1. benim içim doğuştan burkuk olduğu için hiç böyle manevi bir acı çekmedim ama bu anı tanıyorum. insanların gözlerinde görebiliyorsunuz bunu. ben 3 kere karşılaştım bu bakışla: biri annemin gözleri, biri arkadaşımın, bir diğeri ise abimin gözlerindeydi. belki sonuncusunu anlatmaya gücüm yeter:

    biz abimle oldum olası hiç anlaşamayız. ben donuk kalırım onun yanında, o fazla "samimi" gelir bana hep. gelir bir şeyler anlatır heyecanla ama benim hep anlattığından daha önemli olduğunu düşündüğüm binlerce gereksiz işim vardır. odayı terk ederken hep bir burukluk yaşar ama göstermez bunu bana. geri gelmekten de asla bıkmaz.

    bundan yaklaşık 1 yıl önce nadir ortak zevklerimizden biri olan alkole ulaşmak için bir bara gittik. 6-7 yıldır sevgilisi olan kıza evlenme teklif etmeyi düşündüğünü söyledi gözlerini parlatarak. e kendisi artık askerliğini yapmış, kız da okulundan mezun olmak üzereydi. 3 saat kadar nasıl yaparsa güzel olur diye tartıştık, bir fikirde karar kıldık. bir hafta boyunca sürekli "şöyle yapsan güzel olur", "böyle yapsam nasıl olur" gibi sohbetler ettik. yüzük falan hazırlandı.

    bir gece yarısı yine gereksiz işlerimden biriyle aşırı meşgulken bir ses duydum "bana nedenini söyle, ben sana ne yaptım, bunu söyle sadece" tam olarak bu kelimeler.

    birkaç dakika bekledim ve kapıyı çalıp içeri girdim. iki karanlık göz, daha önce olmadığı kadar karanlık, 8 yaşında kolunu kırdığında, 13'ünde 3 kişiden dayak yediğinde, 17'sinde okuldan atıldığında, 20'sinde elinde bir bıçakla sinir krizi geçirdiğinde... hiç olmadığı kadar karanlık iki göz gördüm.

    o günden sonra çok değişti abim. göğüsünde bir dövme var, eminim hala her gördüğünde canı yanıyodur.

    ben de biraz değiştim. zaten o güne kadar hiç aşık olmamıştım. o günden sonra kimseye bağlanamadım. öyle ki kim azcık yaklaşsa yanıma kedi görmüş fare gibi kaçıyorum istemeden.
    bozuk

mesaj gönder