1. güzel başlık, güzel anket.

    o zaman şöyle yapıp; her çiçekten birer ikişer koyacağım.. türkçe şarkılara kadar yalnızca keyifli gidecek.. ama sonları öyle olmayabilir.. hadi bakalım bir başlayalım da, sonrasını düşünürüz.. buyurun çerezlere.

    1- Country Music sevenler için gelsin..
    romantic & slow country

    2- Country, ezgisine hafif ritm ve elektro konulmuş olarak daha tatlıdır bana göre..
    country with electro & rap beats

    3- retro music sevenler beri gelsin.. şu an tekrar o tarihlerde doğacağımı bilsem, gözümü kırpmadan ölebilirdim dediğim yıllara gider bu yolun sonu.. 60s ve 70s.. ahhh ah.
    acker bilk - stranger on the shore... 1962..

    4.1- rock'ı getirin bana diyenler için.. fakat hafif girelim.. yalnızca güzel bi rock ritmi için buradan buyurunuz..
    pop/rock türünde bi çalışmadır.. yalnızca keyiflik.

    4.2- su katılmamış rock'ı getirin diyenler, selam olsun.. babalar gibi hard rock geliyor.
    uuuuuuuv yeah beybi.. ov yes. :)

    4.3- bir de bu var ki severim.. neden? çünkü "ilerleme"nin her türlüsünü severim.. adı bir kere "progressive rock".. severim.. şaka bir yana güzel şarkı.
    progressive rock.. bekleme yapmayanlar için geliyor.

    kendi favorilerimi ayrı şekilde yerleştirmeden birkaç tane türkçe yahut ülkeye mâl olmuş bazı şarkıları da koymak gerek diye düşündüm.. promil için mouse'u kaydırınız. zira giri'nin sonuna kadar kafamız güzel olacak. :)

    5. türkçe seri..
    deniz ve mehtap diye bildiğimiz... tanju babaya selam olsun.. ahhh ulan ah.

    incesaz'dan eylül... aslında şöyle demeli.. ikinci bahar'ın komaya sokan melodisi.. bilmem nedendir.. yüreğim sızlıyor ne zaman dinlesem.
    yine incesaz'dan.. adem ile havva... lan kederlendim ya sabah sabah.. pfss..

    bi sigara yaktım da şimdi, iyi geldi. ağlamışlığımız vardır bu şarkılarda. ya bir şey fark ettim.. ne garip bir milletiz lan biz.. böyle müzikleri, bu kadar kederi kaldırabilecek başka kültür olduğunu düşünmüyorum. vallahi komaya girerler dinletsen.. :)

    melih kibar'dan gelsin.. sucu çocuk. koymaz mıyım hiç? şahane gerçekten..

    türkçeye son olarak bir de keman attırayım buraya.. önce jiletleri camdan aşağı kimsenin kafasına düşmeyecek şekilde atın, bekliyorum.. önce bi keman taksim.. ağır ama.. ağır derken kaldırması yani.. peşinden de misler gibi bir ulu zeki müren hazretlerinin bir tatlı tebessüm'üne bağlar kemancı.. bayati peşrev makamında, adamın adını unutturur. :)
    ister yaslan ister yaslanma.. hele bi dinle sen..

    off ulan... nasıl başladık nerelere geldik..

    ben tekrar en sevdiğim yabancılarla kapanışı yapayım babalar.. gün hala aydınken kalp krizi geçirmek istemiyorum..

    son buket şöyledir efenim benim için..

    fav.1- orijinali "beck" elbette ki aşık olduğum halidir.. lakin başlığın vaziyeti açısından şu tatlı versiyonuna beklerim..
    everybody's gotta learn sometimes.. jean-marc boel..

    fav.2- jazz koymadığımı fark ediyorum.. yuhunuz denmemesi için (en azından kendime derdim yani) biraz düşündüm.. o zaman en iyisini koyayım dedim kendime.. koyayım abi.. yine ulu yüce bir müzik adamından; trompetine kurban olduğumun "miles davis"inden geliyor... kısa versiyonları yahut başkalarınınki hiç bu kadar iyi değil abi, değil... bir konser versiyonu bu koyduğum.. aman tanrım yaa.. yok böyle bir şey... buyurunuz.
    miles davis... tiiiiiime after time.

    fav.3- yine rock'n roll baby diyerek tamamlayacağım ama... harbi tam son noktayı koyacağın bir şarkıdır bu.. hayatına yani.. :) bruce lee amcanın güzel suratlı oğlu brandon lee abimizin çekiminin son günü öldüğü the crow filmiyle özdeşleşti bu şarkı.. filmden birkaç yıl sonra çıkmasına rağmen hem de.. hâlâ çoğu kişi çatıda döktürdüğü şarkının bu olduğunu sanar.. bileğimdeki damarlardan elektro gitarlar geçiyormuş gibi hissettiriyor..
    sentenced - mourn.... sentenced gibi bir metal grubunun çıkarttığı tek rock'a kaçan şarkıdır.. iyidir, iyi..

    ehhh..

    güzel oldu len bu başlık... biraz kendimden geçtim sanırım, kusura bakılmasın reca ederim.

    ama ben keyif aldım.. zaten bu yüzden bu kadar uğraştım.. her şeyi hissedebileceğiniz günlerin gelmesi dileğiyle.
  2. herkes en sevdiklerini paylaşsa biz de müzik listemizi genişletsek fena mı olur sayın youserlar? şimdilik aklıma gelenler;

    la boheme - giovanni marradi

    una mattina - ludovico einaudi

    ari - andre gagnon

    _ fausto papetti - l'amour c'est pour rien

    sid meier's civilization v soundrack - elegy

    ekleme:

    gnossienne 4 - eric satie (tzvi erez)

    farewell, my loveyl - old boy

    rüya - barış manço

    dünya - erkan oğur & yavuz çetin

    and the waltz goes on - andre rieu

    sükut - serdar öztop

    wind - brian crain

    for those who died alone - pentagram

    j.s.bach: adagio ~ 'cello: jacqueline du pré'

    birds of winter - gheorghe zamfir

    everloving - moby

    tekrar güncellenecektir.
  3. ağlatan qafe hüzünlü bir çerkes ezgisidir.

    bir de güzel hikayesi vardır dilden dile dolanan.

