1. bir çocuktun sen

    bir çocuktun sen, bir bardak duruyordu eşikte;

    dolu bir bardak duruyordu eşikte.
    o zaman sen daha neydin ki annen alucra’nın gizli su kürelerinden geçirdi seni; at arabalarıyla ve büyük bir kalabalıkla gidilen baş döndürücü mavi su kürelerinden. neden sonra aldın o bardağı; o yüzyıl beklemiş sütü; çırpınarak tülbentten süzülmeye uğraşan o koyu, o beyaz, o rahatsız sübyeyi içtin elinden; onun süreğen elinden. annen miydi? kesik saçı ve açık ensesi miydi teyzenin?
    içtin elinden, kar mı yağacaktı artık?

    birdenbire açıldı yüzün
    birdenbire keskin karanfil kokusu kanırtılmış merakın
    birdenbire doruklarda dev bir atın nal izleri
    birdenbire tırkazından kurtulmuş kan sıcaklığı
    birdenbire farkına varılması bu gece de dün geceki gibi sallanan bir fenerin

    birdenbire donması yasaların donan bir ışık gibi
    birdenbire esnek bir saniyede toplanmış bütün bir çağın ağırlığı
    birdenbire tümdengelmeye başlayan bir gramofon çiçeği
    günlerce tümevarıp varıp da
    birdenbire karnından boşalmaya başlayan su, iskeleye
    yanaşmak üzere olan vapurun

    birdenbire gözden siliniveren iki ceylânıbahri
    birdenbire iki kafes kıç güvertede
    birdenbire iki kuş biri senin kızkardeşinin sandığındaki
    kokunun renginde
    biri bir ilkokul öğretmeninin köşeye atılmış geceliğinden
    birbirine yapışık iki kuş çılgın bir sevinçle
    birdenbire bir çığlık,
    yakından, en yakından:
    gör bizi dünya, görsene bizi!
    bir çocuktun sen parıltılar yaratacaktın düzensizliğinden
    bunun için belki de
    masmavi bir örtü gibi bırakarak gölgeni
    geçtin resim çeken söğütlerin içinden

    bir yalvaç ılıklığı içinde ıhlamurları
    geçirdin bakışlarının eziklerinden

    ve aktı durdu
    o ilk
    o baş döndürücü
    o cahil su

    şiirdi bir çeşit:
    yüreğin yaban argosu.

    bir çeşit dostluktu
    duyardı
    çakılın içinde
    damla damla gelişen
    bir udu.