• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.28)
Yazar Sylvia Plath
sırça fanus - sylvia plath
"neşeli, hüzünlü, yalın, parlak ve doğal. en üstün niteliğiyse şaşırtıcı derecede dolaysız oluşu, tıpkı güpegündüz çekilmiş bir dizi fotoğraf gibi."
-time-

parlak bir üniversite öğrencisi olan esther greenwood, 1950'lerde yayın dünyasında acımasız bir rekabetin sürdüğü new york'a büyük hayallerle gelir ve önemli bir moda dergisinde iş bulur. kapıldığı beklentilerle karşısına çıkan fırsatların yoğunluğu, masumluğunu yitiren genç kızın zamanla kaldıramayacağı bir boyuta ulaşır ve esther kendini tam bir karabasanın içinde bulur. kimlik arayışı peşinde ürkütücü bir yola giren duyarlı ve hevesli bir genç kadının üniversite yılları, erkeklerle ilişkileri, yaşadığı çöküş, intihar girişimleri ve gördüğü psikolojik tedaviler mizahi bakış açısı unutulmadan son derece içtenlikle işlenmiş.

sylvia plath'ın kendi yaşamından yola çıkarak kaleme aldığı ve ilk kez 1963 yılında, ölümünden bir ay önce, başka bir isim altında yayımlatmayı başarabildiği sırça fanus, o günün olduğu kadar bugünün insanının da metropol yaşamındaki yabancılaşmasını anlatan modern bir klasik haline gelmiştir. 20. yüzyıl amerikan edebiyatının melankolik prensesi sylvia plath'ın başyapıtının, ölümünün ve kitabın yayımlanışının 50. yılında, gözden geçirilmiş baskısını okurlarımıza sunuyoruz.
  1. (bkz: youreads eşzamanlı kitap okumaları) haziran ayı kitaplarından biriydi. yer yer koptum kitaptan ancak sylvia' nın hayatı hakkında bir şeyler biliyor olmak beni kitaba geri döndürdü. intiharı seçmiş olan aklı başında tanıdığım biri yok. intiharı seçmiş bir tanıdığım da yok gerçi. o klişe tartışmaya girip intihar bir seçenek değil acizliktir falan diyen sevgili arkadaşlarıma he yav he diyor ve kitabı okumalarını öneriyorum. şimdi biraz daha kitabın içerisine gireyim değerlendirme yazımda.

    !---- spoiler ----!

