1. antik yunanistan'da yaşamış, gelmiş geçmiş en ünlü ve abartıya kaçacak belki ama en uç şekilde şüpheciliği yaşayan filozof.

    hiç kimse bir şey bilemez, hatta bu bahsettiğimiz cümlenin bile doğru veya yanlışlığından, daha doğrusu kesinliğinden bahsedemeyiz. doğru olduğuna inandığınız şeylere kesinlikle güvenemezsiniz. çünkü yanılıyor ihtimaliniz her zaman vardır. bildiğiniz her şey sorgulanabilir, her şeyden mutlak şüphe edebilirsiniz. bu nedenle yapılabilecek en iyi şey, açık fikirli olmak. eğer birey kendisini bir düşünceye adarsa, hayal kırıklığına ulaşması muhtemeldir.

    pyrrhon'un hayatı oldukça sıra dışıdır. hayatı ile anlatılanlara inanırsak, kendisinin bir deli olduğunu bile söyleyebiliriz. şüpheciliği olağanüstü bir şekilde yaşadı. onu koruyacak arkadaşları olmasaydı etrafında, yeryüzünde geçirdiği zaman oldukça kısa olurdu. ve bizlerde bu öğretiden mahrum kalırdık. bu yüzden arkadaşlarına minnettarız.

    pyrrhon hayata şöyle yaklaşmaktaydı: duyularımıza tamamen güvenemeyiz çünkü bizi çoğunlukla aldatırlar. örneğin karanlıkta etrafta gördüğünüz bir şey, bir cisim hakkında oldukça kolayca yanılabilirsiniz. size karanlıkta tilki gibi gelen bir şey aslında çok basit, bir kedi olabilir. yolda yürürken birinini size seslendiğini duyabilirsiniz ama bu ağaçların yapraklarının çıkardığı bir hışırtı olabilir. duyularımız bizi sık aldattığı için, onlara asla güven olmayacağını düşünürdü.

    pyrrhon, çoğu kişinin uçurumun kıyısındayken yürümeye devam etmeyi aptallık saymasını aptallık saymış, duyuları onu aldattığını düşündüğü için, ayaklarının uçurumun kenarında kıvrıldığını ya da öne doğru devrildiğini hissetse bile aşağıdaki kayalara düşeceğine ikna olmamıştır. hatta ve hatta kayalara düşmenin sağlığına zarar vereceği bile onun için kesin değildir. mutlak olarak bundan nasıl emin olabiliriz ki?

    canımızı yakmayı istemesinden emin değilsek vahşi bir köpekten korkmanın ne anlamı var? caddeden karşıya geçerken hızla akan trafik kimin umurunda? arabalar size çarpmayabilir. bundan emin olamayız.

    pyrrhon'un bu kadar aşırı, radikal şüpheciliği yaşamasının temelinde hindistan'a gitmesine bağlamaktayım. muhtemelen sıra dışı yaşamının ilham kaynağı burasıdır. çünkü hindistan, kendisini aşırı ve neredeyse mümkün olmayacak fiziksel zorluklara tabi tutan ruhani hocaların, guruların yaşadığı bir yer. mükemmel bir mistik geleneğe sahipler. pyrrhon'un felsefesine yaklaşımı zaten bu mistikliğe yakın bir yaklaşım.

    pyrrhon felsefesini, mutlu olmak isteyen herkesin sorması gereken üç soru biçiminde düzgünce özetlemişti:

    nesnelerin gerçek yapısı nedir?
    nesneler karşısında duruşumuz ne olmalıdır?
    nesneler karşısında doğru bir duruştan ne kazanırız?

    kendisinin verdiği cevaplar kolay cevaplardı. ilk soruya cevabı dünyanın neye benzediğinin kesinlikle bilinemeyeceği. hiç kimse gerçekliğin doğasını bilemez. bu yüzden bu sorunun geçerliliğini yitirdiğine şahit oluyoruz. ikincisi ilk cevabın sonucu olarak, kendimizi hiçbir görüşe teslim edemeyiz. tüm yargılar askıda kalmalı, hayatımızı yargıdan kaçınarak yaşamalıyız. sahip olunan arzular, bir şeyin diğerinden daha iyi olduğuna inandığımızı gösterir. istediğimizi elde edemediğimizde mutsuz oluruz. ama pyrrhon'a göre bir şeyin diğerinden daha iyi olduğu kanısına varamayız. ve mutlu olmak için, kendimizi arzularımızdan kurtarmamız ve işlerin asıl sonuçlanacağıyla ilgilenmememiz gerekir. doğru yaşamanın durumu budur. üçüncü soru ise bu öğretiyi benimsersek şöyle olacaktır: başta, herhangi bir şey hakkında muhtemelen ne diyeceğimizi bilemeyeceğimiz için, sessiz kalırız. kalmalıyız.

    pyrrhon tüm endişelerden özgür olmayı tavsiye etse de çoğumuz bunu başaramayız. ortak kaygılarımızdan biri de öleceğimiz gerçeğidir. bir başka yunan filozofu epikuros bu konuyu nasıl kabullenebileceğimiz ile ilgili bazı zekice önerilerde bulunmuştur.

mesaj gönder