1. üniversite ve yüksek lisans derken 8 yıl yurtta kalmış biri olarak artık bir mekana ait olmak istiyorum. bu aidiyet duygusunu yaşamak istiyorum. bir evim olsun ve o ev bana, ben o eve ait olayım istiyorum. benim perdem, benim halım, benim kanepem, benim vileda kovam olsun istiyorum. yıllarca kaplumbağa misali evim sırtımda gezdim ben. hiçbir yere tam yerleşemedim.

    ne değişti diye bir bakıyorum da yurttan ayrılalı 1 yıl olmasına rağmen hala bazı eşyalarım bavulda duruyor. sanki her an süre dolacak ve gidecekmişim gibi. yurtta kaldığım yıllarda haziran ve eylül ayları göç zamanıydı benim için. artık evde olmama rağmen yine eylülde göç edeceğim. o kadar sabırla ve hasretle bekledim ki bir yere ait olma duygusunu, gideceğim yere bile katlanabilirdim. neticede işten döndükten sonra açardım 'benim televizyonum'da bir film, otururdum 'benim kanepem'e, 'benim çaydanlığım'dan bir çay koyardım kendime uykum gelene kadar takılırdım. sonra sadece 'benim yatak odam'a gider uyurdum. çok süper değil mi yatak odanla oturma odanın ayrı olması? hele ki bana aitse...

    tabii bunlar hala hayal. gerçekler yine beni ortak kullanım alanlarına mecbur bırakıyor. sırf bir yere ait olmak, göçebelikten yerleşik hayata geçmek için gittim özelden istifa edip düzenli işe girdim. işim belli olsun ki bir yere yerleşeyim istedim. peki ne oldu? sonuçta yine kaplumbağa misali evim sırtımda gezeceğim. sonsuza kadar böyle devam edecek galiba. hiçbir yere ait olmadan ve hiçbir şey bana ait olmadan, göçebe gibi... hayaller ve gerçekler işte...

mesaj gönder