    !---- spoiler ----!

    Ağlatan Kafe'nin hikayesi çok ama çok eskiye dayanır, yer ve mekan bilinmemektedir.
    Uzun yıllardır çalınır, sözleri yoktur.. Notalar anlatır yaşanmış duyguları ve o imkansız ama bir o kadar da tutkulu olan bir aşkı... Melodi dile gelir, eğer çalan biliyorsa hikayesini...

    Ve şöyle başlar Kafkasya'da yaşanan bu imkansız ve bir o kadar da acıklı aşk; Çevrede sayılan soylu bir ailenin tek kızının güzelliği ve asaleti dillerde dolaşır, genç delikanlı ise soylu olmayan bir ailenin ikinci oğludur. Cesur, bir o kadar da mert ve savaşçı bir erkektir.

    Kız ve delikanlı birbirlerine sevdalanırlar. Kızın ailesi bu ilişkiyi onaylamamaktadır. Gencin ailesinin soylu olmadığını gerekçe olarak öne sürerler. Kızın güzelliği tüm ülkede anılmaya başlar ve zamanın rus çarı kızın methini duyar. kızı görmek için köye gelir ve kızı görünce hayran kalır. Kızın babasından kızı ister, baba şaşkındır.

    büyüklere haber salınır, herkes ulu kestane ağacının altında toplanır, tartışılmaya başlanır ve sülalenin ileri gelenleri çarın arzusunu kabul edilemez bulur "Bir çara verilecek kızımız yoktur!" denir.
    Ve...
    Çar’a haber salınır; "bizde sana verilecek kız yoktur" diye... Koskoca çar sinirlenir ve "Bu nasıl bir sözdür?" der kabul edilmez bulur. Kızı kaçırmak için yola çıkar...

    Genç delikanlı ise olanlardan habersiz aşkı için ağıtlar yakmakta ve kavuşacakları günün hayali ile günleri eksiltmekte, kız ise çaresiz aşkı için her gün ağlamakta ve baba sözü ile aşkı arasında kalmaktan korkup zorlanmaktadır. Çarın kızı kaçırmak isteyişini haber alan büyükler çareler peşindedirler.. Derken kızı sevdiği delikanlıya vermeyi uygun bulurlar.

    Çara vermektense "soylu olmasa da bir dağlıya gelin etmek" daha iyidir diye düşünürler... Bir an önce düğün hazırlıklarına başlanır, atlılar dört bir yana dağılır, haberler salınır, tüm eller düğünümüz var diye. İki gencin kalbi kavuşacak olmanın heyecanı ile atmaktadır. Düğün günü gelip çatar, dört bir yandan gelen misafirler ağırlanır, eğlenceler başlar...

    Çar çoktan gelmiş ve pusuda adamları ile hazır vaziyette kollamaktadır her bir yanı... Çarın bir emriyle tüm adamları kızı kaçırmak için düğün meydanını basarlar ve kızı alıp dağa kaçarlar. Ardından delikanlı peşlerine düşer.. Çarın elinden sevdiğini alacaktır, dinlemez hiçbir söyleneni, aklında tek sevdiği vardır...

    Kız çaresiz yalvarır bırakmaları için, çar gülerek izin vermeyeceğini söyler. Derken uçurum kenarından geçerken kız "senin olmaktansa ölmeyi yeğlerim" diyerek kendini uçurumdan boşluğa bırakır ve delikanlının geçmekte olduğu yola düşer...
    Delikanlı koşar, sevdiğinin yerde yatan cansız vücudunu kucaklar ve köye geri döner...
    Köy matem havasındadır...
    cenaze hazırlanır ve kızı mezarlığa götürenlerin ardından yürür delikanlı...
    Ağzında mızıkası ile başlar bir melodi çalmaya.
    O günden sonra ne genç delikanlıyı gören olur, ne de çarı.

    !---- spoiler ----!
  4. death - voice of the soul

    Baştan sona bir hikaye anlatır. Giriş, gelişme, sonuç kısımları vardır adeta ve son derece yoğun hüzün içerir. Chuck schuldiner'ın çığlığıdır resmen.
  5. ozee
  6. dkare
  7. theo angelopoulos filmlerinde çalan eleni karaindrou müzikleri olmazsa olmazdır.


    eleni karaindrou - ağlayan çayır


    eleni karaindrou - sonsuzluk ve bir gün

    eleni karaindrou - waltz by the river

    bunu zaten hepimiz biliyoruz
    to tals tou gamou

    elbette yann tiersen olmazsa olmaz.

    yann tiersen - la valse d'amelie

    seni de unutmadık ludovico einaudi

    ludovico einaudi - Nuvole Bianche

    ludovico einaudi - fly


    birkaç tane de türkiyeden:

    cahit berkay - gam yükü


    ezginin günlüğü - bahçedeki sandal

    yedi karanfil - ağrı dağı efsanesi

    ve son olarak eski türk filmlerindeki dram sahnelerinin vazgeçilmezi olan sihirli ay

    moğollar - sihirli ay