1. ben sana şiir yazsam şimdi
    kafiyeler düğümlenir boğazıma
    güneşler söner
    yıldızlar kayar
    ben sana şiir yazsam
    ıslanır gökyüzü gözyaşlarımla
    atmosfer ahengini bozar
    ben sana şiir yazsam
    göçmen kuşlar yolunu kaybeder
    gün doğmayı unutur
    martılar sebepsiz ağlar
    ben sana şiir yazsam
    bir mahur beste çalar
    sadri abi müjgana ağlar
    ben sana şiir yazsam
    boğazım kurur
    dilim susar
    içim yanar
    ben sana şiir yazamam ki
    ben kahve severim
    şairler hep çay
    yalan
  2. prett bharara!

    you make our faces smile
    you are a great hero in my eye
    just ask, even i will die
    what a balls you have bharara!!

    don't say he is a son of a mother.
    give him harder and harder.
    vurkacoglu says, make him prisoner.
    what a balls you have bharara!!
  3. nerede buldum seni
    bir bilsen.
    sıradan bir sabahın,
    kasvetli bir istanbul havası,
    kaçırmış elinden kırmızı balonu,
    bakkalın üç buçuk yaşında ki kızı,
    gök yüzünde kırmızı nokta,
    dudaklarını buldum işte orada.

    nerede buldum seni
    bir bilsen.
    çalıyorken en sevdiğin şarkı,
    ve araya karışan martı çığırışı
    yavaş, yavaş kaybolurken
    ufukta gemi,
    işte öyle buldum seni. ^:dünya şiir günü kutlu olsun^
  4. gümüş,
    çocukluğumda tuttuğum balıklar
    kıpır kıpır, tutsak yüzgeçleri
    ve de suya azad ederken geri,
    özgürlüğe kıvranan cam gözleri

    zümrüt,
    bahçelerden erken çaldığım erikler
    dalında apansız bastırdığım elmalar
    salkım salkım koruk asmalarda,
    steinbeck'in gazap üzümleri

    kehribar,
    sabah ayazında içimi kucaklayan,
    gözlerimi yumduğum kızıl güneş
    uçurtmalarımla semaya uzanan,
    çocuk ellerimdeki minik telaş

    mercan,
    güzün dalında nar, kuzinede kor
    haylaz bedenimde iz bırakan,
    damarımı yırtan kör çinçin,
    oluk oluk akan kızılcık kan

    ametist,
    kopardığım mayhoş çakal eriği
    serkeş çiçekteki menekşe kırağı
    avuç içlerimdeki sümbül kokusu
    gönlümdeki kurumuş gül yaprağı

    safir,
    yıldız yıldız dökülen yakamoz
    ay ışığında uğuldayan deniz
    geceyi kaplayan asuman
    yalnızlığım sessiz, koyu turkuaz
  5. hic unutmam ilkokul 2inci siniftayim. sinifin en silik tipiyim. hic bir etkinlikte, grup calismasinda yer almamak icin kose bucak kaciyorum. bir gun ogretmen elime bir kagit parcasi tutusturdu. 23 nisan'da sen de bu siiri okuyacaksin mewrites dedi. ben nasil cikarim onlarca kisinin karsisinda da siir okurum. ya okuyamazsam, ya kekelersem de bana gulerlerse. siiri okuma pratigi yapmaktansa bu isten nasil yirtarimin hesabini yaptim gunlerce. o zamanlar kirmizi kalemlerimiz vardi. otu boku kirmizi yuvarlak icine almak ya da altini kirmizi kalemle cizmek cok eglenceli geliyordu. oysa benim icin en eglencelisi kelimeleri cevreleyen yuvarlagin da icini doldurabilmekti. boyle homojen olmaliydi dolgu. simdi paintte doldur diye bir sey var ya boya kutusu simgesi, onun manueli bu bahsettigim. neyse, ben onu bunu boyuyorum, altini ciziyorum derken benim siirin yazili oldugu kagida da sanatsal dokunuslarda bulunmusum. bir gun bir baktim ki kagit aynen kendi agirliginin on kati siviyi hapseden orkid gibi (hemi de daha da gercekci, mavi sivi da degil kirmizi kirmizi iyy). dogru duzgun okunmuyor cogu yeri. ezberlememistim de. ogretmene de tekrar soramiyorum. bizim zamanimizda dayak vardi simdiki cocuklara nerdee...

