1. Velev ki Hepsi evlaydı benden
    Onlar Brahman, ben Şudra
    Hiçbiri kıyamazdı sana

    Söyle o zaman
    Kimler bu kadar incitti dudaklarını;
    Acısını benden çıkarıyorlar şimdi

    buradan.
  2. Çoğunluğu blogumda yayınladığım şiirlerdir. meoedebiyat şiir blogu bağlantısından erişebilirsiniz dostlar.
  3. varlığın sonu

    Hangi durakta beklediğine bakmaz,
    İlki de son gibi,
    Sonu da ilki tadına yakın.

    Aşk
    Noktalaması olmayan bir roman
    Dinlemez nüans falan
    Ne zaman gidesin gelse
    Seni O’dur göt üstü oturtan
    Biraz kaba saba
    Ki epeyce delikanlı
    Ne zaman tokadını yesen
    Binlerce gün zonklar yanakların
    Aynaya bakıversen
    Küfür edecekmiş gibi ağız dolusu
    Anca kendine gelecekmişsin gibi
    İçsen kana kana ağısından
    Ölüversen sanki doğacakmışsın yeniden
    Sırf o nedenle aşktır ömürlük
    Her geçen gün göğüs kafesine hançerlerle haritasını çizen
    Alelacele söküp ruh organlarını
    Bir başka yaralı insana yok pahasına
    Senden bihaber satıveren

    Sense elden ele gezen,
    Gezdikçe değeri düşen,
    İlk zamanlar ilk sigara gibiyken,
    Zamanla esrarkeşliğe dönüşen,
    Berbat bir varlığın son demisin.

    Sen istersin aşk hep şırıngayla verilsin,
    O gelir toz-duman-zehir.

    Sen olur olmaz bedava mutluluk istersin,
    O sana gidesiye beş kala bir öpücük verir,
    Kaçar gidiverir bu durakta,
    Varlığın sonuna doğru bir dalgınlık anında!
  4. henüz tanışmadık biz

    !---- spoiler ----!

    Biz henüz tanışmadık sizinle,
    Akıl artığı bu dehlizlerde,
    Ruhumuza sıkışmış birer maskenin ardında gizliyiz,
    İnsanlık diyetimizde.

    Bir Fransız rivieresına gitmedikçe,
    Liégeard'ın dizelerinde gezine gezine,
    Tanışmayacağız da hiçbir zaman seninle,
    Dudaklarının bitişindeki çukurlarda duracağız,
    Yalnız dizenin noktaları niyetine..

    Henüz tanışmadık biz,
    Sizli bizli olamadık bile,
    Bir sabah gezintisi sırasında,
    Günaydın bile denilmedi henüz,
    Zatıalinizin gülen yüzüne.

    Henüz dokunamadık bile,
    Heyecanından şeytan tırnakları yenmiş,
    Titrek ellerle,
    Bir ile birimize.

    Tanışmadık henüz,
    Ne öfkeyle ne neşeyle,
    Doğal yaşamın yapaylığının içerisinde.
    Henüz ela gözlere,
    Ela sözler değmedi bile.

    !---- spoiler ----!
  5. fon: https://www.youtube.com/watch?v=NaxkGteYie0 (Öröm - Sírok Között)

    maria sarbonne

    Git, git bu şehirden sevgilim Maria Sarbonne;
    anıları da al küçücük ellerine,
    veda et, doğmadığın, büyümediğin
    ve ölmeyeceğin şehire.
    Denersen eğer, uça bileceğini öğrenirsin,
    aç kanatlarını, albatrosa dönüş,
    gri gökyüzünde, alabildiğine uzaklara,
    uç, çal aşkı yüreğimizden,
    nostaljide çok güzelsin Maria Sarbonne.

    Gitmelisin bu şehirden, unutmalısın sevgilileri,
    ilk aşkın kaybolmalı – hiç yaşanmamış gibi – belleğinden,
    avucunla gezindiğin yüzleri,
    öpülmekten doyulmayan dudakları,
    unutmalısın Maria Sarbonne;
    kentin en hüzünlü fahişesi,
    sevgilim, yalnız tanrıça.
    Seni tanımayacak gelecek kuşaklar,
    bir sokak isimini taşımayacak bu kentte,
    bir daha var olmayacak herhangi başka Maria Sarbonnelar
    ve ölümün soylu gülümsemesiyle,
    Acaba kimler hatırlayacak seni?

    Arrivederci, Mamma Roma, Maria!
    Her sokak hatıra ve anıdan adını inliyor bu günlerde,
    acının tazeliği, acının tohumlarından fışkıran kanlar ne kadar güzel olsa da,
    kapanmalı açtığın yaralar, kabuk bağlamalı, affet gidişinle bizi Maria.
    bırak Vücuduna benzeyen vücutlarda arasın seni
    kentin erkekleri, ağlasınlar başka omuzlara,
    ışığı yanmayan dairene bakadursun kent köpekleri
    ve tenha yaşlı berduşlar.
    Geçer her şey sevgilim, her şey iyileşmeye başlar.
    Bir albatros alıp yaşamı kanatlarına,
    uzaklaşır günahlardan,
    günahsın sen Maria; gitmelisin.

    Tan kızıllığı sökerken eğer hala uçamıyorsan,
    çarmıha gerecekler sevgililer, sevdiğini.
    çünkü bu şehirin yazgısı böyle,
    unutmalı her kes sevdiğini ve öldürmeli
    bir mucize göster şehire,
    sabahın ilk güneşiyle kaç bu şehirden,
    arkandan çok gözyaşı akacak,
    kuruyacaklar zamanla...
    Git, git bu şehirden sevgilim Maria Sarbonne;
    hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
  6. Bak şurada bir şiir var, karanlık.
    Kapatmışım yaşama gözlerimi,
    Senler parlıyor yokluğunda bir anlık..

