• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (0.00)
alice doesn't live here anymore - martin scorsese
eşini yeni kaybetmiş genç bir anne, oğluyla beraber yeni bir hayat için başka bir şehre taşınmaya karar verir.
  1. derdini kusursuzca ve incelikle anlatan, sinemayla uğraşan herkesin izlemesi gerektiğini düşündüğüm film.

    alice hyatt, eşinin ölümünün ardından tek çocuğuyla yaşamaya başlar ve evlenirken vazgeçtiği ideallerine hayatını idame ettirebilmek için sarılmak zorunda kalır. mükemmel açılış sahnesinde küçük alice'in şarkıcılık yeteneğine ve özgüvenine şahit oluruz, bir zaman sıçramasıyla "günümüz"e (1976) gelince ise alice artık bıraktığımız gibi değildir: evlendiği kocasının maço baskıları yüzünden şarkıcılık kariyerini baştan bırakmak zorunda kalmış, küçük evinde mutlu gibi davranmak zorunda kalmıştır. bu güçlü karakter, kötü olduğu rahatça söylenebilecek koşullar altında haline şükrederek yaşarken, eşinin ölümü üzerine bu korkunç yerden taşınmak zorunda kalır. sonrasında gittiği yerlerde yaşadıkları da, olay örgüsüne girip çıkan üç boyutlu karakterlerle alice'in başladığı yerde biten ruhsal serüveninin fonunu oluşturur. iyi bir metinde olması gerektiği gibi, yaşadığı olumsuzlukların tümü ana karakterin yoğrulmasına yardımcı olur, ancak filmin bitiminde alice'in yolculuğu tamamlanmamıştır, akıllanması gerektiğini düşündüğümüz anda başladığı yere döndüğünü görürüz. diğer yandan alice'in yolculuğu boyunca karşılaştığı üç adamın üçü de "falsolu" kişilerdir: sinirli ve bıkkın kocası donald, eşini ve alice'i aynı anda idare eden ben ve öfkesini kontrol edemeyen, eşini ve çocuklarını elinden kaçırmış david. kadın merkezli filmde gördüğümüz bu tersine seksist tavır, alice'in finalde kocasını birçok açıdan andıran david'e şans tanımasından çıkarılabilecek "kadının yeri kocasının dizinin dibidir" cümlesini yumuşatmak için kullanılmıştır bence.

    alice'in küçük oğlundan, çalıştığı kafedeki ağzı bozuk garsona kadar her karakterin farklı bir dili, kendince hisleri, metaforları ve perdeden/ekrandan taşan düşünceleri vardır bu filmde. herkes kendi hayatında mutlu olmak ister, bu uğurda başka insanların hayatını karartabilir. o kafedeki garsonlardan hiçbiri halinden memnun değildir, ama mutluluğu bulmalarının tek yolunun o kafe olduğunu bilirler. kısaca gördüğümüz bunalımlı garson kız vera bile sinir krizlerine rağmen çalıştığı yerin olumlu yerlerini görmeye uğraşır; alice de edepsiz esprilerinden hoşlanmadığı iş arkadaşıyla kısa sürede iyi bir arkadaşlık kurar çünkü çevresinde kendini anlayabilecek kimse yoktur. toplasan beş dakikayı bulmayacak perde sürelerine rağmen oldukça derindir bu karakterler. kötü fıkrasını herkese açıklamaya girişen, her şeyi oyun olarak gören küçük tommy, ilk belalı arkadaşını gittiği gitar kursunda edinir, ve başına gelen olayların üstüne annesiyle yaşadığı iletişim kopukluğu da eklenince yaramazlaşır. alice'in çokbilmiş sevgilisi bu yaramazlığı "şımarıklık" ve "kötü yetiştirilme"ye bağlar, aynı gerçek hayattaki gibi. olaylara gözlemci olarak katılan seyirci ise, çocuğu bu noktaya getiren süreçle beraber taraf tutar. günümüzde amerikan bağımsızlarından avrupa sinemasına herkes "gerçekçiliğin" peşinde koşup, bunu iyi kötü başaran iran sinemasına tapadursun; bunu kırk sene önce çektiği filmiyle başarmıştır scorsese. her sahne, her mimik, her cümle gerçektir sanki.

    çoğunlukla amerikan filmlerinde gördüğümüz ve film için de tehlike arz eden karikatürize olma sorunu, john cassavetes'in yüze yaptığı yakın çekimlerle cisimleştirdiği tavrıyla birazcık kırılmıştır; scorsese'nin de bu tavrın hollywood'daki sıkı savunucularından biri olduğunu derinlikli karakterler, doğal diyaloglar ve sağlam oyunculuklarıyla dikkat çeken bu filme bakarak anlayabiliriz. metinde ve filmin kendisinde bir hata bulmak imkansıza yakındır, jodie foster'ın mükemmel canlandırdığı belalı androjen çocuktan harvey keitel'ın karısını aldatan romantik maçosuna kadar herkes gerçektir bu filmde. film sektöründe bir şeyler yapmak isteyen herkesin bu işin nasıl yapılacağını anlamak için izleyebileceği küçük çaplı mükemmel filmlerden biridir kısaca. bülent ersoy sesiyle, yıldızlı on.