1. -hastalıklı bir fikir-

    hastalık bulaşmış fikirlerimle tam bir çeyrek saat hemhal olduktan sonra sigaramı tazeledim ve uzaklara bakmaya, düşünmeye devam ettim.. boğuk bir gülüş kesti bütün dikkatimi, odağımı.. gülen bendim. neye güldüğümü bilmemekle beraber umursamamıştım da..

    gece geç saatlerde fikirlerimi salıveriyordum aklımın sonsuz bayırlarına.. biraz hava alsınlar, gezip geri gelsinler diye.. bazıları sıvışıyor, dönmemek üzere kaçıyor. tutamıyorum da. karanlık bir köşede oturmuş vaziyette, avuçlarını sıvazlayan zamanla aralarında gizli bir akrabalık var. fikir ensesti bu olsa gerek. derken soruyorum; zavallı düşlerim, bulup buluşturduğum aklımın içinde sıkış tıkış yaşıyorlar.. dışarı çıkmak istiyorlar mıdır acaba? ancak bırakamam onları, bukowski’nin dediği gibi ‘‘there is a blue bird in my heart he wants to get out’’ ben onlar için güçlüyüm..

    azgın bir boğanın hıncı gibi sıkıca sarmış vaziyetteyim onları. zor sahip olduğum bilincimi fikilerime borçluyum. bırakamam onları ve çoğu, içi ürkütücü karanlıklarla dolu birer tapınak kapısı gibi olan bu fikirler, tezat enteresan bana iyi geliyorlar. aklımın dehlizlerini fazla büyük olmayan, iğrenç bir 1860 lı yılların venediği haline getiren bu fikirler en aktif olduğum zamanlarda zihnime sıçrıyor, siyaha, kırmızıya çalan renklerle kafamın içinde sirenler çalıyordu.

    onlardan kurtulamıyordum, görmediğim için savaşamıyordum da.. beri yandan onlar beni görüyor, içime dokunuyor ve benimle adeta oyun oynuyorlardı.. bir zaman ıkına sıkına kabul etmeye çalıştım onları, orada olduklarını kendime öğütleyip, onların bu gammazlıklarını alttan almaya çalıştım.. üstelik filozofça bir tavırla da değildi bu eylemim. gayet sükunet içinde bir boyun eğişle kabullenmiştim onları..

    fikirlerimden kurtulamadığım gibi onlarla yaşamıyordum da.. onlar yüzünden herkesin içinde şunu söyleyecek bunu söyleyemeyecektim. fikirlerimin zincirlerime dönüştüğünü fark etmem, pek uzun sürmedi. bir çıkış yolu, bir kapı arıyordum.. araladağım onlarca dipsiz kuyulara çıkan kapılara rağmen aramayı sürdürüyorum.. olmuyor, bazen.. sadece galiba sadece ‘şeyler’ olmak istemiyor. rengi kızıllaşan güneş, rüzgarla bir olup yüzümü okşuyor. ben uykusuzum. kim bilir, başkaları da benim gibi düşünüyor muydu?.. fikirlerinin arkası ne kadar serin olsa gerekti.. göz alabildiğine yeşillik, göz alabildiğine özgürlük.. ağaçlarının kokusu nasıldı kim bilir.. kokusu burunlarına gelir miydi.. benim payıma çözümsüzlüğün keskin ve ekşimtırak kokusu düştü. yüce tanrım, beni, ayak üstü mü yarattınız?.. bana ulaşamayan o kokuları ‘’onlar’’ daha mı hak ediyordu yoksa?.. eylemlerim miydi beni kendimle uğraşmak zorunda bırakan, işsizlik miydi..

    tembelliğin tadını aldıktan sonra zayıfladım, boyum uzadı ve hatta yüz hatlarım çöktü, birkaç tane beyaz belirdi saçlarımda.. kurşun gibi ağır fikirlerimin atlında ezildikçe ezildim.. nokta haline gelene kadar peşimi bırakmayacak olan anılarım, fikirlerimle işbirliği yapıyor, adeta beni yok etmek için mesai harcıyordu.. ‘’hiçbir şeyim yok, akıp giden sokaktan başka’’

    evet, yasak zevkleri tadış senesini sanıyorum atlattım.. işsizliğime kılıf uydurmak değil niyetim, bilakis, bunu anlamlandırdıktan sonra getireceğim isimlendirmeler beni çeken unsurdu.. hele bir de şu zaman olmasaydı..

    hastalık bulaşmış fikirlerimle işte tam bir çeyrek saat böyle hemhal olduktan sonra sigaramı tazeledim, uzaklara bakmaya devam ettim.. bir sessizlik dağıttı dikkatimi.. yalnız olduğumu anımsadım bir an.. hiçbir şeyim yoktu, akıp giden sokaktan başka..

mesaj gönder