-
"hani derler ya acırmış kuluna
vermezmiş kaldıramayacağı derdi
beni kulu görmedi mi
kaldıramıyorum artık
derdim vardı dermanını verdi
hak etmiyormuşum gibi
sonra geri aldı
birden
sessizce
dermanımı aldı
derdim birdi bin yaptı
bazı hastalar vardır
öleceği o kadar bellidir
ne yapsalar fayda etmez
ama iyi oluyorsun derler
iyi olmalısın hafif bir şey bu derler
adım gibi biliyorum artık
iyileşmeyeceğim
yerleştin içime
her fırsatta büyüyorsun
nasıl bir kelime o
ben anlayamıyorum yardım et
sihirli falan olmalı bilmiyorum
o dört harfi yanyana koyunca ölüyorum
içim büyüyor
gözlerimden akıyor
o bir damla belki de
yağmur olup sana yağıyor
kentinden geçtim bugün
hep dolaştığın yollara baktım
derin derin nefes aldım
göğsüm acıyana kadar
daha fazlası içime sığmayana kadar aldım
sen kokuyordun çünkü
koca bir şehir sen kokuyordun
ve bunu sen bile bilmiyordun
gelme demiştin bana
göremem seni gelme
sana sormadan geldim bugün
yolumun üstüydü
geldim geçtim
halbuki gözlerine bakıp
sadece geldim diyebilmeyi isterdim
gitmeye niyetim yok
sen de gitme
eğer bakabilseydim gözlerine
o an yaşamayı isterdim"
eskilerden... çok değil ama eskilerden bir şiirimdir. -
yıllar olmuş yazalı. yine de diğerleri arasında farklı bir yeri var.
"bir cumartesi öğleden sonrası gibi sevmeli
evde olmanın ve olacak olmanın huzuru gibi
pazar günü nankördür biraz sanki
serin bir yaz akşamı gibi olmalı
her yer olanca güzelliğiyle karşındayken
hafiften de bir rüzgar eser ki sorma
bir şarkı gibi söylemeli ismini
duyanlar bir daha duymak istemeli
tekrar tekrar kalabalıklara haykırmalı
bazen de evde tek başına
sessizce kendi kendine
en tatlısı da o
yanında olmadan tutabilmeliyim elini
avcumun içinde hissedersem sıcaklığını
ne saatler önemli ne yıllar
ne de şu yürümeyle bitmeyen kilometreler
uzak tutmalıyım senden her şeyi
üşürsen eğer bir gece vakti yürürken
aklına beni getir sadece o yeter
sarıldığımı düşün sana o küçücük omuzlarından
bir daha hiç sana soğuk değdirtmeyecek gibi
koklamalıyım o güzel kokunu
saçlarını düşünmeliyim en güzel çiçeklerde
ufak bir mendile sarıp versen bir tutamını
çok mu şey istiyorum bilmiyorum
heyecanlanıp unutmaktan korkuyorum hepsi bu
yaşamalıyım o gözlerini
anlatmaya çalışırım ama birkaç dille belki
görmek yeterli değil anlamak için
diğerleri gibi değil pek
tek amaçları bunların mutlu etmek gibi" -
oturdum yine masaya
önümde bir kalem bir kağıt
dertleştik biraz orada
ben anlattım o dinledi
o sustu ben dinledim
ben anlattıkça o karardı
o sustukça ben ağladım
durdu durdu o kadar da
birden bire yüzüme sordu
aşık mıydın ki sen dedi
yüzüne baktım
bembeyaz pürüzsüz
dertlerimle kirlettiğim
silmeye üşendiğim yüzüne
geceyi dedim koklarım bazen
açarım camı ardına dek
çekerim içime iliklerime kadar
onu hatırlatır o soğuk
en derine iner çünkü
sevdiği bir şeyi yerim
en son ne zaman yedi acaba
özlemiş midir ki
bir tabak götürsem mi ona da
aklımdan bunları derim
gece yatarım yatağa
saçlarını yüzümde isterim
dokunmadığım o telleri
tek tek hissetmek
sabaha kadar koklamak isterim
güzelce oturmayı da isterim
saatlerce konuşmadan
o konuşsun mühim değil
sessizliği bozmaz
başka sesler ancak gürültü yapar
ellerini tutmak
gözlerine bakmak
gülüşünü duymak
hayal etmek isterim
isteyeceğim
böyle dedim
aşık olunca diye ekledim
böyle mi oluyor
eğer öyleyse olmuşum
olmamışsam da
kusuruma bakma
içini kararttım -
"uyuyamadım bir gece daha
kalktım pencereyi açtım
temiz hava bekledim gelsin diye
sen doldun içeri usul usul
geceyi kokladım
huzuru onda bulurum dedim
sen koktun burnuma
kokunu hiç bilmedim
bir kez olsun içime çekemedim
gece tanıştım gece tartıştım
gece kızdım gece aşık oldum sana
kokunu o belledim
serin temiz huzurlu
başka bir şey kokamazsın
kapıyı açtım essin diye
yaprak kıpırdamadı ne esmesi
ama sen girdin içeri
nasıl yürüdüğünü de bilmiyorum ya
yumuşak adımlı hayal ettim
çekingen ama seven adımlarla
izinsiz girdin oturdun yanıma
bir ömür kalkmayacak gibi
yerini sevmiş menekşe gibi
güzelce oturdun
gözlerimin içine baktın
yeni doğmuş saflığıyla
ilk gördüğün benmişim gibi
güvenircesine baktın
gözlerinle konuştun
hiçbir dilde olmayan şeyleri
bakışının her saniyesiyle söyledin
elime dokundun birden
ürperdi içim
melek geçti derler
meğer sen dokunurmuşsun
cahillik işte bilmez onlar
omzuma koydun başını
uyudun sandım nefesimi tuttum
anladın ki elimi okşadın
bir bebek sakinliği
sevmezsin pek ama
bir kedi masumluğuyla durdun öylece
kendini anlattın bana
eski yunan mitolojisi gibi
ezbere bildiğim bir hikayeyi
hiç dinlememişim gibi anlattın
sen anlattın ben dinledim
tarifi zor sesinin
akşam kızıllığı gibi ama taze
yeşil çayırlar gibi ama sonsuz
yine pek sevmezsin ama
yaz güneşi gibi sıcacık
dol gir otur odama çıkma
seninle güzel odam
sensiz bir masa bir sandalye
oturup yine seni yazarım orda da
en derinine dokundun odamın
başkasına izin verme tut elini
gözlerime senden başkası bakmasın"
yine yıllar öncesinden bir şiirim. neler geçmiş üzerinden. kimler baktı o gözlere. başkası bakmasın demişim zamanında. neyse.