1. top oynayan çocuklar.
    top oynayan çocuklar serseri mayın gibidir. nereden çıkacağı hiç belli olmaz. ve topları da güdümlü terlik gibi sokağı dönmüş olsanız da gelir kafanıza yapışır.
    yo yo, hayır ben yaşamadım. bir arkadaşım yaşadı.
  2. korkmaktan korkuyorum. bir şeyi sırf korkularım yüzünden yapamamaktan korkuyorum. birisini kurtarabilecekken, yüzlerce metre yüksekte uçabilecekken, onlarca metreye dalabilecekken, gece güzel bir havada koşabilecekken, bir turnuvayı kazanabilecekken, sevmediğim birisine haddini bildirebilecekken, yeni arkadaşlar edinebilecekken veyahut sevebilecekken bir şeyi korkmaktan korkuyorum.

    büyük bir ikilemdeyim, çıkamıyorum...
  3. bazı korkularım başıma geldi, gerçekleştikten sonra neler olduğunu biliyorum. başka başka korkularım da var başıma geleceğini biliyorum, gerçekleştikten sonra dünyaya ruhumda açtıkları deliklerden bakmaktan korkuyorum. her yaşın başka korkusu var, korkular geçer ama bir delik açar da geçer. yaşlandıkça delik deşik olmaktan da korkuyorum. bir gün hepimiz korkusuz olacağız ama yara bere içinde. o yüzden ne kadar çok korkuyorsanız o kadar az yaralısınız demektir. bu da iyimser bi ifade olsun.
    abi
  4. uçakla yolculuk etmekten korkuyorum. eskiden korkmuyordum. tedirgin oluyordum bazı bazı fakat tedirginliğim ve endişem binmeme engel değildi. ama bir süre önce korkmaya başladım.

    asıl canımı sıkan şey uçakla yolculuk edememek değil. seyahat edemiyor oluşum. sanki bir uzvumu yitirmiş gibi absürt bir durumdayım. tanrım, hiç yurt dışına çıkmadım. ilk gençliğimden beri kırgızistan, moğolistan ve kafkasya'ya gitmeyi, oraları görmeyi ve tanımayı, hatta birkaç ayımı orada yaşayarak geçirmeyi arzuladım.

    "medeniyet" görmek derdinde değilim aslında. bana seyahat etmek için fazla sıkıcı geliyor. yollar, binalar, insanlar, anayasalar, trafik kuralları, insanlar, nezaket vesaire... ben en çok türkleri seviyorum. artık bundan eminim. yurt dışında yaşamak gibi bir arzum hiç olmadı. şimdi de yok. çok şükür.

    ben o kısrağı merak ediyorum. o bozkırı merak ediyorum. ardında kızıl güneşin battığı dumanlı arazinin sessiz uzanışını ve anayasanın anasını yasalayacak olan sessiz uzamı.

    böyleyken böyle yani sevgili komşular.
  5. kişiliğimin mesleğimin, arabamın, evimin, giydiklerimin arkasında kalmasından, toplum tarafından yakıştırılan etiketlerin, ünvanların, rütbelerin beni gogol hikayesindeki bir buruna çevirmesinden korkuyorum.
    herhalde doğduğumdaki saflığıma hiçbir zaman geri dönemeyeceğim. her geçen gün daha da kirleniyor ve balçığa batıyorum. yapabileceğim tek şey eksra olan her yükü atarak ivmemi mümkün olduğunca azaltmak.
  6. şimşekten ve gök gürültüsünden korkuyorum. küçükken annem korkmamam için bulutlar kavga ediyor derdi. hayır yani bulutların kavga etmesi iç rahatlatıcı bir şey mi?
  7. gece gelen hırsız
  8. gidip gezmek istediğim yerlere gittiğimde, hayalini kurduğum olayları gerçekleştirdiğimde, bunların bırakacağı hissin, şu an düşünürken bıraktığı tatminin yanında bir hiç gibi kalmasından, o zamandaki boşluktan korkuyorum.
  9. bizim evimiz kerpiç-ahşap karışımı bir şey, 2. katta salonun zemini de ahşap ve epey eski. ben çocukken babam gece çalışıp gündüz uyududuğundan, salonda dolaşırken tahtalar gıcırdayıp ses verecek, babamı uyandıracağım diye korkardım. kardeşim de dikkat etsin diye ses veren tahtaların köşelerine tebeşirle ufak işaretler koymuştum.

    çocukluk günlerimden kalan, baba sevgisi içeren bir adet korku/endişe işte.
  10. en büyük korkum deprem, o kadar çok korkuyorum ki göçük altında kalmaktan düşüncesi bile panik atağımı yoklayabiliyor. işin özü karanlıktan haz etmiyorum, bir yerlerde sıkışma fikri bacaklarımı titretiyor, kapalı ortam korkusu normal hayatta bile canımı sıkarken metrelerce yerin altında kurtarılmayı bekleyecek kadar soğukkanlı olabileceğimi sanmıyorum. şayet bir gün böyle bir durumla karşı karşıya kalırsam doğa beni alt edemese de klostrofobinin alt edeceğinden eminim. ne de olsa nüfus artıyor ve birilerinin bir şekilde elenmesi lazım, değil mi?
    r2-d2