1. lisedeyken bi kere matematik dersinde hoca bi soru yazmıştı tahtaya. matematikten çok anlamasam da sınıfta kimse yapamayınca parmak kaldırıp tahtaya kalmıştım ama soruyu bende yapamamıştım.


    tanım: youser kullanıcı ve okurlarının pek de bir işe yaramayan, başarılarıdır.
  2. obradovic'le fotoğraf çektirebilmem eften püften değil de hayatımın zirvesi denilecek an olabilir.
    obradovic kalp ben

    edit : fena nick-entry uyumsuzluğu var
  3. bir siteye kaydolurken mail adresimi ikinci kez girmem gereken alanı kopyala-yapıştır ile hükümsüz hale getirmem.
  4. çöp tenekesine her zaman basket atmam :)
  5. 8.sınıfta devlet okulu olan okulum ile prestijli bir özel okul arasında yapılan 2- 32 kaybettiğimiz basketbol maçında takımımız adına atılan tek sayının asistini vermem. sayıyı atanı siz düşünün artık.
  6. dilimi burnuma değdirebilmem.
  7. banyoda giydiğim terlik islak degildi.
  8. - bir sene mahalledeki en güzel çiçeği ben yetiştirdim, komşu teyzelerden gelip isteyenler oldu bir dal, mahalle hiyerarşisinde komşu teyze hükümranlığına bunu kabul ettirmek başarıdır.

    - bir sabah ara bir yoldan karşıya geçmeye çalışıyorduk, 10 - 15 kişi toplandı, trafik ışığı yok, araçlar bize bir türlü yol vermiyor. kulaklığımı çıkarıp "geçelim arkadaşlar" demiş ve arabaları durdurmuştum, ara sokağın kahramanı gibi olmuştum birkaç saniyeliğine.

    - hergün mutlaka evde sabah kahvaltısı her akşam mutlaka 1 - 2 çeşit yemek yapabiliyorum, evet hergün.

    - to be continued ...
    mesut
  9. sanirim ilkokul ogretmenimin matematik bilgisi yetersizliginden kaynaklanan basarimdir. harika bir kadindi orasi ayri.

    3, siniftaydik sanirim problem cozmeyi ogreniyorduk. esit dagitilmayan elmalari kalemleri nasil esitleriz kim kime kac adet vermeli onu ogreniyorduk. sinif ogretmenimiz tahtaya bir soru yazdi ve ilk kez bizim deneyip cozmemizi istedi. soruyu tek cozen bendim. orda ovguyu kaptim tabi ama basarim bu degil.

    sinif ogretmenimiz soruyu dunyanin en uzun ve ezber yolu ile cozmeyi gosteriyordu (nasil oldugunu hatirlamiyorum bile) ben ise daha sonra sinavlara hazirlanirken kullanilan yontem ile bilmedigim halde oldukca mantikli ve kisa bir yolla cozmustum.

    o zamanki ozguvenimle ben baska yoldan cozdum diyip tahtada anlatmistim. sonra hep benim gosterdigim yolla yapmistik. hatirladigim en ovgu toplayan basarimdir. zira dunya tatlisi sinif ogretmenim her yerde velilere ogretmenlere anlatip beni matematik dahisi ilan etmisti. kendi yasitlarima sonraki yillarda matematik dersi vermeme bile sebep oldu bu durum. olimpiyat ekibine bile beni de gondermislerdi ilerleyen zamanda... nasil bir yokluksa

    ilkokul oyle gecti sonra yokus asagi bir inis yasansa da akademik kariyerimde, hala hatirlayinca bir gulumserim. oyle muthis bir basari degildir ama ilkokuldan hatirladigim basari sayabilecegim bir hatiradir.

