• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (0.00)
aşk yüzyılı bitti - 'aşk'ta, iş'te, siyaset'te yeni zamanlar' - nuran yıldız
aşk’ta, iş’te, siyaset’te yeni zamanlar

aşk, dilimizin en yorgun sözcüklerinden biri...

bir gün arkadaşımın kapısı çalınır. karşısında kocasının sekreteri vardır. içeri alır. otururlar. arkadaşım sekreterin ziyaretinden şaşkındır. misafiri konuşmaya başlar: “kocanız beni diğer sekreteriyle aldatıyor…”

***
istanbul’un orta yerinde bir parkta ağaçların kesilip yerine avm yapılmasına karar verilir. bir avuç insan “kestirmeyiz” der. sonra o bir avuç insan binler, yüzbinler olur. genç insanlarla yeni bir anlatı, yeni bir dil doğar. ve yaşlı politikacılar o dili bilmedikleri gibi öğrenmeye de niyetli değillerdir.

***
tbmm’ye bir yasa önerisi gelir. taşeron işçilikle ilgilidir. bundan böyle işverenlerle işçiler arasına aracı kurumlar girecektir. işveren istemediği işçiyi aracıya iade edecek, gereksinimine göre yeni işçiler talep edebilecektir. artık sadece emek değil, emeğin sahibi de alınıp satılabilen bir “ürün” olarak raflardaki yerini almaktadır.

ankara üniversitesi iletişim fakültesi öğretim üyesi doç. dr. nuran yıldız, aşk yüzyılı bitti ile görünüşte özgür ama mutsuz, (a)sosyal âlemde son derece kalabalık ama aynı zamanda fena halde yalnız, bolluk içinde ama kendi “içinde” yoksul olan günümüz bireyini anlatıyor. sadece kadın-erkek ilişkilerinde değil, siyasette ve iş yaşamında da “biten aşk”ın sonuçlarını ortaya sererken, "yeni zamanlar”ın kadınının, erkeğinin, politikacısının, çalışan ve işvereninin üç boyutlu resmiyle karşı karşıya bırakıyor bizleri. bireysel ve toplumsal dünyasında kafası karışık hepimiz için, dünyaya ve her tür ilişkiye bakış açımızı değiştirecek, “ilaç gibi gelecek” bir kitap, aşk yüzyılı bitti.
  1. Hazırlayan: Ayşe Arman

    Nuran Yıldız…

    Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi.
    Anladınız, bir akademisyen.
    Ama sıra dışı ve farklı bir akademisyen.
    Doğal, cesur ve en önemlisi ‘yeni’nin ve yeni olan bilginin peşinde koşmaktan yorulmayan biri.
    Oldum olası tespitlerini ve yazılarını sevdim.
    “Nuran Yıldız ne demiş?” diye kulak verdim, ondan bir sürü şey öğrendim.
    (“Gazeteciler, bir numara küçük ayakkabı gibidir, arkadan vurur” lafını mesela, ondan öğrendim.)
    Renkli, esprili, aynı zamanda gerçekçi.
    Yine yapmış yapacağını, çok ilginç bir kitap yazmış:
    ‘Aşk Yüzyılı Bitti’
    Doğan Kitap’tan çıktı, üç yıllık bir emeğin ürünü.
    Çok çarpıcı gözlemleri, kavramları, sosyolojik
    tespitleri var.
    Bir solukta okunuyor ve “Bu kadın amma doğru şeyler söylüyor!” dedirtiyor.
    Ama aynı anda, insanı kara kara da düşündürüyor.
    Çünkü Nuran Yıldız, zamanımızı, zamanımızın ilişkilerini, aşklarını ameliyat masasına yatırıyor.
    Aynı zamanda siyaset ve iş yaşamını da…
    Gözümüzün önüne toplumsal değişimin geldiği noktayı seriyor…
    ‘Aşk Yüzyılı Bitti’yi mutlaka okuyun!
    Ona yazdığı için, bana da önerdiğim için teşekkür edeceksiniz!
    Gerçekten de ilaç gibi kitap çünkü…

    ===Ayşe Arman: Şahane bir kitapla karşımızdasın!

    ===Nuran Yıldız: Çok teşekkürler. Kitabı, basılmadan okuyanlar da seninle aynı fikirde. Bakalım…

    ===Ayşe Arman: Nasıl tanımlarsın bu kitabı? Türü ne?

    ===Nuran Yıldız: Hayata dair derdi olan herkesin, ‘başucu kitabı’ olacak. Öyle hissediyorum. Tanıtımda, editörümün annesinin tanımını kullandık: “İlaç gibi kitap.” Gerçekten bu kitap, siyasette, aşkta ve iş yaşamında, hayatta ve ayakta kalmak için bir tür ‘zamanı anlama haritası!’

