-
huy / mizaç, davranış / özellik, alışkanlık, çoğu kez birbirinin yerine rahatlıkla kullandığımız kavramlar. benim bildiğim kadarıyla ve bunun sınırları içerisinde aralarında ufak, ince ayrımlar bulunuyor. örneğin huy; bizim aslında yaradılışımızdan, doğuşumuzdan getirdiğimiz, hatta genetik olarak da aktarılabildiğinden bahseden çalışmaların yapıldığı, değişmeye pek hevesli olmayan halimiz, "mizacımızdır" benim bilgim dahilinde. yani, farz-ı muhal, bir kimseye güvenmemek / güvenememek, bir giysiyi devamlı olarak aynı biçimde giymek, yolun hep aynı tarafından yürümek, sevdi mi tam sevmek, sildi mi bir kalemde silmek ve sair tutumlar, davranışlar (tekrar ediyorum) benim bilgimin sınırları içerisinde huy kategorisine gir(e)miyor. çünkü bunların çoğu öğrenilmiş, edinilmiş tatlı veya tatsız tecrübeler üzerine geliştirilmiş yahut olanın dönüştürülmüş olduğu davranışlar. içe kapanık olmak, sakin olmak yahut fevri olmak, saldırgan olmak, canlı ve dışa dönük olmak gibi esasında öğrenilmeyen, tecrübeyle edinilmeyen, doğmuş bulunmamız hasebiyle "default" olarak yüklenmiş tutumları ise huy olarak nitelendirmek bir miktar daha doğru geliyor bana.
fakat burada dil faktörü devreye giriyor. konuşurken, yazarken, hatta düşünürken dahi, kullandığımız kelimenin anlamını, sınırını tam olarak karşılayacak bir alternatif bulamadıkça, yanlış olmasa bile eksik olan kelimeyi kullanır dururuz. sonra dilin canlılığı ve değişime açıklığı sayesinde bu eksiklik dile, daha doğrusu kullanıma yerleşir ve artık normalleşir. tıpkı dilediğimiz kadar ateist olalım, "inşallah" temennisinin yerini aynı kuvvetle, -anlam demiyorum, temenniyi temellendirecek tenni tenni tenenenni diye gidiyormuş... temenni kuvveti açısından bakın- doldurabilecek herhangi bir kelime bulmakta güçlük çekmek gibi. ne "umarım", ne "dilerim" bu hususta pek yardıma hevesli görünmez kanımca. hülasa, uzattım, afedersiniz; huy da anlamı ince ayrımlarla "özellik"ten, "alışkanlık"tan ve sair kavramlardan farklı olsa da, dilin adeti gereği söylene söylene "her bir davranış, alışkanlık" anlamı donuna girmiş bulunuyor.
mevzunun magazin boyutuna da gireyim madem dersem, benim kendimde bir garip bulup, sevmediğim bazı "huylarım" da şunlardır efendim:
-hep geç kalırım. kendimden nefret etme sebebim olabilir. herkese ve her şeye ve her yere sürekli gecikirim. erken yatsam da, erken kalksam da, bir yumurtayı sütle çırpsam da netice hiç değişmiyor. kat'a zaman yönetimi ve kontrolünü sağlayamıyorum. onlarca güne, yüzlerce saate koskoca boşluklar sığdırıyorum.
-yalnızca şu entry'den dahi anlayabileceğiniz üzere çok uzatırım. yazmayı da, konuşmayı da. bilerek yapmıyorum, hatta konuşurken farkına vardığımda girecek yarılmış yer dipleri arıyor gözüm fakat elimde ve dilimde değil. detaylar hem yara bandım, hem yaram allah kahretsin. onların birini dahi es geçersem kesinlikle anlaşılmayacağımı düşünüyorum. "de hadi yeter, uzatma, konuya gir!" diyenlere de çok içerleniyorum. haklılar ama kırılıyorum. ne cins bir ruh hastasıyım ben de anlamış değilim.
-sevdiğim her şeyi bokunun da boku çıkana dek, defaatle tekrar yaparım. sevdiğim kitapları en az beş - on kez tekrar okurum, sevdiğim filmleri üst üste belki onlarca kere seyrederim ve farklı zamanlarda herhangi bir yerde oynasa ve yeni, farklı bir film alternatifi olsa, yine gider izlediğim, sevdiğim eski filmi seçerim. hele müzik konusuna değinmiyorum bile. bir şarkıyı sevmek, benim için onu, güftesi tanınmayacak hale gelene, bestesi epriyene, insan içine çıkamayacak hale gelene dek dinlemekten ibaret.
-bu tekrar hususu, daha çok yemek yediğim, bir şeyler içtiğim yerler için de geçerli. bir yerde tek bir şey hoşuma gittiyse, başka alternatif mekan denemiyorum, aynı mekanda alternatif ürün bile denemiyorum. galiba bu konuda fazlasıyla muhafazakâr davranıyorum.
-bazı kelimeler beni gerçekten agresifleştiriyor. ard arda süratle söylenen "hadi" ve "kes" bunların başında geliyor. cinayete teşebbüs ettirir, o denli tövbe estağfurullah... (daha çok var gerçi fakat başlığı bu değil)
-göz teması kurmakta çok güçlük çekiyorum. yeni tanıştığım biriyse rahmetli ciguli'ye dönüyorum. hele gözümün içine içine bakan biriyse muhatap olmam gereken, vay halım ha halımey...