    bu da boyle bir animdir ^:swh^
  10. lisedeydim. lisede satranç oynamak bir ekoldü. en azından bizim lisede. çünkü bölgenin en boktan okulunda okuyordum. o zamanlar oks mi lgs mi adı artık her ne idiyse onu kazanamamış tıpış tıpış ailemin serseri olacağımı düşündüğü bir liseye kaydımı yaptırdım. lisede 9. sınıfta karma sınıflar vardı hatırlarsınız. daha sonra ayrışıyorduk alanlara. neyse işte. bütün bir sene yalnızca derslere gidip (hiç devamsızlık yapmazdım çünkü evdeki huzursuzluklardan uzak kaldığım tek yer okuldu) kitap açmadan bütün dersleri verdiğimden çok iyi hatırlıyorum ikinci dönem ibrahim diye bir arkadaşımı satranç takımını getirmeye ikna ettim. neyse gel zaman git zaman böyle devam ediyordu. bir gün coğrafya öğretmeni cem bey ile uzay ve yıldızlar konulu birkaç ergen sorusu ve yanıtı konusunda geçen diyalogtan sonra cem öğretmenin ders aralarında zaman zaman satranç oynarken bizi gördüğünü anladım. cem öğretmen çok tatlı bir insan, allah uzun ömür versin. okulun satranç kulübu o sene yoktu diye hatırlıyorum. bu kulüpler okulun zorunluluklarından değildi muhtemelen çünkü okulun yaralanmalı kavgaları dışında pek bir olayı yoktu. ertesi sene cem öğretmen ile mehmet ali öğretmenin kurduğu bir satranç kulübü olduğunu öğrenmem uzun sürmedi. çünkü cem öğretmenle aynı senenin yazı çalıştığım iş dolayısıyla karşılaşmıştım. evine gidip aldığı tvnin servis kurulumunu yapmıştım. öğretmenimin biraz şaşkınlık dolu biraz takdir eden bakışlarıyla artık başka bir bağ kurduğumuzu anlamıştım. sanırım okuldaki mankafa taifesinden ayrışabileceğimi düşündü. ya da bilmiyorum o zamanlar ergenliğin verdiği bütün gerizekalılıkları kendi üzerimden denediğimden pek net hatırlamıyorum (hatırlamak istemiyorum) 10. sınıfa gelip fen bölümünü seçtiğimde nispeten daha aklı başında insanlar vardı sınıfımızda. (en azından kavga eden insanlar ayrışmıştı-çok iyi hatırlıyorum türkçe-sosyal okuyanlara mankafa gözüyle bakıyorduk- sebebini o zamanlar pek düşünmüyordum ama şimdi anlıyorum ki genelde kavgacı tipler oradaydı) 10. sınıfta satranç kulübüne dahil oldum. turnuva yapılacaktı. turnuva öncesinde haftada en az bir kere toplanıp oyun oynuyorduk. cem öğretmen ve mehmet ali öğretmen (kimya labaratuvarında derslerden sonra en az iki saat kendi mesailerine ek bizim için bekliyor satranç oynuyorlardı. o zamanlar pek kıymetli değildi belki ama şimdi anlıyorum bunun kıymetini) hemen bir turnuva düzenleyip a4 boyutlu kağıtlara bir word çıktısı alıp bütün binalara astılar. turnuva günü geldi çattı cem öğretmen bilgisayarına kurduğu bir satranç turnuvası yazılımıyla eşleştirmeleri yaptı. zatıaliniz son maça kadar 7'de7 geldi. son maçım 7 maçta 6 galibiyet alan afgan bir yavşaktı. kusura bakmasın arkadaş ama yaptıklarını yavşaklığı yıllar geçse de unutamıyorum. adını hatırlamaya çalışıyorum da hatırlayamıyorum. neyse hatırlarsam editlerim artık. bu it ile karşılaşacağımı ben son maçımı yaptığım sırada zaten biliyordum. turnuvada 2 afgan öğrenciyi hacamat etmiştim ( hahaha söz uyumuna bak hele) götlerine dizlerine dursun şimdi hakkını vermek lazım bayağı canlarını yakmıştım. neyse son maçlar başlayacağı zaman ben 7 maçta 7 bu zat 7 maçta 6 galibiyet almıştı. yani benim 7 onun 6 puanı vardı. buna en yakın rakipler 5 5/5 puan barajında olduğundan bilgisayar ikimizi eşleştirdi. maça başlamadan ben bir şampiyon edasına büründüm. hayatımda ilk defa, evet ilk defa bi işe yaramıştım. şampiyon olmuştum. koskoca okulun satranç şampiyonuydum. ben böyle bir ruh halindeyken hayat bana bir nah çekiyormuş nereden bileyim. satranç taşlarını dizdik. bilgisayarın bize atadığı renklerin karşısına geçtik. tam başlayacağımız sırada etrafımızı çevirmiş 4 5 kişilik afgan öğrenci grubu arasında sanki bir kişiye karşı değil de karşımdaki vücutları kas spazmından katmerli japongülü gibi açılmış zırtoların hepsine karşıydım sanki. ayağa kalkltım cem öğretmenin masasına gittim. öğretmenime bu maçının sonucunun ne olduğunun önemli olmadığını yenilsem bile benim şampiyon olamayacağımı sordum. öğretmen bunun sonucunu bilgisayarın vereceğini, bunu bilemeyeceğini söyledi. adam haklıydı ne deseydi? gidip yerime oturdum 6 mal gibi adamın ortasındaydım. özgüvenimden hiç kaybetmeden maça başladık. maça dair hatırladığım tek şey şuydu. rakibimin her siktirboktan hamlesine etrafımızdakilerin sanki çok anlıyorlarmış gibi heyecanlanıp bazı nidalarla ortam yaratmalarıydı. her şey çok normal gidiyordu oysa. az önce darmadağın ettiğim güruh resmen başkasının zikiyle gerdeğe girmeye çalışıyordu. her tehlike arz edebilecek hamlede kamışları kamaşıyordu sanki. bu baskıya rağmen sonuna kadar direnip iyi bir maç çıkardım. maçı kaybettim. sonuç bilgisayara girilip sıralama görüntülendiğinde hayatımın en büyük başarısının kıyısında beklediğimi gördüm. o şampiyonluğu alamadım. puanlar eşitlenmişti oysa ki. nereden bilebilirsin iki kişi arasındaki zafer ve mağlubiyetin şampiyonu belirleyeceğini. yani insan ister istemez bir buruluyor. o kadar mal arasında turnuvaya katılanlar arasında 2. olmuştum. evet böylece sevgili youserlar hayatımda aldığım en eften püften başarıyı sizler de öğrendiniz. birinci olsaydım belki de eften püften olmayacaktı. sonuç mu? sonuç olarak cem öğretmen gibi bir insan artık öğretmenliği yanında bir abi oldu o günlerden sonra. çok harika insanlar gerçekten. ha bir de 1. 2. 3.ye satranç takımı ödül olarak verildi. satranç takımım yoktu. ucuz bir şey de olsa bir satranç takımım oldu. bir de bütün okulun önünde ödül almak vardı. yavşak müdür tokalaşırken yanağını değil boynuzlarını değdirerek tebrik etmişti. ismim açıklandığında yalnızca sınıf arkadaşlarımın çığlıklarıyla gururlanmıştım. zaten o günden sonra başarı falan çok umurumda olmadı. bu işte lan. düşünün sevgili youserlar. aldığım tek başarı bu. aklıma geldikçe hala bir yandan sevinir bir yandan üzülürüm.