    öncelikle kitabın dili gayet ayarında bir yoğunluktaydı. bu kadar büyük şeyler anlatan kitaplar biraz daha yoğun olur diye tahmin ediyor insan ama bu hiç öyle değildi. sıradan bir popüler kültür romanı havası vardı okurken. zaten yer yer kopuyordum dememin sebebi de buydu belki bilmiyorum. yine de bu sözüm ona "hafif" dil ile bile çok güzel anlatmış her şeyi. sen gibi, ben gibi konuşmuş kitapta sürekli. kitap başladıktan bir süre sonra genç kız meselelerini, genç bir kızı ve onun hayatını -biraz da bana yabancı gelen bir yaşantıdan ötürü olacak- anlamakta biraz zorlandım. sanırım böyle bir yaşantıya olan uzaklığımdan kaynaklandı bu durum. esther'in new york'da ve moda sektöründe çalışıyor olmasını kastediyorum bu yaşantıya uzaklığım derken :) öte yandan genç -ergen- kız tavırları biraz boğucu geldi açıkçası. belki kadınlar daha iyi özdeşleşebileceğinden esther'le, bu kısımları biraz daha iyi anlayabilirler. ben kendi hesabıma esther'in bir türlü hayatına ilişkin en basit seçimleri bile yapamaması ve ergenlik bunalımı benzeri bir şey yaşıyor olması sonunda "inşallah böyle gitmez yahu" dedim. -ki gitmedi de-
    ne demek istediğini, neler olduğunu daha sonra farkettim. arada sırada kitaptan kafamı kaldırıp boş boş bakındım biraz. hak verdim. sırça fanusu gördüm sandım bir çok yerde. yaşadığımız toplum bazı kalıplar üretiyor bizler için; annemiz, babamız ya da birileri, sen kim dersen de buna, bize belki de biz doğmadan biçiyor kıyafetlerimizi. aslında hepimizin esther olduğunu gördüm. öyle ya da böyle. işte sırça fanus'umuz buydu. nereye gitmek istersen git fanustan çıkamazsın dışarıya. çıktım sanıyorsun, kırdım fanusu, sonra farkediyorsun ki aslında hala fanusun içerisindesin. bu durumu o kadar güzel anlatmış ki böyle olduğumu farkettim.
    hepimizin böyle olduğunu farkettim. esther diyor ki "öldürmek istediğim bedenim mi emin değilim. sanki asıl öldürmek istediğim şey o derinin altında ya da başparmağımın altında atan o ince mavi damarda değil, başka bir yerde, daha derinde, daha gizli ve ulaşması çok daha güç bir yerde.” hayatımız boyunca bazılarımız bu durumun ayırdına varıyoruz. şanslı olanlarımız. bazılarımızsa, yaşıyor o kadar. kitap bana, "arada sırada durumu farkediyorsun ama görmezden geliyorsun ya hani, işte o zaman çok komik oluyorsun" dedi. haklı.
    "bir kadının bir tek temiz yaşantısı olması gerektiği, oysa bir erkeğin biri temiz, öteki kirli iki yaşantısı olabileceği düşüncesi beni çileden çıkarıyordu." beni de çıkarıyor esther. "kendimi koşu yolu olmayan bir dünyada yaşayan bir yarış atı gibi hissediyordum." demeni o kadar iyi anlayabiliyorum ki... ataerkil düzene lanet okuyacağım geliyor. eğer bu durumda birazcık bile payım olmuşsa ve senin gibilerinin kötü hissetmelerine bilmeden katkıda bulunmuşsam sonsuz kere özür dilerim. kadınların da erkekler kadar özgür olduğu bir dünya için elimden geleni yapmaya çalışıyorum ve yapmaya devam edeceğim.
    kitapta dikkatimi çeken bir başka pasaj da incir ağacı benzetmesi. hayatını bir incir ağacına benzetiyor ve diyor ki "kendimi dalların çatallandığı noktada otururken görüyordum. ve incirlerden hangisini seçeceğime bir türlü karar veremediğim için açlıktan ölüyordum. hepsini ayrı ayrı istiyordum incirlerin ama birini seçmek ötekilerin hepsini kaybetmek demekti. ve ben orada karar veremeden otururken incirler buruşup kararmaya başlıyor ve birer birer toprağa, ayaklarımın dibine düşüyorlardı." bu, bana çok iyi tanıdığım, hatta hayatım boyunca en iyi tanıdığım insanı hatırlattı. -gerçi ona sorsanız aksini iddia eder- zor bir durum olmalı bir türlü karar verememek. diğer taraftan bakınca karar vermek zorunda olmak da zor, hatta çirkin bir durum. çıkmazdayım. bu kısmı yorumlamakta ya da içimden geçenleri anlatmakta bile zorlanıyorum. sanıyorum biraz gözlerim falan da doluyor olabilir. yine senin sözünle bitireyim bu paragrafı en iyisi "birinden hiçbir şey beklemezsen hayal kırıklığına uğramazsın." haklısın be.
    yazdığın bu içten kitap için teşekkürler. bana kattığın şeyler için teşekkürler. sürekli şöyle hissediyorum, böyle hissediyorum diye başlayan cümlelerin için teşekkürler. artık ben de daha sık ne hissettiğimi söyleyeceğim, en azından kendime. böyle böyle farkına varıyor insan kendisinin ve sırça fanusunun. şimdilik farkındayım sanırım ama hayat birazdan paçama yapışır. üzgünüm. çok.

    !---- spoiler ----!

    bu arada kitabı bitiren arkadaşlarıma stairway to heaven dinlemeli kesinlikle. sylvia için yazıldığını düşünüyorum. bu parça zaten dünyanın en güzel şeylerinden biri ama bu kitaptan sonra çok daha anlamlı hale geldi. parçanın ilk kısmıyla veda edeyim size. hadi görüşürüz.

    there's a lady who's sure all that glitters is gold
    and she's buying a stairway to heaven.
    when she gets there she knows, if the stores are all closed
    with a word she can get what she came for.
    ....and she's buying a stairway to heaven....

mesaj gönder