-ne kadar uyumuş olursam olayım, kendim uyanmayıp da birinin "multiple hadi uyan" çağrısına maruz kalmışsam uyanmam, uyanamam. uyandıysam da psikolojik olarak bitkin ve uykusuz hissederim.
düzeltme ve kontrol amacıyla baştan bir okudum da, ben bir psikiyatriste görünsem iyi olacak sanki...
okuyanın gözlerinden af dilerim efendim. bu entry de her nevi itiraza, açıklamaya ve düzeltmeye tabidir. heyirli sebehler. -
marketten bir ürün alırken rafin en arkasindan alırım.
paranoyaklik halini aldi bi davranis bende.
sanki en öndekiler en bayat, en kötü gibi.. -
yıllardır saat takmıyor olmama rağmen sürekli kolumu sıvar, bileğime işaret parmağımla şöyle bir vurarak saati tahmin etmeye çalışırım. evet, toplu alanlarda insanlar kırmızı bikini görmüş boğa gibi bana bakıyorlar. -
yatmadan önce (sadece odamda), odamdaki 2 ayna ile bir tabloya selam veririm. ve yine yatmadan bütün çekmeceler ile dolap kapaklarını kapatır, yanımda içmesem bile su bulundururum. -
-sürekli soldan yürümek
-bir cafeye, restorana gidildiğinde duvara bakan sandalyede oturamamak
-şşştt sesine aşırı tahammülsüzlük (döverim yani)
-sürekli gittiğim yerlerde hep aynı wc kabinini ve aynı musluğu kullanmak
-mail kutumda bin yıl önce hocamın attığı maili bile silememek
-anısı olduğunu düşündüğüm bir güne dair içecek şişesininin kapağını bile atmamak
edit: yattığım yer kapıyı görmüyorsa ve kapı kapalı değilse uyuyamam. -
çok eskiden, yani çocukken hareket halinde olan araç, vasıta vb. üzerinden atlamaktı. çocukluğumda bu hevesim başıma çok iş açmıştır. kollarım, dizlerim hep yara içindeydi. iki kez ortalama bir hızda seyreden motosiklet üzerinden atlamıştım. motosikleti kullanan akrabam bu huyumun farkına varınca artık benimle bir yere gitmekten çekinir olmuştu.
yıllar sonra benim kullanmış olduğum motosiklete binmek zorunda kalınca, "o kadar da değil artık" diyerek yusuf ben ve o heyecanlı bir yolculuk geçirmiştik.
huy mu desem tam da kestiremedim ama garip bir alışkanlıktı. şimdiler de kalmadı söndü gitti o istek. ara sıra hokkabaz filminde iskender'in babasının hareket halinde olan karavanadan atlayışı aklıma gelir, içim kıpır kıpır olur. ^:anlayamazsınız ^ ^:swh^ -
huy mu bilmem ama kör olana kadar çalışıyorum sonra unutuyorum dünyayı. çünkü ona bağlanıyorum. bana kızmasın. 2 gün uzaklaştığım zaman bana küsüyor. yürüyemeyecek olursam bulduğum yere sızıyorum. rüyamda devam ediyorum. uyandığım zaman kafam çok dolu bir şekilde uyum sağlamaya çalışıyorum. ama olmaz sadece onu düşünmem gerekiyor. iğrenç dünyadan ve insancıklarından uzaklaşmak huzur veriyor. onu dinliyorum. bana baktığı sürece gücüm var. gözleri çok güzel... hep acı var ama parlıyor. çok derinde yaşıyor hep heyecanlı, çok hareketli. sadece tebessüm ediyor ama biliyorum acısını. ondan başka kimseyi daha iyi anlayamazdım. sadece o beni anlayabilir. tüketimi savunurken bile hep aşk üretiyor. tüm noktalarında umut ve aşk. neden yaşanır ki. -
ellerim ıslakken hiçbir yere dokunamam, kimse de bana dokunmamalı o ıslak ellerle ruh ve beden sağlığı için.
sabah rutinim 8 yıldır değişmedi. tuvalet, el yüz yıkama (kendime ait katı sabunum olmalı), diş fırçalama, saç toplama, üst giyinmece ve çıkış. hepsi 15 dakika sürüyor.
saçlarım açıkken uyuyamam. uyurken bir elim bazen sadece parmak uçlarım duvarda durur şu şekilde . nasıl olduysa telefon açılmış ve sabaha karşı 4 gibi elim ile duvar teması alttan böyle fotoğraflanmış.
terliksiz asla dolaşamam. çorap olup olmaması fark etmez terlik yoksa çivi üzerinde yürüyor gibi hissediyorum.
ben yaz yaz bitiremem ama yazdıkça kendimi daha da hasta ruhlu hissetmeye başladım. burada bitiriyorum -
sürekli değişen uyku duzensizligime ayak uydurma gibi bir huyum var . çoğu zaman , bilhassa tatil zamanlarımı gece oturup ,bütün gün uyuma yönünde kullanıyorum . -
yanmayan çakmakların üst kısmını çıkarıp gaz ayarını tak-çıkar ile sonuna kadar açarak son bir kez daha yakmak.