    ===Ayşe Arman: İnsanlara neyi anlatmak, neyi göstermek için böyle bir kitap yazmaya karar verdin?

    ===Nuran YIldız: Bir haber sitesinde, ‘Aşk yüzyılı bitti’ başlığıyla bir yazı yazmıştım. İki saatte 80 binin üzerinde insan tarafından okundu. Böylesine bir ilgi, bir akademisyende merak uyandırır. Bende de uyandırdı: “İnsanlar neyi arıyor da bulamıyor? Neden?” Bu soruların peşine düştüm…

    ===Ayşe Arman: İsmi çok iddialı. Kafadan giriyorum: Aşk yüzyılı neden bitti?

    ===Nuran Yıldız: Çünkü ‘aşk’ -ister bir insana, ister işine, ister politikaya neye duyarsan duy- ‘adanmışlık’ ister. ‘Adanma’ da ‘bağlanma arzusu’nu içerir. Ne var ki günümüzde artık, kimsenin kendini adayacak ve bağlanacak zamanı yok! Enerjisi yok!

    ===Ayşe Arman: Aşk yüzyılını kim, nasıl bitirdi?

    ===Nuran Yıldız: Bunun tek bir yanıtı yok! Hız ve çeşitlilik bitirdi. Medya bitirdi. Pazarlama faaliyetleri bitirdi.

    ===Ayşe Arman: Peki bitenin yerine ne geldi?

    ===Nuran Yıldız: Hareket, hız ve değişim!

    ===Ayşe Arman: Tezini kanıtlayacak, yaşanmış, tanık olduğun kanıtların var mı?

    ===Nuran Yıldız: Olmaz mı? Kadın-erkek ilişkilerinde, iş hayatında, politikada pek çok kanıt var. Say say bitmez! Her gün, hepimiz görüyoruz zaten. Sürekli biten ilişkilerin ardından, “Ben nerede yanlış yaptım?” demeler, aldatma hikâyeleri, insanların iş değiştirmeleri, işten atılmaları, politikada sabun gibi kayan politikacılar ve seçmenler. Gezi Parkı protestoları bile başlı başına bir kanıt zaten. Her gün, hepimiz bu kanıtların içinde yaşıyoruz.

    ===Ayşe Arman: Sadece ‘aşk’ın değil, ‘iş’ ve ‘siyaset’in değişime uğradığını söylüyorsun. Toplu bir değişim söz konusu yani…

    ===Nuran Yıldız: Elbette! ‘Değişim’, her şeyi birden içine alır. Aslında her şey, görünmeyen iplerle birbirine bağlıdır. Kendine âşık bireylerin yalnızlaşmasına doğru. Yalnızlaşmanın da değerlisi yoktur, yalnızlaşma kendi başına olumsuz bir durumdur.

    ===Ayşe Arman: ‘Yalnızlaşma’, içinde bulunduğumuz zamanın karakter özelliklerinden biri. Başka..?

    ===Nuran Yıldız: ‘An’a odaklı yaşama! Geçmiş yok, gelecek belirsiz. Öyleyse: “Ânın tadını çıkar!” Sloganımız bu. Gerçeğin yerini ‘gerçekmiş gibi’lerin aldığı, her şeyin melezleştiği; siyasi partilerin de kadının da erkeğin de marketlerin de melezleştiği, yani, “Ne o, ne bu… Hem o hem bu!” durumu. Toplumun ve bireyin parçalandığı, haz peşinde koşulan, gösterinin kutsandığı bir zamanın içindeyiz…

    ===Ayşe Arman: Peki, bu zamanın içinde öne çıkan ‘birey’ nasıl biri?

    ===Nuran Yıldız: Göstermelik kalabalıklar içinde yalnız olduğunu söyledim. Başka? Feci benmerkezli ve dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanıyor. Ama kendini asla güvende ve emniyette hissetmiyor. Hiçbir şeye ve hiç kimseye bağlanamıyor. “Bağlanmak istemiyor” demiyorum, bağlanamıyor! Esneme marjları geniş. Bir de kafası hep karışık ve yorgun! Aslında doğru ifadeyle, bugünün bireylerinin karşısında ‘kendi’lerinden oluşan kalabalık bir düşman ordusu var: “Kendini sev”, “Kendin ol”, “Kendini düşün” vs. Sonuç: “Kendinle kal!”

    ===Ayşe Arman: Bayıldım bu tespitlerine! Hadi yaşadığımız zamanın sloganlarını söyle. Hangi sloganlar yönetiyor hayatımızı?

