• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.04)
godot'yu beklerken - samuel beckett
godot'yu beklerken 1948 yılında fransızca olarak yazıldı ve 1953'te paris'de sahneye kondu. zamanla ülke çapında bir ün kazandı. 1954 yılında beckett tarafından bazı değişikliklerle ingilizceye çevrildi ve başka ülkelerde de sahnelenmeye başladı. avangard olarak nitelenmesine karşın hızla klasikleşti.
oyunun varoluş sancıları çeken kahramanları, yolları kesiştiğinde birbirleriyle iletişim kurmaya çalışırlar. her gün yinelenen bu ritüelde bellek işlevinin yerine getiremeyince de gerçekliğin kesinliğinden uzaklaşmaya başlarlar.
kimilerine göre tüm zamanların en iyisi olan bu oyun, 21. yüzyılda da kafamızda soru işaretleri bırakmaya devam ediyor.
  1. genel itibarıyla kesin fikirleri olan bir kimse değilim. diğer insanların görüşlerini çok önemsiyorum. bu açıdan başlıkta belli alıntılar yapılmakla yetinilmiş olması açıkçası beni hayal kırıklığına uğrattı. farklı açılardan bu oyunun değerlendirilmiş olmasını ümit ederdim. ne diyelim ileride daha uzun değerlendirmeler gelir diye bekliyorum.

    neyse öncelikle bende, bana çok hoş gelen birkaç yeri paylaşayım. daha sonra tam bir metin bütünlüğüne ve yapısal güce sahip olmayan notlarımı buraya bırakayım.

    'tamam belki de birşey yapmadın. ama hiçbir şey yapmamanın bile bir yolu yordamı var. eğer yaşamak istiyorsan bunu aklında tut'
    (sebepsiz yere dayak yediğini söyleyen gogo'ya didi'nin cevabı)

    'hepimiz deli doğuyoruz, bazılarımız böyle kalıyor.'
    (gogo'dan görmeye alışık olmadığımız, etkileyici bir özdeyiş)

    'kahrolası zamanınızla bana yaptığınız eziyet yetmedi mi? iğrenç bir şey bu! ne zamanmış! ne zaman! bir gün, yetmiyor mu bu size; bir gün dilsiz oldu, bir gün ben kör oldum, bir gün sağır olacağız, bir gün doğduk, bir gün öleceğiz; aynı gün, aynı an, yetmiyor mu bu size?'
    (pozzo, vladimir'in onun ne zaman kör olduğuna ve uşağının ne zaman dilsiz olduğuna ilişkin soruları yanıtlarken yada sadece tepki gösterirken.)

    'ama alışkanlık büyük bir uyuşturucu. (yine estragon'a bakar.) bana da biri bakıyor, benim hakkımda da biri, 'uyuyor, hiçbir şeyden haberi yok, bırakın uyusun' diyor. (bir an) devam edemeyeceğim! (bir an.) ne demiştim?'
    (didi'nin finalde çocuk gelmeden önceki son sözleri)


    godot'yu beklerken gerçekten değerlendirmesi çok zor bir oyun. karakterler bizlerden çok farklı dünyalardan gelmeşler sanki. belki vladimir(didi) biraz seyirciyi temsil ediyor. çünkü unutmuyor, etrafında olanlara kafa yoruyor. godot diye birini bekliyorlar. yarım asırdır bu bekleyiş sürüyor. aslında godot'un neye benzediği hakkında fikirleri yok. ne iş yaptığını ve neden beklediklerini de bilmiyorlar. ancak oyunun atmosferi içinde bunlar arka planda kabul edilmiş gerçekler olarak duruyor.örneğin normalde pek çok şey soran gogo, neden bekliyoruz sorusuna; godot'yu bekliyoruz cevabı alması üzerine üstelemiyor. oyunda genel itibarıyla inancın gücünü gösteren bir ortam olduğunu söyleyebiliriz.

    godot gelmemesine rağmen günün sonunda bir haberci yollayarak yarın muhakkak geleceğini bildiriyor. bu haberci çocuk umudu ayakta tutuyor. ayrılmalarını engelliyor. nietzsche' nin umut acıyı artırır sözüne yakın bir durum süregeliyor.

    oyunda bahsi geçen 6 karakter var. herhalde bunlardan en normalinin didi olduğunu söyleyebiliriz. diğer karakterlerin özellikle 'zaman' ile sıkıntıları var. lucky bir gün konuşabilirken diğer gün dilsiz olabiliyor veya gözleri gören pozzo öteki gün göremeyebiliyor. bu değişimin öznesi kişiler bu durumu sorgulamıyor yada haberci çocuk önceden vladimir ile görüştüğünü asla kabul etmiyor. gogo evvelsi gün ne yaptığını bilemiyor. dolayısıyla bizim zamana hakim olduğumuzu düşündüren tek karakter didi. onun farkındalığını kaldırırsak ana hatları belli olan (didi ile gogo bekler, godot gelemeyeceğini bildirir, ertesi gün gelmek üzere ayrılırlar, pozzo lucky ile gelir vb.) bir günün farklı şekiller ile tekrar tekrar yaşanması söz konusu diyebiliriz. (sanki akan zamanda değilde son yılların popüler sicim teorine uygun olarak birbirinde farklı boyutlardaki tek bir günü görüyor gibiyiz.)

    soyut tarafa kaymaya bu kadar elverişli bir oyunu açık bir şekilde şu şudur diyerek değerlendirmek pek mümkün değil gibi. yada buna benim kapasitem yetmemiş de olabilir. bir kaç göze çarpan unsuru daha belirtelim. gogo kendisini sıkan ayakkabıları ile uğraşmaya bayılıyor, didi şapkası ile uğraşmaya büyük önem veriyor. önsüzde bunlar gogo'nun hareketi, didi'nin ise aklı temsil ettiğine yorulmuş. dolayısıyla ikisinin aynı kişi olabileceği belirtilmiş. herhalde bunun gibi pek çok yöne çekilebilmesi ve beklemek gibi çok da popüler olmayan bir konuyu (insanlar hareket sever sonuçta, ejderhayı öldürüp prensesi kurtarmanız okuyucuya daha çekici gelecekter) çok güzel işlemesi eseri farklı bir noktaya getirmiş.

    en aklı başında karakterimiz didi, bazı şeyleri sorgular ve düşünürken godot'yu beklediklerini gogo'ya hatırlatıyor. yani birini beklemek için gereken bilinç, yapması gereken, kendiliğinden doğan ikinci çıkarımı (godot gelmeyecek) yapamıyor. bu da herhalde 1984' deki o'brian 'ın bahsettiği 'çiftdüşün' e güzel bir örnek olurdu. aslı ile tersini aynı anda düşünmeyi mantıklı bulmak... işin garibi ise bizde normal hayatta bunu sıklıkla yapıyoruz.

    toparlayacak olursam; ana hatları ile gelmeyecek olanı beklemek ve umut öğelerini görüyorum. belki de pozzo ile lucky, o mahalden birilerinin geçmekte olduğunu vurgulamak (yani aynı şekilde godot da gelebilir demek için) belki kendi başına oldukça çetin olan beklemek eylemini kolaylaştırmak için hikayede yer almış olabilirler. çocuğu yada çocukla birlikte pozzo ve lucky'yi çıkarırsak yani denklemden umudu çekersek herhalde didi ve gogo da bu kadar uzun süre beklemeyeceklerdir.

mesaj gönder