1. bir toplum sağlıklı değilse, onun hiçbir yarısı sağlıklı olamaz. ezen ezilir, özgürlük çalan özgür olamaz, öldüren öldürülür, kim ne yaparsa, toplumu nereye çekerse kendisi de oraya gider.

    türkiye'de erkek olmak aynen bu sorunun bir parçasıdır; kadınlar özgür ve rahat olmadığı sürece erkekler de aynı sorunu yaşamaktadır.

    daha çocuklukta cinsel organınız övünç kaynağı ve adeta "kamu malı" haline getirilir. adeta çükünüzle övünecek kadar şuursuz bir çocukluk geçirirsiniz. sadece amcalara göstermekle kalmaz 3-5 yaşında kendinizi paşa sanarsınız. yaptığınız saçma hareketlerin düzeltilmesi ve size düzgününün öğretilmesi gerekirken, "erkek çocuğu yapar", "oğlum yapar" falan gibi anlamsız hareketlerle eğitiminiz daha çocukluktan sekteye uğrar.

    bu hata çocuklukta yaşıtlarınızın yarısıyla iletişiminizi sıkıntıya sokar. sizin yapabildiğinizi sandığınız, ama kızların yapamadığı şeyler sıralanır; oğlum vazoyu kırmış, karanlık olunca eve gelmemiş, annesine tükürmüş, bilmemne. bunların hepsini hakkınız sanarsınız, sizden büyük yetişkinlerden öğrenmeniz gereken şeyleri öğrenemezsiniz, çünkü kendinizi onlardan üstün sanarsınız.

    okula başlarsınız, bu alışkanlık kendini yaramazlık olarak gösterir; kadınlarla iliişkiniz karmaşıklaşır. öğretmeniniz kadınsa mesele iyice içinden çıkılmaz bir hal alır. okulunuzda arkadaşlarınız ayrılmaya, kızlarla aranızda sınırlar çizilmeye başlar.

    bu sınırlar açılır, açılır. siz erkeksinizdir, güçlü olmanız beklenir. kavga etmeniz, hayvanlık yapmanız doğal karşılanır ve böyle şartlanırsınız.

    ama diğer yandan bir insanın en doğal ihtiyaçlarını (giyinmek, yemek yapmak, hatta bazen yemek yemek, vb.) gibi işlerinizi alçak gördüğünüz "kadın milletine" yaptırdığınız için yacaş yavaş kadınlara muhtaç hale gelirsiniz. bir taraftan kendinizi üstün sanıyorsunuz, daha nitelikli, daha güçlü sanıyorsunuz, diğer yandan onlara muhtaçsınız. uğraş dur.

    aile ve toplumun size sağladığı yapay yükseklik ile kızlara yüklediği yapay alçaklık kendini ergenlikte iyice gösterir; sağlıklı romantik ilişki kurmanız çok zordur. bir kız bulup "çıkmanız" beklenir ama bu kızları tanımanıza izin yoktur.

    gençlikte sizden kaçmaya programlanmış genç kızlarla iletişim kurmaya çalışırsınız; tanımanız gerekir. oturup bir kahve içemeyebilirsiniz, arkadaşlarınızın "aşufte" olarak etiketlenmesi pek hoş değildir. bir taraftan toplumun yarısını sizin elinizin kiri ilan edecek kadar aşağılayan bir zihniyet çalışmaya devam ediyordur.

    sevgilileriniz, arkadaşlarınız, hatta akrabalarınız sizinle saçma sapan sınırlar koymaya başlar. kadınlar arasından size dair varsayımlar oluşur; zira siz ancak bir damızlık konumuna düşersiniz. uzaklaştığınız için yaşıtınız kadınlar sizin her dakika sevişmeyi düşünen bir damızlık olduğunuzu düşünmeye başlar. bu arada sizden aşağıda olduğunu sandığınız kadınlardan baya baya fark yemeye başlarsınız; sizden kimi konularda çok daha başarılı kızlar fırlamaya başlar. daha yüksek not alan, sınavda size "koyan", daha güzel yüzen, daha çok gezen, daha çok okuyan, daha çok bilen kızlar ezberinizin "amına koyar" ve sizi lan yüksekte miyim alçakta mıyım nasıl oldu bu iş düşüncelerine sevk eder.

