1. lisedeyken yazmıştım bu şiiri, dönüp şöyle bir baktığımda ne kadar da sıkıntılı bir aile içinde büyümüşüm ki sözcüklerime yansımış dedim..

    hiç

    "sen ne getirdin bana çocukluğundan"
    nilgün marmara

    hiçbir şey getiremedim
    sığmadı avucuna

    sevincim eloğlu
    parmaklarım parçalı
    hüzün ürkek

    iki gölge
    sadece iki gölge yetti
    alt üst etmeye tomurcuğu

    babalı/babasız çocukluğu
    aforoz eden anne yarattım

    getiremedim hiçbir şey
    ham koparılan meyve

    heceleyerek söktü yazgısını
    yumrulu ağızdan düşen
    dişlere yamalı gözyaşım

    tırnağa hapsedilmiş utanç
    en az senin kadar yabancı yaşama
    gözleri karanlığın gereği

    hiçbir şey getiremedim
    benzemezdi çocukluğuna

    böyle bir çocukluk
    pek dokunurdu sana nilgün
    acele büyüttüler beni!

    bu şiirin üzerinden tam sekiz sene geçmiş..
  2. uzanmış yerde michael kiwanuka - bones dinlerken annem gelip defalarca katlanmaktan yıpranmış bir kağıt bıraktı başucuma. kanepenin altındaki fazla eşyaları çöpe atacakken pantolonun cebinde bulmuş. baktığımda üniversitede yazdığım bir şiir. bunca yıl kanepenin altında, pantolonun cebinde beklemiş. dibine birikmiş bir acının en acemi hallerini yeniden hissettim. micahel kiwanuka'nın şarkısını tekrar tekrar başa sararak okudum.

    nasıl bir şeydir böyle öldürmek

    kaderin ucunda fitillenen ateşten kaçmak
    gibiydi gürültülü odalardan

    kara karganın gözlerindeki kederin karanlığıydı
    korkularım utana utana delirdi ötede

    cinnet geçiriyor çocukluğun diyorsun
    çağın karanlığında asırlardır müebbet yattı

    hâlâ da...

    büyüyorum tamir ederek kırılan yerlerimi
    gayrı bana kalsın hıncım sen yalnızlığımı götür*
    tenlerde yuva kurmak ne kadar uzatır ki ömrü

    neden bir insana en çok pazar günleri dokunur
    neden acıtır beni düştüğüm yerin kimsesizliği
    dokun bana geri kalanlarla çiçeğe dönüşsün yaram

    dokunduğun an öpmüştüm seni hatırlamıyorsun
    karşı geliyordu yeryüzü kurallarına dudakların
    ellerin ellerin ne çok benziyordu bir babaya

    ömrüm başı eğik bir cümle avucunda
    öyle eksilmişim ki tamamlanamıyorsun
    o yaşananlar hiçbir şeyiydi bu hayatın

    sırıdır çürüten bir aşkı
    öldürüyorum...

    (*) ahmet oktay – hıncım bana kalsın gayrı sen yalnızlığımı götür