1. Bir şey dilimizde yoksa onu nasıl tanımlayabiliriz? Tabiki tanımlanyamayız. Öncelikle benzer bir yazı için şuraya tıklayın.

    Zaman nedir? Aklınıza ilk gelen şey şuandır. Aslında biraz yanlıştır. Bu konuya ileri de gelicem ama bir soru daha sorayım. Geçmiş zaman, gelecek zaman var mıdır?

    Şimdi geçelim zaman kavramının olmadığı bir kabileye, amondawa kabilesine göz atalım. 1986 yılında brezilya hükümeti kabile ile iletişime geçti. Yerliler ile konuşulduğun da kabilenin lügatın da zaman kavramının olmadığını gördüler. Yani dün, yarın, bugün, geçen yıl gibi kavramlar yok. Zaman kavramının olmadığı gibi zamana en yakın kelime güneş. Bir diğer kelime ise yağmur. Yağmur ve güneş demişken bizim ki gibi mevsimleri yok. 2 tane mevsimleri var. Daha doğrusu lügatlarında 2 tane var. Biri yağmurlu diğeri ise kurak mevsim. Gelecek yıl falan yok dedik peki bu kabile halkının yaşları var mı? Zaman kavramı olmayınca yaşları da olmuyor.

    bu demek değil ki bu kabile zamanın dışında. kabile hala zamana bağlı lakin saate bağlı yaşamıyorlar.

    peki zaman şuan değildir dedik. nedir gerçekten zaman? zaman fizikçilere göre düz bir çizgidir. bazılarına göre büyük patlama ile oluşmuştur, bazılarına göre ise büyük patlamadan bağımsızdır ve öncesinde de vardı. yani aslında zaman, geçmiş şuan ve geleceğin tamamıdır. bir tekilliktir. bize göre ise farkl bir değişle yaydan çıkmış bir oktur. geri döndürelemez. bazı fizikçilere göre teorik olarak geçmişe veya geleceğe gidilebilir. bazılarına göre ise sadece geleceğe gidilebilir.

    bana göre ise zamanda yolculuk yapılabilir. birde şu söze dikkat çekmek istiyorum. "tarih tekerrürden ibarettir." bu sözü biraz düşündüğümüz zaman neden bizim evrenimizde tekerrür etmesin, bir matrix misali. sürekli aynı olaylar oluyordur. bağlangıç büyüme ölüş.

    son olarak farklı bir teoriyi daha yazıp izlemenizi istediğim bir belgeseli paylaşıcam.

    teori bir nevi balon teorisi. veya fizikçilerin deyimi ile çoklu evren teorisi. teoriye göre evrenler bilinmeyen bir güç tarafından büyütülüyor ve sonunda yok oluyor. birkaç fizikçi bunu balon örneği ile açıklıyor. balonu bilinmeyen bir güç(hava) şişiriyor ve sonunda büyümesi duruyor. balonun içindeyseniz ışık hızının sınırından dolayı balonun dışı hakkında en ufak bir fikriniz bile olmaz, olamaz. bu balon(evren) sonunda patlıyor. ama bilinmeyen güç patlayan evrenden çok daha fazlasını oluşturuyor. sonsuz sayıda evren oluşuyor.

    biraz daha açıklayıcı olması için şu belgeseli izleyin.
  2. uzay-zamanın son eklentisi olan, matematiksel olarak karesi alındığında negatif sonuç veren fiziksel katsayı'dır. zaman diğer üç boyut arasında ilerlememe gibi bir seçeneğimizin olmadığı tek boyuttur. tarih boyunca farklı tanımlar yapılmaya çalışılmış olması ne denli anlayamadığımızın bir ispatı aslında. bilimde gözlemlemek ve anlamlandırmak istediğiniz olayı farklı bir çerçeveden gözlemlerseniz daha doğru ve isabetli sonuçlar elde edebilirsiniz. fakat, zaman ve evren gibi asla dış penceresine ulaşamayacağımız boyutlar için elde ettiğimiz tanımlar, sonuçlar hep başka kavramları kullanarak yapılan tanımlardır.

