1. 2001 eylülünde iki arkadaş çeşme limanından bir ro-roya binip iki buçuk günlük yolculuk ertesinde ulaştığımız italyan şehri.

    gemi limana yanaştığında akşam saat yedi civarıydı. gemideki yolculuğumuzun ikinci gününde meydana gelen 11 eylül saldırıları sebebiyle olsa gerek gemiye gelen gümrük görevlileri şüpheli bakışlarla bizi süzdüler. pek çok soru sordular. italya'da bir hafta yaşamaya yetecek kadar paramız olup olmadığını görmek istediler. sorularına cevap verip paramızı gösterdik. sonunda pasaportlarımıza damgayı vurup girişimize izin verdiler.

    limandan şehre yürümemiz 15-20 dakika kadar sürdü. haritamız yoktu ama bir şekilde şehrin meydanına ulaştık. ama ne manzara... bir köşeyi dönmemiz ile birlikte ışıklandırmalarla daha da görkemli hale getirilmiş koca kiliseyi karşımızda bulduk. geniş meydanın etrafındaki kafe ve restorantlarda insanlar son içkilerini yudumluyorlar, neşeli muhabbetler ediyorlardı. meydanın ortasındaki su fıskiyesinin kenarına iliştik. üzerlerine bağladığımız matlarla daha da biçimsiz hale gelen koca dağcı çantalarımızı çıkartıp soluklandık. tam anlamıyla bir kültür şoku yaşıyorduk. üzerimizde pespaye kıyafetler, bir kendimize bakıyor bir de etrafımızda dolanan şık giyimli kadınlara ve erkeklere bakıyorduk. serin yaz akşamında omuzlarına ince siyah bir pelerin geçirmiş olan sapsarı saçlı bir melek yanında yürüyen arkadaşının anlattıklarını dinliyordu; bir prenses gibi geçip gitti önümüzden. bir süre sonra "arkadaş bunlar insansa biz neyiz yahu?" aşamasına gelmiştik. kendimizi öyle aşağılık hissediyorduk. arkamızdaki görkemli kilise, etrafımızdaki şık kafeler, insanların gülüşmeleri, kahkahaları bizi eziyordu. önümüzde daha bir hafta vardı italya'da geçireceğimiz. derken bir japon turist, o caanım iyi yürekli japon turist biz biçarelerin imdadına yetişti. gregor samsa gibi fıskiye duvarında böceğe dönüşmüş olan bizlere yaklaşıp "rica etsem bir fotoğrafımızı çeker misiniz?" diye soru. tabi ki efendim. ne demek. merak etmeyin, kameranızı alıp kaçmam. yapabileceğim en iyi şekilde fotoğrafınızı çekeceğim, bundan emin olabilirsiniz. o japon turistin bize güler yüzle yaklaşıp insan yerine koyması haleti ruhiyemizi 180 derece döndürmüş, neşemizi tekrar yerine getirmişti.

    o geceyi trieste'de geçirmedik. meydanda bir süre daha takıldıktan sonra bir şekilde tren istasyonuna giden yolu bulduk. gece trenine bilet alıp venedik'e doğru yola çıktık. sonra floransa, roma, vatikan, pisa ve padova'ya... ama hem ülke dışında ayak bastığımız ilk toprak olması sebebiyle hem de bize yaşattığı karmaşık duygulardan ötürü zihnimizde ayrı bir yer etti trieste.

mesaj gönder