    okuyabildigim kadariyla tekrardan temize cektim. okuyamadigim yerleri de kafamda kaldigi kadariyla sagir duymaz uydurur misali uydurdum. siir daha anlamli geldi benim modifikasyonumdan sonra ama yine de keske tanri gokten bir koyun indirse de benim yerime o koyun okusa siiri 23 nisanda. oylesine istemiyorum bu aktiviteyi.
    derken bir gun kalasi ogretmen geldi, toren programi diye birseyler anlatti. dedim ogretmen, kafan mi iyi? program dedigin televizyonda olur. meger once kim konusacak kim hangi siiri soyleyecek hangi piyes oynanacak falan bu siraya dizme isine de program diyorlarmis, o zaman ogrenmistim.
    bi baktim ki yapilan programda benim siir okuma olayini es gecmis ogretmen. siir okumayacaktim. oleeyy!! diyecekmis gibi hissetmem lazimdi ama boyle got gibi kalakaldim afedersin. ayni, reddettigi oglanin baskasiyla evlendigini duyan kezban gibi. icime oturdu.
    neyse ki toren sonunda kuruyemis ve meyve suyu dagittilardi da onun sevinciyle bu olayin etkisini hemen atlatabilmistim.
    yine de tam atlatamamisim galiba halen hatirladigima gore.

    hatta belki de bu yuzdendir; siiri hic sevmedim. halen de sevmem. sevecegimi veya sevmek zorunda kalacagimi da sanmiyorum. ne zaman bir ortamda siir okunmaya baslansa, istedigi kadar vatan millet sakarya desin, istedigi kadar askin olumsuzlugu; insanin yuceligi falan fisman, hic o moda giremiyorum nedense. hatta sarkilarda da var ya boyle, sarkinin yarisinda duygusal bi siir koyarlar. ne zaman ki boyle duyguyu almaya calisiyorum, moda girmeye basliyorum, tam boyle yelkenleri indirecek gibi oluyorum, bir gulme geliyor.

    hayatimda yazdigim topu topu 1 siir var o yuzden. anneme yazmistim. yukarida bahsettigim 23 nisan uyarlamasini da sayarsak ikisi toplamda 1.24 falan eder. anneme yazdim dediysem kendi icimden gelerek degil o da. ilkokul 5inci sinifta bu sefer, anneler gunu icin siir yarismasi yapilacakti okulda. dereceden umudu yoktu hocanin da (artik 5inci siniftik; hafiften hoca demeye baslamistik) hic degil degerlendirmeye alinan 20-25 siir arasina girebilirsen o zaman dusuk olan derslerden birini 5 yapacakti. benim sosyal bilgiler 2 dusuyordu, 3 yapsa kafi 5e gerek yok. ustunu arkadaslara dagitsa da olur. tesekkur alamiyorum yoksa bir ders 2 oldugu zaman.
    artik nasil biriktirdiysem, bi siir yazmisim tam 7 kita. simdi zar zor hatirliyorum. bir kitasi soyle birseydi:

    !---- spoiler ----!

    aglayinca her zaman,
    annem beni kucaklar.
    annem yoksa yanimda,
    olmaz park, salincaklar.

    !---- spoiler ----!

    neyse hoca bunu begendi, once bi sinifta okuttu. sonra da degerlendirme kuruluna iletti siniftaku diger cocuklarin sacmaliklariyla beraber. bir sure sonra anneler gununde ogle arasinda aciklamislar dereceye giren siirleri. ilk uce giren sairler bir de butun okulun onunde okumus siirlerini. ve mudur ayrica hediye vermis ilk uce. benim siirim birinci olmus, yani ben. peki ben nerdeyim tum bunlar olurken? ogle yemegi icin gittigim evden bir cizgi film vardi ciayco muydu ne. ona kaptirmisim kendimi. ne gidip bekleyecem ogle sicaginda sirada. ogle ictimasi yapilip siniflara dagilana kadar millet, ben hoca derse girmeden yetisecek sekilde ayarliyordum evden cikis saatimi. sinifa girdim ki butun gozler bende. ilgi odagi oldum bir anda. daha ne oldugunu anlayip yerime oturmadan hoca girdi arkamdan. bir de hoca sordu tabi nerede oldugumu. o an aklimin yettigi bir yalan uydurup gec kaldigim icin ozur diledim. hoca bi paket uzatti boyle ince bir kitap boyutlarinda. icinden da ince bi kitap cikti. dedi sen siir yarismasinda birinci olmussan. ha bu da hediyendir. keske zamaninda sirada olsaydin da herkes seni alkislarken o gururu bizzat yasasaydin dedi. tam boyle demedi de bana gelene kadar kelimeler kendilerine ceki duzen verdiler. sonrasinda mudure de bi kac kere ismini anons ettirip mal gibi beklettin falan mealinde bir seyler soylemeye devam etti ama ben hocanin dediklerini takip edemediydim, uyduruk bir cizgi filme kapilip hayatimda belki de bir daha yasamayacagim bir basarima kendi gozlerimle taniklik edemedigim icin icim burkuldugundan. yok lan ne taniklik edecem. milletin karsisina cikmak kolay mi saniyonuz o yaslarda. bi keresinde istiklal marsi oncesi hazirol dendiginde az bi sallandim da, hoca sshtt kizil kafa, otobus mu bekliyon diye beni isaret ettiginde siradaki uc yuz kisinin hepsi bi anda bana donup bakinca altima edeyazdim. ne bicim navigasyonlari varsa direk gorduler beni. bi kac tane kizil vardi gerci okulda belki ondanmistir. hem haziroldasiniz ibneler ne hareket ediyorsunuz, donup bakiniyonuz degil mi ya.

