• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.75)
yüzyıllık yalnızlık - gabriel garcia marquez
"yüzyıllık yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. yüzyıllık yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. yüzyıllık yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."
(tanıtım bülteninden)


  1. gabo^:Gabriel García Márquez^ tarafından kaleme alınmış , yirminci yüzyılın en iyi romanlarından.

    peki bu roman da bizi neler bekliyor ? buendia ailesinin nesiller boyu süren yaşamına " büyülü gerçeklik " bakış açısı altında tanık oluyoruz.

    !---- spoiler ----!

    " Albay Aureliano Buendia , yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı. "

    Buendia aile ağacını atladıktan sonra romanımız yukarıda ki cümle ile başlıyor.

    Jose arcadio ve eşi ursula'nın riohacha dan , sonradan adını "macondo" koyacakları topraklarda ki yaşamını okuyoruz gabo'dan .

    " Evine git de bir silah al, öldüreceğim seni "

    ve öldürdü. o dönemler riohacha da , akraba evliliğinden doğan çocukların domuz kuyruğuna sahip olacağına dair düşünceler vardı. ursula bu durumdan çok korkuyor , kocasıyla birlikte olmuyordu. hatta korkudan bekaret kemeri takıyordu. bir yıllık evlilikleri olduğu halde çocukları olmayan buendia çifti hakkın da dedikodular patlak veriyor ve bir horoz dövücşü sonrası kendisine " horozun belki karına da bir iyilik ediverir" diyen prudencio'yu öldürüyor.

    prudencio ne ursula'yı ne de jose arcadio'yu rahat bırakmıyor. testiye su doldururken , banyo yaparken , bahçede gezerken sürekli prudencio ' yu boynunda ki deliğe ot tıkarken yalnızlık içerisin de bulunuyorlardı. bu duruma daha fazla dayanamayan jose arcadio yanına arkdaşlarını da alarak , evlatlarının , torunlarının , torunlarının torunlarının ve onların torunlarının yaşayacağı toprak olan macondaya göç ediyor.

    macondo'nun , gabo'nun çocukluğunu geçirdiği Aracataca olduğu düşünülür. hatta 2006 senesin de oylama yaparak adını " Aracataca macondo " olarak değiştirirler. o dönemler de ve şu an hala kolombiya da ensest evlilik olağan bir durum olduğu için romanın genelinde bu tarz pek çok ilişkiye şahit oluyoruz. yine aynı şekil de aile büyüklerinin isimlerinin , yeni doğan çocuklara verilmesi de çok popüler olduğu için , soy ağacında ki herkesin ismi ya arcadio ya jose. okur için her ne kadar zor gibi gelse de bir süre sonra roman başında ki soy ağacı yardımıyla da alışıyorsunuz.

    "Babam ne diyor?" diye sordu.
    Ursula, "Çok üzgün," dedi. "Senin öleceğini sandığı için üzülüyor."
    Albay gülümseyerek karşılık verdi. "Ona de ki," dedi, "insan ölme zamanı geldiğinde değil, ölebildiği zaman ölür."