    Bak şurada yatıyor, dizelerim.
    Susmuşum yalana sözlerimi,
    Sende paralanıyor sana emekleyen dizlerim.

    Tam burada,
    Biliyorsun hislerimi,
    Sende aralanıyor kapıları,
    En alakasız cennetlerin.

    Tam da bilmediğim,
    Yabancı bir Eskimo Tanrısından,
    Sanki bana kelimesiz bir hediyesin..

    Tek kötü yanı da bu sahipsiz dilin,
    Yok kimsesi,
    Ne bir konuşulsun ne de bilinsin.

    Varlığıma dair tek eserin,
    Yokluğunmuş.
    Bilakis yıllar almış,
    Gelişinle ancak öğrenebildim.

    Bak tam şurada bir şiir var,
    Buz gibi hala sözlerim,
    Noktasız, virgülsüz,
    Üzerinde yürüyebildiğim..
    Kırılıp sana kavuşsun diye,
    Buz diye dağlarımı denizlerimde gizlediğim,
    Bunca heves.
    Paramparçayım,
    Dünyam sel,
    Bulutlarım engin.
    Sen şiirime son ol,
    Başlangıcında binlerce mısra,
    Ben hissine Mesnevi'yim.


    ***
  7. düşüncesizce
    Düşüncelerin ortasında,
    Yarı karanlıkta,
    Nefes alıyordu bilinçsizce zaman,
    Çaresiz bir yalnızlıkta.

    İnsanların ortasında,
    Yarı yabancılıkta,
    Fikir topluyordu düşüncesizce insan,
    Gereksiz bir merakta.

    Düşlerin ortasında,
    Yarı uykuda,
    Yaratıcılığını konuşturuyordu izan,
    Kimsesiz bir algıda.

    Küslerin barıştığında,
    Yarı dostlukta,
    Yabancılığı tadıyordu bir adam,
    En sevilenin dudaklarında.
  8. yastıklara sarıldık biz
    Kime sarılıp uyusak biz,
    Bir yastığa sarılıp uyandık.

    Kime kanıp sapıtsak biz,
    Kendimizle baş başa ayıldık.

    Kim olduğundan bağımsız biz,
    Kendimizi hep kendimizi aradık.

    Kimi bulduğumuzdan farksız biz,
    Kendimize hep ama kendimize yabancılaştık.

    Çok güldük de kişilerden bağımsız biz,
    Hep kendi içimize ağladık.

    Binlerce yastıktı onların omuzları teker teker,
    Hep aynı bildiğimiz o yalnızlığa sarılıp rahatla ve endişeyle uyurduk biz.
    Kalanı hep yapay, hep taklit, hep yabancı, hep titiz..
  9. büyüdükçe
    Bizler büyüdükçe,
    Bir altın külçe göğüs kafesimizde,
    Küçüldü git gide..

    Bizler öğrendikçe,
    Kötülükle karışık bencil bir felsefede,
    Küçüldük iyi niyette..

    Bizler yaşadıkça,
    Öldürdük yaşama dair renklerimizi,
    Karanlık tonlarla giderek griye..

    Bizler öldükçe,
    Unutuldu gitti öğretilerimiz,
    Tekrarladık hataları iyiden iyiye.

    Bizler kocaman kalpli,
    Küçücük çocuklardık,
    Kalpsiz kocamanların açtığı savaşlarda,
    Katledildi kalplerimiz,
    Kötülüğe sarıldık,
    Sert görünebilmek hevesiyle..

    Devir değil,
    Devran değil,
    Devreden değil,
    Devralan da değil,
    Bunun suçu kalbini parçalayıp,
    Bizlere paylaştıran Tanrılarda değil,
    Bunun suçlusu da suçu da bizdik!

    Önünde eğildik güzelliklerin,
    Çirkinlikleri taşıyarak sırtımızda.
    Yenildik..
    kaynak
  10. sen'siz - dökülen yapraklar
    Dökülüyorum pul pul sensiz,
    Sonbaharım yazın başlarında,
    Aniden dökülüyorum gözlerinden,
    Her yer sel, her yer kan revan.

    Dağılıyorum sensiz,
    Yalnızlığımın ovalarına,
    Yapraklarım dökülmüş,
    Dallarım paramparça,
    Sensizlikten bir sonraki baharı kurmak üzere,
    Ölüyorum bir mevsim daha..

    Sensiz kalmak öylesi kolay ki,
    Zor olan sensizliği yenilemek,
    Başka bir insanın dimağında,
    Aynı zaman doğrultusunda..

    Seni unutmak öyle kolay ki,
    Zor olan seni hatırlamak,
    Başka bir kolun sıcaklığında,
    Senden kalanların zehirli sarmaşıklarıyla..

    Güvenmek kolay,
    Yemyeşil bir baharda,
    Güneşin geçici yakınlığına.
    Yanmak çok daha kolay,
    Kurak bir yaz zamanında,
    Güneşin aşırı salaklığında..

    Seni aradığım her mevsim kış,
    Seni bulduğum her an geç kalmış bir sonbahar.

    Seni yaşadığım her mevsim yeni bahar,
    Sana dokunan tüm yapraklar tekrardan açar,
    Bendeki ezeli kuraklığa rağmen.