    uzun lafin kisasi, anneme yazdigim o siir hayatimin ilk ve tek siiri oldu. hem boyle birincilik fln alinca seviye de bayagi bi yukselmisti. bazi arkadaslar, hatta sinif ogretmenim bile siire devam etmemi, baska siir yarismalarina falan da katilmami tavsiye ettiler. o derece yani. ama ben onlari dinlemedim; zirvedeyken biraktim bu isi.
  6. bir renk olsanız mavi olurdunuz bayım
    bir çiçek olsanız nergis
    bir yer olsanız izmir,
    sokaklarını yeni tanıdğım şehir.
    acelem yok
    ıslık çalarak geziyorum bakın
    ne gerek var ki telaşa
    yol gösteren mavilikleriniz var,
    nasıl olsa
    çiçek kurudukça daha parlak
    şehir, uzakken de yakın
    siz bayım,
    siz yalnızca bana bakın.
  7. nasıl geçti dudaklarının kıvrımlarından şu zaman,
    ölümün vücudumda dans ettiğini bir bilebilsen,
    aslında, biliyor musun, artık herkes biraz daha sen,
    kaldırımlar küs,
    yollar hiç kavuşamayacak kadar daha uzak artık.
    hiç bu kadar derin olmamıştı yalnızlık.
    yapraklar hiç yaralanmamıştı böyle.
    hani sen gittin ya,
    hiç bu kadar ağlamamıştı gökyüzü,
    ve hiç yetim kalmamıştı mevsimler...
  8. ben olamam o düşün sahibi
    bir yüzümde acı bir küfür dünden kalan
    bir yüzüm sırf madde diğer yüzümde yalan
    ben olamam sevinçli masal anlatan

    kim duyar o şiiri ben uyanamam
    ne elimde nasır var ne aklım tamam
    ben değilim sabrıyla tufanlar boğan
    ben olamam adını gaipten duyan
  9. oynuyoruz işte bizde bir ucundan
    çocuklar gibi hayatı
    kah kavgayla, kah gülerek
    inişli çıkışlı bir aşkı
    oynuyoruz sokakta anne, heyecanla hayatı.

    oynuyoruz işte bizde bir cümbüşle
    ressam gibi
    ömrümüzde aç olduğumuz renkleri
    yakalarız diye ellerde tonu
    çiziyoruz tuvalde anne, renklerle hayatı.

    oynuyoruz işte bizde bir ritimle
    müzisyen gibi
    sevgi ve şefkat yüklü bir sesle
    kulağımızda gerçek bir tını
    çalıyoruz kucağında anne, notalarla hayatı.

    oynuyoruz işte bizde bir kalemle
    şair gibi
    limandan kalkan bir geminin yalnızlığını
    yaşamı, ölümü, zamanı
    yazıyoruz söylenmemiş aşkın sözlerini
    yazıyoruz sayfalarda anne, harflerle hayatı.
    hubot
  10. anlatacağım bir öfke var
    yetim hüznü taşır içinde
    metruk kentler sessizliği var
    kırkı çıkmamış bebek mırıltısı
    hayat var, girdap var, acı var acı
    mukaddes mukadderat,
    menzile koşan bir hucurat
    koşsun atlar çimenli beton üstünde
    nal çıngıraklı şarkı olur kulaklara
    istirahat eder ulaklar
    istıraplı soneler sözler döker
    oğlan çocukları dinler
    kız çocukları türküler söyler

    yadigar bir davam var
    söğüt civarında verilmiş yemin
    bin yıllık kavim geleneği
    atam toprak benim kızıl renginde
    bazen kurak, çoğu zaman ıslak
    valide sultan gök, gözleri tunç
    elbisesi ışıktan, saçları mil mil evren
    su diye konar babamın avuçlarına
    tohum olurum, habbe olurum
    ruh düşer içime, beden libâsına ererim
    çeyizlik kızların kınalı avucu kokar
    altın kaseleri beşik olur kalbime
    ben dururum, dünya durulur
    davam bir köprü, gönülden gönüle.