    Albay aureliano buendia ile hükümet ve devrimci libarel ordu arasında ki hiç bitmez bilmeyecek bir savaşa tanık oluyoruz. belki de benim için romanın en önemli kısımları bunlardı. Macondo uzun yıllar huzur ve birlik için de yaşarken birden hükümet tarafından gönderilen sulh yargıcı don apolinar moscote ile durumlar değişir. don apolinar beraberin de askerlerle gelerek macondo halkı arasın da huzursuzluk oluşturur. ulasal bağımsızlık yıl dönümü törenleri nedeni ile tüm evlerin maviye boyanmasını emreder. sanırım macondo halkının hükümet ile tanıştığı ilk olaydı bu. albay sulh yargıcı ile bol bol vakit geçirirken hükümet ve liberal devrimciler hakkın da fikir sahibi olur , yaşanan olayları dinler , aklında ölçer , biçer , tartar ve sonun da yaşıtı arkadaşları ile birlikte liberal olduğunu karar verir. böylece albay aureliano buendia efsanesi başlar. albay , düzenlediği otuziki silahlı ayaklanmanın otuzikisini de kaybeder. yetmişüç pusu , ondört suikast ve bir idam mangasının elinden canlı kurtulmuştur. doğumundan ölümüne kadar olan evrimi ince ince işlenmiştir roman da. belki de en zengin içeriğe sahip olan karakterdir. macondo da doğan ilk insandır ve gözleri açık doğmuştur. küçük yaşlarından itibaren sessiz bir çocuk olan aureliano , babası gibi çingenelerin getirdiği icatlara ilgi duymuştur , küçük çalışma odasına kapanıp küçük metal balıklar yapmaktadır. hatta hükümete teslim olup küçük çalışma odasına geri döndükten sonra bunu bir döngü haline getirmiştir. metalden balık yapar , balığı eritip metal haline getirir ve tekrar balık yapar. maconda ya sulh yargıcı olarak gelip sonradan vali olan apolinar moscote'nin kızı remedios moscote ye aşık olur. fakat remedios küçük bir kızdır , yatağını ıslatan , bebekleriyle oynayan , ilk adetini yaşamamış küçük bir kızdır. yine de iki aile arasında ki gerginliği dindereceğini düşünerek aileler bu evliliğe onay verir. remedios oğlu aureliano jose'nin doğumu esnasın da ölür. albay bu ölümden sonra içine kapanır , sessizleşir ve asla evlenmez. yine de on yedi farklı kadından on yedi farklı erkek çocuğa sahiptir. oğlu aureliano jose yi de gömdükten sonra talihsiz evrimini tamamlar. artık tamamen farklı bir insan olmuştur. kendi ailesinin yanına belli bir mesafeden fazla yaklaşmasını istemeyen , silah arkadaşlarını haksız şekilde yargılayan , paranoyak , suskun , sinirli ve gaddar bir adam ortaya çıkarmıştır. girdiği bütün çatışmalara rağmen yalnızlığın esiri olarak ölmüştür.

    albay aureliano buendia karakterinin gabo'nun dedesi albay nicolas marquez mejia'nın komutanı olan rafael uribe uribe den esinlenildiği düşünülür. uribe uribe bin gün savaşı'ın da önemli bir rol almıştır.

    "Ve bütün yazdıklarında boy boy, biçim biçim Remedios yer alıyordu: Öğlenin ikisinde herkese uyku getiren ağır havada Remedios vardı, güllerin tatlı kokusunda Remedios, ışığa üşüşen pervanelerin gizinde Remedios, her zaman, her yerde Remedios vardı."

    "Belden aşağısı bedenin aşkı, belden yukarısı ruhun."

    aşk , sevgi , sevişmek , çılgınlar gibi , deliler gibi sevişmek. roman da bu duygular ve eylemler pek çok yerde geçiyor.

    Albay aureliano buendia 'nın remedios moscote ye olan aşkı.
    rebeca'nın jose arcadio'ya olan aşkı.
    rebeca'nın pietro crespi'ye olan aşkı ve evlenemeyişleri.
    amarantha'nın pietro crespi'ye olan aşkı , bu uğurda üvey kardeş rebeca'nın mutluluğunu engellemesi.
    pietro crespi'nin hem rebeca'ya hem de üvey kardeşi amarantha'ya aşık olması. ikisiyle de birlikte olamayınca intihar etmesi.

    bunlar sadece buendia ailesinin ilk neslinde yaşanan aşklar ve ihtiraslar. tabi ki birde pilar ternera'mız var. bahsetmemek garip kaçar. kendisi hem albaydan , hem de albayın ağabeyi jose arcadio dan çocuk doğurmuştur. kendisini jose arcadio nun büyük , ihtişamlı erkekliğine teslim ettikten sonra , albaya da acıyarak vermiştir.