    ===Nuran Yıldız: En önemlisi “Bağlanmak yok!”, “Uzun vade yok!”, “Tek başınasın!”, “Kullan at!”, “Çabuk ol!”, “Unut gitsin!” “Biri benim yerime karar versin!” Hepsi de değişim ve hız odaklı sloganlar.

    ===Ayşe Arman: ‘Arzu’ ve ‘haz’ neyin yerini aldı?

    ===Nuran Yıldız: İdeallerin yerini aldı. Artık hayatlar şöyle yaşanıyor: Herhangi bir şeyi -bu insan da olabilir, ayakkabı da- arzulamak, sahip olmak ve o an için haz almak, sonra yeni bir arzu nesnesinin peşine düşmek…

    ===Ayşe Arman: Bu yeni zamanın, ‘büyüleme araçları’ neler?

    ===Nuran Yıldız: En başta medya. Sonra kredi kartları, olmayan bir parayı harcama hissi veriyor. AVM’ler, sinema, müzik, outlet’ler, internet, spor merkezleri... İnsanın gerçek dünyayla ve kendisine ait gerçeklerle ilişkisini kesiyorlar. Başka ve daha güzel bir dünyayı vaat ediyorlar. Mesela spor merkezine gidip daha fit bir görünüm kazandıkları zaman, istedikleri insanlar tarafından talep göreceklerini düşünüyorlar. Oysa, o talepler de anlık, eğer görebilirlerse tabii…

    ===Ayşe Arman: Peki ‘büyüsü bozulmamış dünyada’ nasıl baştan çıkıyorduk?

    ===Nuran Yıldız: Eskiden, aşkla baştan çıkıyorduk. İdeallerle, kalıcı ilişkilerle, güven duygusuyla vs. Büyüsü bozulmuş dünyada, her şeyi ama her şeyi tüketerek! Her şey, “Beni alırsan mutlu olursun!” diye bağırıyor. Alıyorsun ama içindeki boşluk orada duruyor.

    ===Ayşe Arman: Çağın en önemli değişimlerinden biri, ‘teknolojik gelişme’, ‘internet’ ve ‘sosyal medya’ diyorsun…

    ===Nuran Yıldız: Öyle çünkü. Olup bitenin temelinde, teknolojik gelişme yatıyor. İnternet ve sosyal medyaya gelince, başlı başına problem. Nasıl ve ne amaçla kullanacağımızı henüz bilmiyoruz. Özellikle sosyal medyayı. Çünkü olumsuz özelliklerini gizleyen bir yapısı var. İnsanlara, başkalarıyla iletişim kurmayı vaat ediyor ama gerçeği klavyelerle baş başa yaşanan bir yalnızlık. Sosyal medyayla kurduğumuz şey, bence iletişim değil, biz öyle sanıyoruz…

    ===Ayşe Arman: Nasıl yani?

    ===Nuran Yıldız: ‘Enter’ ve ‘delete’ tuşları arasında ne ilişki ne iletişim kurulabilir! Sağladığı tek şey: Bağlantıdır. Bağlantı da ‘bağ’ anlamına gelmez…

    ===Ayşe Arman: Kitapta, Başbakan’ın ve Cumhurbaşkanı’nın sosyal medyaya bakışlarındaki farklılığa da değiniyorsun. Kaynağı ne?

    ===Nuran Yıldız: Siyasetçilerimizin, herkesin sosyal, benim (a)sosyal medya dediğim ‘dijital medya’yla ilişkisi trajikomik! Seçmenle ‘takipçi’nin aynı şey olduğunu sanıyor çoğu. (A)sosyal medyayı, nereye koyacaklarını, ne bekleyeceklerini bilmiyorlar. İşlevini tam anlamış değiller.

    ===Ayşe Arman: Ama cumhurbaşkanlığını ayrı tutuyorsun…

    ===Nuran Yıldız: Evet. Çünkü Köşk, (a)sosyal medyayı, bir tür meşgul etme, sempati yaratma aracı olarak kullanıyor. Kısa vadede, politik mesajlar verme amacını taşımıyor.

    ===Ayşe Arman: Başbakan?

    ===Nuran Yıldız: O ise tamamen reddediyor! Tabanıyla, her zaman hem kendisi hem de parti teşkilatı olarak, yüz yüze ilişkiye önem veriyor.

    ===Ayşe Arman: Dilimizin en yorgun sözcüklerinden biri neden ‘aşk’?

