1. en genel ifade ile idea, olgusal dünyada işaret ettiği her fenomenin yalnızca özniteliklerinin toplamını barındırdığı ve tek-tek şeylerin kendisine göre bilindiği, düşüncemizin içeriklerini oluşturan form olmakla birlikte, nasıl anlaşıldığına göre tanımının farklı şekillerde genişletilebileceği kavram. söz gelimi, eğer idealar aynı zamanda dilin -ve fiziksel şeylerin- ötesinde ontolojik bir gerçeklik olarak düşünülürse, onlar gerçi aynı şekilde saltık olarak kavranabilir ancak her idea zihinde görüntü oluşturmaz; 'insanlık', 'adalet', 'iyi' dediğimizde bunları değil, şu yada bu insanı, adil davranan ve iyi olan birini düşünürüz; yada 'kırmızılık' dediğimizde herhangi bir kırmızı rengi.

    felsefe tarihinde ilk defa platon tarafından sistemli bir şekilde çözümlenen idealar kuramı, filozofun gençlik ve olgunluk döneminde akılla kavranan dünyanın öğeleri ve deneyim dünyasındaki tekillerin varoluş nedeni olarak anlaşılmış olmakla beraber, yaşlılık dönemi ile birlikte - burada referans parmenides diyaloğudur- idealara sadece bilişsel bir nitelik yüklenmiştir. platon sonrası özellikle orta çağ teologları tarafından ideaların -yada tümellerin- durumu uzun süre tartışılmış, ancak ideaların dilden öte rollerinin, genel olarak idealizm felsefelerine alan açmak için çarpıtıldığını ilk kez ciddi şekilde yorumlayan, 'putlar' başlığı altında francis bacon olmuştur. empirist akımı içinde kendisi de bir idealist olan -özel olarak solipsist- george berkeley, 'soyut idealar öğretisi' ile idea fikrini - hatta bu yüzden kendisi 'idea' yerine kendi felsefesi içinde 'kavram' sözcüğünü kullanır- , ve yine daha sonra analitik felsefenin temsilcilerinden hans reichenbach, dilin renkli kullanımından doğan bir tür yanlış anlaşılma hatta kurnazlık olarak gördüğü idealar öğretisini idealizme genişletecek şekilde eleştirmişlerdir.

mesaj gönder