    20li yaşlarda meseleler artık daha ciddileşir; cinsellik falan işin içine girince iki aşığın şehveti yerini bir ast ile bir üstün alma verme ilişkisine dönüşür. ondan sonra niye cinsel sorunlar bitmiyor, bitmez tabi! meselenin doğallığını yer ile yeksan ettiniz, hiç sevişme daha iyi.

    nedense kızların peşinde koşmak da sizin işinizdir; çılgınca koşacaksınız. koşacaksınız, ama karşınızdaki kızlar sizi reddetmeye ve süründürmeye programlı. aranızdaki romantik durumlar kaçma kovalama oyununa dönüşüyor. siz kovalayan olmak zorundasınız. dolayısıyla bir kadını "elde edene kadar" onun suyuna gitmek, isteklerini yerine getirmek, onun dilini konuşmak falan gibi şeyler yapmak zorundasınız.

    bu arada gönülden gönüle gezebilir, istediğiniz kadar kızı "kafesleyebilirsiniz", yine elinizin kiridir. ama bir kadınla dahi samimi bir beraberlik kurmanız çok zordur. bunun için ciddi bir çaba göstermeniz gerekir.

    tabi bu kadar çabanın ve uğraşın bir sonucu olacaktır; aileniz ile beraber bir kızcağızı ailesinin evinden (çoğu zaman bir nakit veya nakit karşılığı) alır sizin için tahsis edilmiş eve getirirsiniz. buraya kadar hayatınız boyunca harcamayacağınız kadar nereden çıktığı sorulmayan bir parayı harcamak zorundasınız. ne de olsa hayat boyu hizmetinizde olacak bir kadını elde ediyorsunuz. borçlanabilrsiniz, yadırganmaz. daha önemlisi, o ana kadarki tüm birikiminizin (maddi ve manevi) kanalize edilmesi beklenir; halı-perdeden tutun evlilik töreninize katılan kişi sayısı izlenir ve şahsınızın niteliğini belirler.

    bütün bu tantana geçip evlenmek, sorunların başlangıcı olabilir: kendinizi üstün sandığınız ama muhtaç olduğunuz bir kadın ile aynı evde sağlıklı bir hayat kurmanız beklenir. ev kadının alanıdır, tüm ev işleri kadına atfedilmiştir. erkeğe biçilen görev ise "evin direği", diğer bir deyişle kütük olmaktır. bildiğiniz kütük gençler. orada durun tamamdır. dururken alkole başlasanız da şiddet uygulasanız da, sonsuz cinsel açlığınız olup eşinize cinsel hayatı zehir etseniz de, kumara bulaşsanız da görevi size tahammül etmek zorunda kalan bir kadın rolü biçilmiştir. siz de kendinizi bu kadının efendisi sanarsınız.

    bu arada evin geçimini, ulaşımını ve dışarı ihtiyaçlarını gidermek tek başınıza sizin görevinizdir. her tür finans ve operasyon sizin görevinizdir. mekanikten anlamamanız, araba kullanmayı bilmemeniz falan mümkün değildir.

    çocuğunuz olduğunda çekirdek aileniz ile aranızdaki mesafe iyice açılır; çocuğunuzu birçok durumda kucağınıza bile alamaz, sevemez ve onunla oynayamazsınız. eşinize çocuk bakımında destek olmamalısınız, o aldığınız "köle"nin işidir. gece uykusuz kalabilir, siz el kadar bebek ağlarken mışıl mışıl uyuyacak kadar ruhsuz olmalısınız.

    dahası, çocuğunuz üzerinde de mutlak bir tahakküm kurup aranızdaki mesafeyi açmalısınız. bir sorun olduğunda çocuğunuz sizinle konuşmaktan, size okuduklarından, izlediklerinden bahsetmeyi düşünemez bile! dahası siz çocuğunuzdan öğrenmeniz gerekenleri de kaçırırsınız. kadına daha da muhtaç hale gelir, diğer yandan da kendinizi yine onun efendisi sanırsınız.

    daha gider bu, daha detaylandırmak da mümkün. amacım kadınlar kadar erkeğin de mağdur olduğunu iddia etmek falan değil. ama kadınlara çektirirseniz, siz de çekersiniz.

    unutmayın, kadınları ezen hiçbir erkek ezilmeden yaşayamaz.

    gençler, size önerim şudur: kadınlarla aranızda bir denk ilişkisi kurun. tüm ev işlerini yapmayı öğrenin, bırakın yediğiniz yemeği hazırladığınız için "kız gibi oğlan" desinler. bırakın. kimseye muhtaç olmayın, eşinize bağımlı değil bağlı olun.

    ve eşiniz ile, sevgiliniz ile, çalışma arkadaşları ile denk iki insan ilişkisinin dışına çıkmayın.

mesaj gönder