1. bir ah çektim ki dün gece
    duvar bana vah vah dedi

    bir of çektim ki kendimce
    duyan derdi pek çok dedi

    sabahı etmek zor gelince
    rüzgar esti mum püf dedi

    delirmek mi, yok be sende
    nedenim yok hiç yok kedi
  2. zaman döküldü
    yılların tepesinden.
    haber getirmez ulaklar
    hayallerinin sesinden.
    sanki ay
    soluksuz koşturmalarda
    güneşten bile çaresiz...
  3. "akşam kayıkları"

    yine kıyak bir nehirdeyiz
    adı, tadı yalnızlık.

    kendimize dahil ediyoruz
    aşk parolasını gerçekle kavuşturan herkesi.

    keşkelerimizle
    amalarımızla
    fakatlarımızla
    çünküler kuruyor
    mavi göğün altında
    mavi kadehlerimizi
    mavi bir yaşamın
    mavi dileklerine gönderiyoruz.

    gelmek niyetindeyse mutluluk
    işte böyle akşamlarda gelir.

    uzak melodiler,
    melodilerin uzaklığı,
    tuzaksız avlar böyle gelir.

    gözlerimizi serdik yollara
    gövdemizde açan geçmişle
    ufku tarıyoruz
    ve sanki
    görüyoruz
    görmek
    istediğimizi...
  4. üzerimde sabaha karşı işlediğim bir cinayetin kokusu var.
    yüz kere
    yüz kere yıkandım.
    güzel kokular sıktım
    artık alışmalıyım anasını satayım.
    saçlarımı kestirip günahlarımla sevişmeliyim
    aynaya baktığımda içimi görebilmeliyim
    gerçekte içimdeki o zehirli yaratığı
    boynundan tutup bir hamlede öpmeliyim

    bir çift parlak gözün beni sevgili sandığı o geceye geri gitsem.
    kaçmasını istesem, kaçmasa
    gidip kendimi bağlardım
    birileri bana dehşetle bakarsa
    arkama yaslanıp ağlardım

    ayaklarından çekerek ölüme sürüklediğim o güzel insanlar.
    hepinizin bunu hak ettiğini düşündürecek şeyler var
    ama ağlamanızı istiyorum.
    öfkeden daha kıymetli gözyaşı

    her döndüğümüz duvar köşesinde
    kanlı ellerinizin izleri var
    ne yaptınız kendinize böyle?
    ölmek üzereyken günahlarınızı temizliyorsunuz
    sanki daha önce hiç ölmemiş gibi bakıyorsunuz
  5. gülümse.
    kaybolan yıllarına
    kayıp giden zamana
    hüzne ve kumsala
    gülümse.

    ellerinden tut keşkelerin
    ve pişmanlıkların
    inin sahile bir akşam
    tuz kokusuyla dertleşin
    dalgalara bırak taşısın
    ruhunu uzaklara

    binlerce günün yükü
    nasıl bükmüş belini
    bir hamalsın geceden gündüze
    sırtında taşırsın güneşi
    o güneş ki
    gece yakar enseni
    ismi melankoli

    boşluğa rağmen göğsündeki
    gülümse
    mor göz altı ve kırmızı
    gözlerine rağmen gülümse
    o gözler ki
    bir zamanlar yaşa yabancıydı

    kaçarken fırsatlar
    ve tek başaramayan senmişsin gibi
    hiç kimse sıkmadığında elini
    gülümse.

    gülümse.
    çünkü ne bu dünya güldürecek seni
    kaçan yıllar ne de
    sen ve ben, dostum
    varlığımı biliyorsun işte
    bana gülümse
    çünkü ne bu dünya güldürecek seni
    kaçan yıllar ne de.
  6. sana bir şarkı söylemek isterim
    yalnızca sevdiğim şarkıları söylerken güzeldir sesim

    deniz gören bir yere oturalım
    dalgalar
    ve ellerin
    sen dur öylece
    bense sıcaklığını hissedeyim

    sana bir şarkı söylemek isterim
    uzak diyarlara ait
    bilmediğin
    ama çok sevdiğin dilden hani

    ceketini al çabucak gidelim
    rüzgara karışsın nefesin
    sen ufka bak uzun uzun
    bense seni izleyeyim

    ah nasıl isterdim
    sana bir şarkı söyleyeyim
  7. kalemimin gölgesine saklanan gülüşünü yazıyorum sevgilim daha çok daha çok daha çok.

    ama yakınıma baksalar
    ama aynalarda sürseler izini
    ama etrafıma baksalar
    sanacaklar
    gülüşün
    hiç yok hiç yok hiç yok! ...


    kızmamak lazım.
  8. yaşasın, vakti geldi
    kemiklerimi kıracaklar
    ince dallar
    incinen dallar
    hiç sebepsiz ayaklar altına alınıp çat diye ezilen dallar
    hepsi bana benzeyecek
    yaşasın, çok yaşasın
    çünkü vakti geldi
    mahvolacağım
    lime lime olduğumda kurtulacağım
    beni terk edecek yeşiller maviler
    önce mora saracağım
    sonra siyaha döneceğim
    siyah beni saklayacak
    siyah beni gizleyecek
    yaşasın
    kalbim ölecek
    ben kurtulacağım
    sabahları ekmek almaktan
    dinliyor gibi yapmaktan
    anlıyor gibi yapmaktan
    anlaşılıyor gibi yapmaktan
    artık sürüklemek zorunda kaldığım sevgi yüklerinden kurtulacağım
    ipleri çözülecek
    kollarımdan bacaklarımdan yükselecekler
    terk edemediğim sancılar beni terk edecekler
    üzerime gelemeyecekler artık
    tatlı sözlerle cesaretimi kırmaktan vazgeçecekler
    çürümeyeceğim
    yavaş yavaş kazmayacaklar derinimi
    bir kere kıracaklar kemiklerimi
    ve ben kurtulacağım
    vazgeçeceğim dil dökmelerden
    yorulmayacağım
    sadece bir kere
    bir kere kıracaklar kemiklerimi
    mahvedecekler beni
    ve ben kurtulacağım.
  9. ansızın bir kiraz sabahında
    güneşli bir güne gel,
    alacakaranlık yorgun gözlerini
    kızıl güneşe aralarken.

    kır lalesi hüzünlü yaprağında
    bir damla çiy ağlarken,
    toprak kırağıdan battaniyesini
    usulca üzerinden atarken.

    günebakan utangaç boynunda
    sessizce yere bakarken,
    altın sarısı kirpiklerini
    dökmeye daha var, henüz erken.

    güneşli bir günde gel
    yağmurlu bir günde git
    başımı yasladığım pencerenin
    buğusuna karışsın gözyaşlarım
  10. karanlik.
    adi karanlik.
    gozum goruyor yalanlari.
    siyahla kaplanmiyor toprak
    bakiyorum renklere
    hep bir isik var gecede
    aydinlik karanligin icinde
    kapatamiyor gece gunduzu
    karanlik
    adi karanlik
    ulasamiyorum sana bir turlu
    ne siyahta ne zifirde sen yoksun
    gizlenmiyor suratlar
    gece gizlemiyor renkleri
    gunduz gostermiyor gercekleri
    yerinde duruyor bastigim yer
    ben geciyorum buradan
    ha bu yer ha obur yer
    abi