    "yüzbaşı ateş emri verdi ve on dört makineli tüfek o anda emri yerine getirdi. ama bütün bunlar gülünç bir oyun gibi görünüyordu. sanki makineli tüfeklere boş kapsül doldurulmuş gibiydi. çünkü tüfeklerin tarrakası duyulduğu ve ardı kesilmeden kurşun tükürdüğü görüldüğü halde, kalabalıkta en ufak bir tepki yoktu. bir anda taş kesilmiş gibi duran kalabalıktan ne bir ses, ne bir soluk duyuluyordu. birden istasyon tarafından yükselen bir ölüm çığlığı büyüyü bozdu. duyulan " aaah, anacığım," avazasesi yeri göğü titreten bir ses, volkanik bir soluk, dünyalar değiştiren bir kükreme olup bomba gibi patladı kalabalığın ortasında. panik içinde bir anda kaynaşan kalabalık, kadınla kucağındaki çocuğu yutup sürüklerken, jose arcadio seguno, ancak öteki çocuğu yakalamaya fırsat bulabildi"

    çok uzun bir alıntı oldu biliyorum. kitapta en çok kanımı donduran kısım burasıydı sanırım. macando'yu kapitalizmle tanıştıran muz şirketi işçilerine adil davranmıyor , uygun koşulları sunmuyordu. jose arcadio seguno nun liderliğinde toplanan işçiler grev başlattı. muz şirketinin sahibi mister brown hükümetten yardım istedi , hükmet orduyu görevlendirdi. açıklama yapacağını söyleyerek üç bin insanı tren garına toplayan ordu , halkın üzerine ateş açtı. cesetleri trenlere doldurup okyanusa döktü. bu olay hiç bir zaman duyulmadı , hatırlanmadı. jose arcadio seguno yaşananları anlattığında kendisiyle dalga geçilmiştir ve muz şirketinin işçilerle anlaşmaya vardığı hatta şölen düzenleneceği söylenmiştir. anlaşma şartlarının uygulanması için ise yağmurun dindiği zamanı göstermiştir. ve bu yağmur dört yıl , on bir ay , iki gün sürmüştür.

    işin kötü yanı bu olayın gerçek olması arkadaşlar. United Fruit Company tarafından işletilen şirkette , çalışma şartlarından ve haksızlıklardan dolayı grev başlamıştır. 12. kolombiya başkanı Miguel Abadía Méndez ve kolombiya muhafazakar parti tarafından şartların görüşülmesi için ordu görevlendirilir. aynı zaman da amerika birleşik devletleri , united fruit company'nin hakları korunmaması halinde kolombiya hükümetini işgal ile tehdit etmektedir. yapılan görüşmelerde sonuca ulaşılamayınca , çatılarda mevzi almış askerler silahlarını halka doğrultur. beş dakikalık dağılma uyarısından sonra aynı anda ateş açılmıştır. resmi açıklamalar da ölü sayısı 9 ve 47 arasında değişse de olaydan sağ olarak kurtulan tanıklar 800-3000 arası olduğunu söylemektedir.

    sanırım şimdilik burada bitireceğim , katliamlar , güçlünün güçsüze baskınlığı beni her daim üzmüştür. belki editleyerek devam ederim veya yeni bir entry yazarım. yine de yazmadan edemeyeceğim.benim için kitabın sonlarına doğru en vurucu iki kısım.

    " kocası, "hayır," diye karşı çıktı. " adını aureliano koyacağız ve aureliano tam otuz iki savaş kazanacak."

    "soyun atası ağaca bağlanır, sonuncusunu karıncalar yer"

    bu bölümde özellikle albayla ilgili yazdım çünkü favori karakterimdi. bunun dışın da hakkın da yazmak istediğim karakterler ; Ursula , amaranta , aureliano segundo , arcadio ve son olarak aureliano - amaranta ursula çifti.