    fakat, bu kadar karamsar değiliz. özel ve genel görelilik artık zamanın her bir noktada farklı olduğunu gösterdiğinde ve kütle, hız gibi başka fiziksel büyüklüklerden etkilendiğini ispatladığında, bilim insanları zamanı incelemenin mümkün olduğunu ve onu diğer kavramlardan bağımsız ama uzaya bağımlı yeni bir kavram ortaya çıkarılabileceğini fark ettiler, fakat sonsuz kavramı özellikle de başka bir opsiyonu öğretilmeden yerleştirilen soyut-sonsuz kavramını değiştirebilmek ya da hayal edebilmek zordur. bu yüzden zamana dair tam bir tanım yapmak da zordur. bu yüzden ne kadar çalışılırsa çalışılsın, temel bir tanım sabitlemek henüz mümkün değil görünüyor.
    zaman hakkında ki en farklı tanım john wheeler'dan gelsin; "bu lanet olası boyutun yaptığı tek bir iş var, her şeyin aynı anda olmasını engelliyor."
  3. kant'a göre zaman ve uzam, bizdeki görü formlarıdır. doğanın, evrenin zamanı yoktur mesela. ağaca bakın. ağacın zamanı, zaman algısı yoktur. o tohumla, fideyle, yaprakla, meyveyle, sararmakla, kurumakla ilgilidir. akış ve oluş halindedir yani. insan zihniyse dış dünyadaki bir nesneyi şimdi ve burada olarak algılar. zaman-uzam ikilisi zihnimizdeki bir prizma gibi yani. dış dünya bu prizmadan geçmeden ışığını yayamıyor ve algımıza hitap edemiyor gibi.

    zamanın bir de kurmaca boyutu var. kurmaca metinlerde zaman unsuru da diyebiliriz. kurmaca metinlerde dört zaman katmanından bahsedilir.

    1. olayların oluş zamanı
    2. olayların anlatılış zamanı
    3. metnin yazılış zamanı
    4. metnin okunuş zamanı

    bir kurmaca metinde zamanı incelerken bu dört katmana ayrı ayrı bakmak gerekiyor. modernist yazarlar zaman unsuruyla fazla ilgilidir. dış dünyadaki düzenin ritmik akışını işaret eden zamanla bilincimizin ileri sıçrayış ve geri dönüşlerle genişlettiği zaman arasındaki uyumsuzluk, çok iyi romanlar yazılmasına yardımcı olmuştur. virginia woolf'un mrs. dalloway'i veya proust'un izini sürdüğü kayıp zaman, hep bu yarıktan beslenir. postmodernistlerde her şey gibi zaman da altüst olmuş, en ağır yük, palimpsest kavramına yüklenmiştir. hermeneutik çalışmaları da yine zamandaki bu kırılmalar sayesinde mümkündür.

    konuyla ilgili çok önemli bir kaynak paul ricoeur'ün ünlü dörtlemesidir. kitapların adlarını da yazalım:

    1. zaman - olay örgüsü - üçlü mimesis
    2. tarih ve anlatı
    3. kurmaca anlatıda zamanın biçimlenişi
    4. anlatılan (öykülenen) zaman
  4. algısının , anlamının en zor ve karmaşık olduğu kavramdır.
    hala üzerinde çalışmalar yapılmaktadır ve tam olarak bilinememektedir.
    aynı zamanda en çok dikkatimi çeken ve meraklısı olduğum bir konudur.
  5. nesnenin uzaydaki yerine ve hareket hızına bağlı olarak degişen femonen, olgudur.

    saatler çekimin gücüne bağlı olarak farklı hızlarda hareket ederler. çekim ne kadar güçlü olursa, zaman o kadar yavaşlar. buna göre dünyada yaşlanma hızı, uzaydan daha fazladır. uzayda daha geç yaşlanırsınız.

    bundan yola çıkarak şu söylenilebilir:

    ışık hızına yakın bir hızda hareket eden bir nesne, durağan bir nesneden daha yavaş yaşlanır. çekim altındaki bir nesne ise, çekimden uzak bir nesneden çok çok daha yavaş yaslanır.

    uzayda çekimin olmadığı bir yerde, alanda zaman o oranda hızlı ilerler. dünya üzerinde yer yüzüne yakın saatler, gök yüzündeki saatlerden yavaş hareket ederler. buna örnek olarak gps sistemindeki saatlerin dünyadaki saatlerden daha hızlı olduğunu söyleyebiliriz .bunun nedeni çekimin yüzeydekine oranla daha az olmasıdır. dünyadaki saatler, uzay roketindeki birinin saatinden daha yavaş ilerliyor. saatler dünyadan uzaklaştıkça, geleceğe yaklaştıkça daha hızlı ilerlemeye baslar.
  6. evrenin işleyiş düzenine göre sistemleştirilmiş anlar (lahzalar) dizisidir. lâkin, insan algılarının öznelliği sebebiyle değişmez, sabit bir algılanabilirliği olmadığı düşünülür ve dile getirilir sık sık... zaman, öyle bir boyuttur ki, bu boyutta ilerlememek namümkündür.