-
düşünme
arzu et sade
bak, böcekler de öyle yapıyor
orhan veli -
kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm,
kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm,
niksar'da evimizdeyken
küçük bir serçe kadar hürdüm.
sonra âlem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
sonra âlem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
mevsimler ne çabuk geçiverdi
unutmak, unutmak, unutmak.
anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti,
anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti,
yine kamyonlar kavun taşır
fakat içimde şarkı bitti.
cahit külebi -
aç aç aç
diye haykırıyor yüzlerce mahkum
canımız yanmış gibi değil
canımız yana yana
haykırıyoruz sahnedeki kadına
aç aç aç
bir koç başı gibi
zorluyor duvarları çığlığımız
açız çünkü açız
hem sade o kadına ve kadınlara değil
güneşe yeşile toprağa
ve açık havaya açız
adam gibi çalışmaya
insan gibi yaşamaya da açız
onun için de işte
sahnedeki kadına değil asıl
düzenin bazına asılıyoruz
aç aç aç
diye haykırıyoruz
kilitleri aç
kelepçeleri aç
demir kapıları açın
aç aç aç
açız çünkü açız
hem sade içerde değil
güneşe yeşile toprağa açık havaya
adam gibi çalışmaya
insan gibi yaşamaya
sade içerde değil
dışarda da açız
onun için de işte
sahnedeki kadına değil asıl
bu düzenin bazına asılıyoruz
aç aç aç
diye haykırıyoruz
bize okul bize yol bize fabrika açın
aç aç aç
yine de saklanıyor sahnedeki rakkas
bu acımıza son çare
bir açık versin diye bakıyoruz
canımız yanmış gibi değil
canımız yana yana haykırıyoruz
açamaz açamaz açamaz !
ama hala anlamıyor ki düzenbaz
gönül hoşluğuyla o açmazsa eğer
fırladığımız gibi
bu tarih denen sahneye
aç dediklerimizi biz
kendi ellerimizle açacağız.
can yücel -
resulullah’la benim aramdaki farklar
resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim,
resulullah yolda ebubekir’i görse ‘es selamu aleyküm ya sıddık’ derdi,
ben yolda ebubekir’i görsem tanımam.
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.
resulullah azrail’i yolda görse tanırdı;
ben azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.
resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah’ın resulü; fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?
resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘kızım ha gayret!’;
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘anneciğim ölmesen…’
ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘anneciğim seni ben…’;
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz
resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.
ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının
anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…
resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.
annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!
olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü.
(bkz: ah muhsin ünlü)