    !---- spoiler ----!

    okumamış olan arkadaşlar , okuyun. hayatınız boyunca okuyabileceğiniz en güzel romanlardan birisi. bir ülkenin tarihi , karakterleriyle , olaylarıyla , büyülü gerçeklik ile bu kadar güzel anlatılabilirdi.

    okuyan arkadaşlar bir daha okuyun , kitapta bahsedilen olayları araştırarak bir daha okuyun , çok daha fazla anlam ifade edecek hepimize. ben yine çok kısa bahsettim olaylardan. çok daha fazlası yazılabilir ve yazıldı da.

    kaynaklar :

    bin günlük savaş

    colonel aureliano buendia

    Yüzyıllık yalnızlık üzerine

    banana massacre

    Rafael Uribe Uribe

    ve başucumda duran kitabım.
  2. gerçekten güzel bir kitap. şimdi tabi ki kolaya kaçıp güzel deyip bırakmak isterdim ama bırakmıyorum.

    neden güzel bir kitap? ilk başlarda kafanızda kişileri oturtmakta biraz zorlanıyorsunuz belki özellikle herkesin adı nerdeyse aynı olunca ve de aynı adda 3-4 kişi olunca kim kimdi derken işler karışabiliyor. ancak bu aşamaları geçtikten sonra kitap insanı kendine çekiyor. anlatım tarzı kesinlikle sade değil. bu sebeple okuması daha zor ancak damakta bıraktığı tad daha da güzel olmuş. ailenin bir parçası olmak için uğraşmıyorsunuz, bu olay tamamen kendiliğinden gerçekleşiyor ve yaşanan kötü olaylara kendinizi üzülürken buluyor iyi olaylarda ise yüzünüzde yerli yersiz bir gülümseme oluşuyor. ki bu kitabın en büyük başarılarından biri bu bence.

    daha önce böyle samimi bir hissiyata orta okulda iken okuduğum harry potter serilerinde de rastlamıştım (harry potter ile bu kitabı karşılaştırmıyorum tabi ki sadece hissiyat dedim. edebi yön olarak teraziye koysak themis'in gözleri yaşarır herhalde.) tabi şimdi ki ben okusam harry potter'ı aynı şeyleri düşünemem büyük ihtimalle.

    her karakterin kendine has özellikleri var hiç kimse için uç noktalarda yorumlar yapılamıyor ( belki sadece üstünkörü, derinlemesine incelenmeyen karakterler için yapılabilir, ama zaten bu kitabın amacı sadece bir ailenin hayatını anlatmak ya da temeli bunun üstüne kurulu) hayatın kısa bir özetini sunuyor ve kendimizi tanrı gibi hissedebiliyoruz. tek eksik yanı olaylara müdahale edemememiz.

    söylemeden geçemeyeceğim son bir şey var ki tamamen öznel bir yorum olacak.

    !---- spoiler ----!

    babaanne o kadar kötü durumla baş başa kalmasaydı da, öleydi diye düşünmedim değil.

