1. sorun partilerde değil, sistemde. (şarkı sözü gibi oldu, ama söylemeden duramazdım.)

    şöyle ki: tansu çiller'in başbakan olmuş olması, ya da kendi partisine başkan seçip seçimlere girecek bir partinin var olması onun kadın hakları konusunda hedefleri olduğu anlamına veya bu konularda iyileşme olacağı anlamına gelmez. başka bir örnek vermek gerekirse, turgut özal'ın başbakan olmuş olması onu kürt sorunu hakkında herkes için iyi ve olumlu adımlar atılacağı anlamına gelmez. gelmemesi de sistemin yüzeysel oluşundandır. kitleleri temsil edecek partilerin azlığı sistemin ve bu sistem içinde var olmayı seçmiş partilerin karşılıklı destek verdiği bir dayatmadır.

    çünkü bu kişiler ya da partiler iktidara gelmek için zaten kendilerinden pek çok şey ödün vermiş, ya da iktidara gelmek için kendilerinde değiştiremeyecekleri ve ister istemez temsil ediyor oldukları şeyleri (kadın olmak ve kürt kökenli olmak) dereyi geçinceye, bir başka deyişle iktidara gelinceye kadar kendi çıkarları doğrultusunda kullanmış ve sonrasında bu özelliklerinin temsil ettiği şeyleri yok saymakta bir sıkıntı görmemişlerdir.

    bu tavrın sebebi çok seslilik yanlısı olmayan sistemin içinde seslerinin duyurmak, bir başka deyişle iktidara gelmek için ama isteyerek ama istemeyerek tercih ettikleri bir yöntemdir.

    verdiğim örneklerde de görüleceği üzere birden fazla görüşü temsil ediyor olup, sonrasında sistemin dayattı şeyler doğrultusunda iktidara gelince tek yanlılığa geçmiş liderlere dikkat çekmek istedim. oysaki olması gereken tansu çiller ve turgut özal gibi kişilerin temsil ettikleri görüşlerin birden fazla parti tarafından temsil edilmesi gerekliliğidir. böylece başka sesler daha iyi duyulabilir.

mesaj gönder