• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (10.00)
home - yann arthus-bertrand
dünya'daki çeşitli yerlerin havadan çekimlerinin birleşiminden oluşan yuva (home), yaşamın çeşitliliğini, dünyanın 4 milyar yıllık birikimini insanlığın gezegendeki ekolojik dengeyi nasıl da birkaç yüzyılda yokedebildiğini anlatıyor.

gezegenimizin geleceğini kurtarmak için hala geç değil. ancak yuva’nın (home) alanında birbirinden deneyimli isimlerden oluşan ekibinin de söylediği gibi, karamsar olmak için artık çok geç!
  1. izlediğim en güzel belgeselerden biri, tabi belgesel boyunca çalan bir şarkı var, dionysus - jocelyn pook, beni benden aldı. dünyanın bozulan dengesini yine insan düzelticektir bu belgesele göre, tabi artık imkansız bana kalırsa.

    kısaca şunları söylüyor ;

    ''gıda:

    çiftçilik hala en yaygın meslek. üstelik çiftçilerin dörte üçü el emeğiyle, enerji kullanmadan üretiyor.
    nüfusun %50’si şehirlerde. yani nüfusun %50’si parazit. köydeki %50, şehirdeki %50’yi besliyor. 3 milyon abd köylüsü tarımda enerji kullanarak 2 milyar insanı besleyecek kadar üretim yapıyor. ama bu ürün hayvan yemi ve benzin yapımında kullanılıyor.
    tarım devriminden sonra(1950’ler sonrası, bu konuya ileride değineceğim) çiftçiler tarla bitkilerindeki çeşitliliğin dörtte üçünü yok etti.
    1kg patates için 100 litre, 1kg pirinç için 4000 litre, 1kg sığır eti için 13000 litre su harcanıyor. iklim değişikliğini durdurmaya ve doğayı korumaya et yemeyi bırakarak başlayabilirsiniz.
    balık stoğumuzun dörtte üçü tükendi ya da tükenmek üzere. tamamının tükenmesi ise pek yakın.
    ekilebilir toprağın %40’ı kalıcı olarak hasar gördü.

    su:
    500 milyon insan çölde yaşıyor. bu insanlar kuyulardan 25000 yıl önce yağan yağmurların sularını çekerek hayatta kalıyorlar. yani fosil su, ya da “maden” su ile.
    bir süre önce çölde tarım yapılmaya başlandı(önceki yazımda belirtmiştim). sulama için işte bu 25000 yıllık su stoku hiç bitmeyecekmiş gibi hesapsızca kullanıldı. su seviyesi hızla düştü. sonuç fiyasko. içilecek suyun ziyan olması da cabası.
    hindistan’da giderek daha derin kuyular açılıyor. nüfus artarken su seviyesi düşüyor. akiferler(yer altı havzaları) bir bir kuruyor.
    bataklıkların suyu süzme ve uzun süreli depolama özelliğini bilmedik ya da bilmezden geldik ve onları kuruttuk. 20yy’da yeryüsündeki bataklıkların yarısı kurutuldu. su kaynaklarımızı korusun, yatırımlarımızı planlasın diye kurduğumuz dsi adlı kurum da bu korkunç yanlışta ısrar ediyor, bilginize…
    suyu depolayıp çevrimi yumuşatan bir başka mekanizma dağ buzulları. iklim değişikliği yüzünden bunlar eriyor ve sonuçta besledikleri nehirler yazın kuruyor.
    iklim değişikliği nedeniyle yükselen deniz seviyesi yer altı sularının tuzlanmasına, dolayısıyla daha da fazla susuzluğa yol açacak. susuzluk yüz milyonlarca mülteci yaratacak.
    maden ve diğer kaynaklar:

    ucuz petrolün sonuna geldik ve görmezden geliyoruz. ucuzdan kasıt sadece para maliyeti değil, enerji maliyeti. bkz.net enerji.
    2100’e kadar dünyanın bütün madenleri son gramına kadar tükenecek. (bence bu iyimser bir rakam)
    dubai, hovardaca ve aptalca fosil yakıt tüketiminin damgasını vurduğu bir ibret şehri. çıldırmışcasına tüketilen petrol sayesinde yoktan var edilen bir kent. dünyayı uyaracak bir tehlike işareti.
    kağıt için dikilen okaliptus ağaçları aşırı miktarda su buharlaştırıyor, bir başka deyişle tüketiyor.
    belgeselde ayrıca tarihçilerin ve antropologların anlattığı en korkunç hikaye olan paskalya adası(easter island) trajedisine değinildi. bu adada yaşananlar bizim gelecekte yaşayacaklarımıza benziyor. yani sınırlı bir doğal çevrede aşırı nüfus ve kaynakların hesapsızca kullanımı sonucu medeniyetin aniden sona ermesi ve toplu ölümler. ''

mesaj gönder