    !---- spoiler ----!
  3. daha etkileyici bir kitap okur muyum bilmiyorum. bu kitabı ilk defa okuyacakları kıskanmamak elde değil.
  4. bu eseri okurken aynı zamanda bir savaş verirsiniz kendinizle efendim. sürekli ilk sayfadaki soyağacina bakip bakip durursunuz. ve marquez'in o üç kuşağı nasıl bir büyüyle anlattiğına tanıklık etmiş olursunuz.
    moruk
  5. marquez yaklaşık iki yıl süren kitabı yazma sürecinde eşi mercedes evde satılmadık hiç bir şey bırakmamış,bir çok eşyalarını rehin vermiş,ellerinde sadece kitabin tek nüshası var ve bütün umutları buna bağlı.postaneye kitabı yayınevine postalamak üzere giderler,paraları yetmediği için sadece yarısını gönderebilirler daha sonra borç harç diğer yarısını gönderirler.kitabın ithaf edilen 2 ismi işte bu yoksulluk döneminde marquez ailesine türlü ziyaret bahaneleri ile yiyecek ve maddi yardımda bulunan dostları ve komşularıdır. marquez nobel edebiyat ödülünü alırken eşi mercedes gözlerinde bu yaşadıkları derin yoksulluğun izlerini görebilirsiniz.gabo bu kitabın başarısına diğer kitaplarında asla ulaşamamıştır.çünkü gelen başarı ve şöhretle,milyon dolarlarla artık aynı adam değildir.
  6. insanda yazar olma isteği uyandıran,marquez'in daha iyisini yazabileceğini söylediği ama aşılması neredeyse olanaksız kitaptır.isim benzerliklerinden karakterleri takip etmek zor gibi görünsede karakterler birbirinden kesin çizgilerle ayrılır.romanı yazarken albayın öldüğü bölümde eşi marquez'in odasına kapanıp haftalarca ağladığını anlatır,böyle bir travma ile yazılan latin amerika edebiyatının yapı taşıdır.bir kez okumak kesinlikle yeterli değildir.
  7. her şeyden önce söz konusu romanın en büyük başarısı roman sanatını kurtarmış olmasıdır. özellikle fransa'da 60'larda tartışılan "roman bitti" tarzı bugün geyik olarak nitelendireceğimiz konular doğrultusunda bu kendini bilmez sözde yeni-romancılar karakterleri ve olayı bir kenara bırakıp olgulara ve nesnelere, bunların anlatımına yönelmişlerdir. neyse mesih markez yetişmiş, romanı da romancıyı da kurtarmıştır. edebiyat tarihinin muhtemelen en önemli on yapıtından biridir.
  8. !---- spoiler ----!

    "çünkü yüzyıllık yalnızlığa mahkûm edilen soyların yeryüzünde ikinci bir deney fırsatları olamazdı"

    !---- spoiler ----!
  9. sihirli gerçekçilik akımı sevenlerin okuması gereken bir kitap. arkasından kırmızı pazartesi okunabilir. gerçekler büyü atmosferinde anlatılınca etkisi nasıl oluyor, öğrenmiş olursunuz. magic realizm!
  10. ilk okuduğumda - lise yıllarına denk gelir - çok sıkılarak bitirmiş ve ne yavan kitapmış dediğimdir. yakın zamanda iki kez okudum kısa aralıklarla ve meğerse 'yavan' değil gerçek olmasıymış özü, o kadar hayata ait ki marquez'in karakterleri bizden hiç farklı olmayarak sürekli anılara tutunurlar. sanat, yazmak, sevgi,tutku - ne derseniz deyin - sanırım tam da böyle bir şey çünkü camda oturup yoldan geçen insanların hikayesini anlatan bir roman yazsanız ve 10 yılınızı alsa, marquez'in bir kibrit kutusuna bakarak 10 dakikada yazacağı şey daha yoğun olacaktır. nasıl yaptığını bilmiyorum; karakterlerini büyütüp nasıl adam etmiştir, nasıl olmuştur da bir insanın tüm yaşamı boyunca gerçekten de aklının kıyılarında hep var olan ama ifade edemediği onca önemli/önemsiz, büyük/küçük, anlamlı/anlamsız şeyi bir romanda anlatabilmiştir. aslında kitaptaki soy ağacı kendi ailemizinkinden farklı değildir, bir dolu insan, bir dolu hayat, bir dolu biz. yüzyıllık bir her şeydir bu yazılan, sadece yalnızlık değil.

    "babam ne diyor?" diye sordu. ursula, "çok üzgün," dedi. "senin öleceğini sandığı için üzülüyor."
    albay gülümseyerek karşılık verdi. "ona de ki," dedi, "insan ölme zamanı geldiğinde değil, ölebildiği zaman ölür."