    ===Nuran Yıldız: Çünkü en hırpaladığımız ve en hırpalandığımız sözcük ‘aşk’. Seks, zaten güdüsel bir şey. Sevda kullanmadığımız, Tanrı da dokunmadığımız alanlar. Ama aşk, sürekli savaştığımız bir sözcük. Çok yaralı, çok orasından burasından çekiştirilmiş bir sözcük. Dolayısıyla da yorgun…

    ===Ayşe Arman: Her şey, hayat hızlandığı için mi?

    ===Nuran Yıldız: Bir yanıyla öyle, bir yanıyla değişim seline kapıldığımız için…

    ===Ayşe Arman: Neden denizde sürüklenen bir gemide gibiyiz?

    ===Nuran Yıldız: Çünkü bilinç devre dışı. Demir atacak bir yer aramak akla gelmiyor, gelse de o yeri bulamıyoruz. Sadece yoğun bir akıntıda ya da dalgalar arasında sürükleniyoruz.

    ===Ayşe Arman: “Bizler, artık babalarımız gibi, aynı işyerinden, mesleklerden emekli olmuyoruz. Bize sıkıcı geliyor” diyorsun…

    ===Nuran Yıldız: Evet, “Rutin öldürür!” diye bir söz var artık. Eskiden rutin, güven demekti, belirlilik demekti. Ne zaman ne yapacağını bilmek demekti. Şimdiyse kimse, nasıl bir güne uyanacağını bilmiyor…

    ===Ayşe Arman: “Dengeli, tutarlı ve sadık olmak out! Kaygan zeminde manevra kabiliyeti in!” diyorsun. Ama zekânın bir tanımı da ‘uyum kabiliyeti’ değil midir? Her yere, herkese, her zamana uyum gösterebilmenin nesi kötü?

    ===Nuran Yıldız: Kötü değil, zaten ayakta kalmak için uyum sağlamaktan başka çaren yok. Sadece eskiden, hızla değişen insanlara ‘dönek’ denirdi ve bu kötü bir şeydi, şimdi ‘döneklik’ olumlu bir şey oldu çıktı. Bugün artık, bir arkadaşlığın ya da dostluğun bitiş hızı, başlama hızıyla benzerlik gösteriyor!

    ===Ayşe Arman: Ben, tesadüflerle başlayan bir aşk yaşıyorum hâlâ. Eeeee, türümün son örneklerinden miyim?

    ===Nuran Yıldız: Evet! Ve şanslısın. Senin ve benim kuşağımız zaten aşka inanmaya devam ediyor, sorun da bu. Biz aşka inanıyoruz ama bizim aşk anlayışımızla bizden sonrakilerin aynı değil…

    ===Ayşe Arman: Değişen daha çok kadınlar mı, erkekler mi, zaman mı?

    ===Nuran Yıldız: Hepsi birden. Ama en çok kadınlar değişiyor. Erkekler de buna uyum sağlıyor, daha doğrusu sağlamaya çalışıyorlar…

    ===Ayşe Arman: Eskiden, “Birlikte dünya değiştirilebilirdi”, şimdi “Bir tek sen değiştirebilirsin” diyorsun. Değişen ne ki böyle oldu?

    ===Nuran Yıldız: Çünkü insanları tek başlarına bırakırsan, sisteme biat ettirebilirsin. Kalabalıklaştırırsan, onlar sistemi tehdit eder. Tüm yeni dünya düzeni, insanı yalnızlaştırma üzerine kurulu.

    ===Ayşe Arman: ‘Pollyanna’ neyin simgesiydi? Bitti mi?

    ===Nuran Yıldız: Bitti! Pollyanna, her şeyde mutlu bir yan bulunabileceğini, bir yetinme duygusunu simgeliyordu. Şimdi ‘yetinmek’ diye bir şey yok, şimdi ‘daha’ların dünyasındayız. Daha çok, daha büyük, daha fazla!

    Eskiden:

    "Sen'le ben" vardı.
    Birlikte olunursa, dünya değiştirilebilirdi.
    Mutluluk öğrenilebilirdi. Pollyanna örnekti...
    Sevgi her zorluğu yenerdi. Alpler’de yaşadığı varsayılan çizgi karakter Heidi.
    Zengin kız, fakir delikanlıyı sever ve mutlu olurlardı. Yeşilçam ve Hollywood filmleri sürekli bunu söylerdi.
    Çocuklara, komşular göz kulak olurdu.

    Şimdi:

    Sen ve ben!
    Ne birlikteliği? "Dünyayı bir tek sen değiştirebilirsin!"
    Ne mutluluğu! "Boş versene, ânı yaşa!"
    Para her zorluğu yener!
    Herkesin kendi dünyası var!
    Dikkat komşu sapık olabilir!

    Kaynak:
    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24854763.asp

mesaj gönder