. ilk aşamada saf sezgi ve düşünceyi bulunduran nous var. tanrıda her şeyin ideaları var, nous tanrının evreni temaşa ettiği aşamadır. nous ilk varlıktır çünkü tanrının kendisi varlık olamaz, çünkü o bir şey değildir. nous'ta duyusal ya da fenomenal dünyada ne varsa her biri için ayrı bir idea vardır.

    ikinci aşamada nous'tan ruh meydana gelir. ruh manevi gerçeklikle maddi gerçeklik arasındaki köprüdür. ruhun iki ayrı yönü vardır, biri nous'a dönük olan saf düşünce, ikincisi ise doğadır.

    türüm sürecinin üçüncü aşaması ise maddi dünyadır. ruh gücünü ancak maddi şeylerde ortaya çıkarabileceği için maddi evreni yaratır.

    ruhu da üçe bölerler. bir kısmı nous'a yönelir. bir kısmı bedene ve dünyaya, bir kısmı da ikisi arasında denge kurmaya.(daha önce başka bir başlıkta ego, id, süperego konusunda bahsetmek istediğim temel buydu) bu da insanlar arasındaki hiyerarşi problemini çözer. şöyle ki maddeye düşkün olanlar tanrıdan uzaklaşır, kötü ideasına yaklaşır. maddeden uzak olanlar ise tanrıya yaklaşır. kötü ideasına yakın olanlar, iyi ideasına yakın olanlardan daha aşağı varlıklardır. kişinin iyi ideasına yakınlaşabilmesi için erdemler geliştirmesi gereklidir. tanrıyla bir olmak için önce arınmak, çileyle yoğurulmak dünyevi şeylerden uzaklaşmak gerek. sonra bilim ve felsefe ile yüzünü nous'a dönmesi gerek. en sonda da mistik bir vecd hali ile tanrıyla birleşmesi gerek.

    yeni platonculuk'ta yukarıda yazılan her şey çok güzel bir şekilde harmanlanıp, hristiyanlığın içerisine yedirilmiştir. şahsi fikrime göre din ile felsefenin hatta bilimin barışması demek kölelik sisteminin sağlam bir temele oturtulması demektir.işte ortaçağ karanlığı denilen dönemin temeli budur. felsefe, bilim ve dinin barışması ve müthiş bir hiyerarşik düzen kurulması halidir. bu aşırı mantık dışı hal batı medeniyetlerinde bilimin gelişmesine öncülük etmiş olabilir. bu kadar saçma olmasına rağmen bu kadar güçlü bir düzen herkesi tetiklemiş olabilir. doğu felsefesinin insan temelinde olması, toplumca makul karşılanması, hatta çoğu insana varlık alanı açıp, hayatına anlam katıyor olması, hiyararşik düzenin aşırı baskın olmaması uyuşukluğu sürdürüyor, gelişimi tetiklemiyor diyebiliriz.
    abi
  2. çoğu felsefi akımla ters düşerek günümüz kapitalist dünyasının en çok kullandığı dini tam olmasa bile çoğu zaman "that is my rule" olarak faydalandığı bir akım