1. İşin içinde olduğum için, ben vakıf (özel) üniversitelerin bazı durumlarına değinmek istiyorum.

    1. Ülkede vakıf üniversitesi kurmaya yönelik büyük bir teşvik var. bu teşvik ve desteğin çoğu maddi tabi ki. O nedenle her önüne gelen vizyonsuzun üniversite kurduğu bir eğitim sisteminden kalite beklemek zaten boş bir ümit.

    2. Bu vizyonsuzların üniversite açmalarının asıl nedeni elbette ki eğitim neferi olmak değildir. Çoğunun asıl amacı sahiplerinin yürüttüğü diğer işlere (inşaat, medya, ithalat, ihracat vb.) kaynak yaratmaktır. Bunu fark etmek için öğrencilerden alınan ücretlerin tekrar aynı öğrencilere ne oranda eğitim/fiziksel imkân/proje/etkinlik/sosyal destek vb. şeklinde döndüğüne bakmak gerekir.
    Mesela burada 2007 yılından bir rapor var http://i.hizliresim.com/1vzDmA.png
    İlk iki kolon “hangi üniversite kendi cebinden okula ne kadar para aktarıyor, hangisi ise elini cebine pek atmayıp sadece öğrenciden gelen paraya bakıyor?” sorusuna cevap verirken son iki kolon ise “hangi üniversite öğrencilerden gelen paranın ne kadarını tekrar öğrencilere harcıyor, hangisi ise gelen paranın çoğunu kendi şirketleri için iç ediyor?” sorusuna cevap veriyor. Tablo güncel değil fakat emin olun şu an durum bunan çok daha kötü…

    3. Ceplerini doldurmanın yanında bir de ideolojik sebepler mevcut vakıf üniversitelerde. Özellikle son dönemde kurulan üniversiteler arasında çok sayıda iktidara yakın-muhafazakâr üniversitenin olduğu açık bir gerçektir. Bu kurumların ne derece özgür bilim yapabileceğini, ne tarz akademisyenleri bünyesinde barındıracağını, mezun olan öğrencilerin nitelik ve yetkinliğini sormuyorum bile. Ayrıca bu tarz üniversiteler gün geçtikçe çoğalıyor. 1984-2002 arası bütün ülkede yalnızca 23 vakıf üniversitesi varken, bu sayı şu anda 76’dır (2002 sonrası 53 tane eklenmiştir).

    4. Vakıf üniversitelerinin amacı esasında merkezi sınavlarda bazı sebeplerden dolayı başarısız olan fakat yine de potansiyele sahip olan öğrencilerin daha fazla para ödeyerek eğitim almasına imkan vermektir. Fakat bu sistem türkiye’de böyle yürümüyor. Bu üniversitelere zaten yıllardır devlet üniversitelerine göre çok az puanla girilebilirken, mevcut olan 76 vakıf üniversitenin toplam kontenjanı ile bu giriş puanının “barajı geçse yeter” seviyesine düştüğünü görüyoruz. Bu barajın da gözü kapalı geçildiğini biliyoruz zaten. “herkes üniversite okumalı mı?” sorusu bir yandan tartışılırken, sınavda kendi alanından 15 net yapıp yılda yaklaşık 12 bin tl’yi gözden çıkaran herkes üniversite öğrencisi olabilir. Haydi burada yine bir şekilde sınav yapılıyor, vakıf üniversitelerinin özel yetenek sınavlarında cin ali çizebilen herkesin bir bölüme yerleştirildiği ayrı bir gerçek. Gidin sorun, vakıf üniversitelerinin -mesela- iç mimarlık bölümlerinde okuyan öğrencilerin kaçı mezun olup iç mimar olacak? Ya da kaç tanesi Anadolu kaplanları veya müteahhitlerinin “diploma alsın da bir yerden, sonra işin başına geçer” niyetiyle okumaya gönderiliyor?

    5. Vakıf üniversitelerin çoğu az sermaye ile çok para kazanmak şiarı ile yol aldığından, bu durum akademisyenler üzerinde ağır baskılar oluşturuyor. Devlet üniversitesindeki meslektaşlarına kıyasla, daha çok derse giriyorlar ve kendilerine daha çok sınav gözetmenliği görevi veriliyor. Bunların yanında bir de bir sürü prosedür, bürokratik işler, yukarı ile arayı bozmama – öğrenci ile arayı hoş tutma arasında sıkışmışlık durumu vb. derken ortaya ne özgür bilim imkanı çıkıyor ne de bunu amaçlayan akademisyenler verimli olabiliyor. 3-4 hocayla koskoca lisans programı yürüten üniversiteler var; devlette sırf araştırma görevlisi sayısı o kadar bölümlerde…

    Çok doluyum dostlarım. Bunlar bir çırpıda aklıma gelenler, daha sonra yine eklerim.

mesaj gönder